“La beauté est dans la rue”
“Güzellik Sokaktadır” 1968-Paris
CHP’nin “Sokak” ile İmtihanı
Türkiye uzun soluklu, politik yürüyüşlerle, “sokak”la, 1960’lı yıllarda tanışmıştı. Gençliğin 1968’i, “sokak”ın politik bir mekân olarak keşfiyle başladı desek yalan olmaz. 7 Kasım 1967’de Beyazıt Meydanı’ndan Taksim Anıtı’na yürüyen ve özel yüksek öğretim kurumlarının açılmasını eleştiren gençler, İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplanarak eylem yaparlar; Ankara’ya doğru yürüyecek 150 arkadaşlarını buradan uğurlarlar. Kasım’ın son haftasına doğru gençler Ankara’ya varırlar. Politik sonuçları açısından çok ses getirmese de Üniversite gençliğinin bu eylemi “sokak”ın ve “yürüyüş”ün politik bir mekan/eylem haline getirilişinde önemli pratiklerden biri olarak hafızalarda kalır.
29 Ekim’de Samsun’da başlayan ve 10 Kasım 1968’de Ankara’da Anıtkabir’de nihayete eren Mustafa Kemal Yürüyüşü de bu minvalde anılabilir.
1968’in üçüncü yürüyüşü, 24-30 Aralık 1968 tarihleri arasında İstanbul-İzmit arasında düzenlendi. İstanbul Teknik Üniversitesi önünde Truva atı maketinin yakılmasıyla başlayan yürüyüş, sadece üniversite gençliğinin değil, birçok STK’nın içerisinde yer aldığı ve montaj sanayi ve Ortak Pazar’a (o dönemki Avrupa Birliği) yönelik tepkileri dile getiren bir yürüyüştü. Bu yürüyüşlerin hikayesini ve onların önce Türkiye’nin sonra da dünyanın ‘68’i ile rabıtalarını Gökhan Atılgan’ın, Türkiye’nin 1960’lı Yılları için yazdığı ‘68’in Kapıları makalesinden takip edebilirsiniz. Aziz Çelik Hoca da aynı kitapta bu süreci işçi sınıfı perspektifinden ele alır.
CHP, örgütsel kimliğiyle ne 1968 kuşağının sembol yürüyüşlerinde ne de 1991 Ocak’ındaki Büyük Madenci Yürüyüşü’nde ne de burada ismen zikredilmeyen diğer yürüyüşlerde örgütsel olarak liderliği eline alabilir.
1968’den 2000’lerin Gezi’sine, CHP’liler çeşitli şekillerde bu eylemlerin, “sokak”ın ve “yürüyüş”lerin içerisindeydiler, ama CHP bunların hiçbirisinde yoktu; ta ki 2017’deki Adalet Yürüyüşü’ne kadar. Biliyorum, evet, haksızlık ettim CHP’ye. 3 Haziran 1977’deki Taksim Mitingi’ni unutmak mümkün mü? Bir hafta kadar önce -29 Mayıs’ta- Ecevit Çiğli’de saldırıya uğramış, Ecevit’e sıkılan kurşunlardan biri, hemen yanındaki Mehmet İsvan’a saplanmıştı. Türkiye’de bu müstesna kurşunu sıkabilecek tek bir cins silah vardı ve o da Özel Harp Dairesi’ndeydi. Neyse, konuyu dağıtmayayım, Ecevit 3 Haziran’da İstanbul’da miting yapmaya karar verir ama Başbakan Demirel Ecevit’i uyarır “Mitingi iptal et, orada sana suikast girişiminde bulunacaklar!” Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Mustafa Yiğit (Milliyet, 11.02.1997) Harun Gürek’e yaptığı açıklamalarda Demirel’e bu istihbaratın Alman Polis İstihbarat Örgütü (Verfassungsschutz) tarafından verildiğini belirtir. Ecevit’in suikast gölgesinde düzenlediği miting muazzam bir kalabalığa sahne olur. İki gün sonra (5 Haziran) Türkiye yepyeni bir genel seçime gidecek ve CHP %41,38 oya alacaktır.
CHP 1992’de (yeniden) açıldıktan sonra da kalabalık mitingler düzenleyecektir. Ama “kalabalık” başka “coşku” ve “politik ısrar ve kararlılık” başkadır. 1992’den 2017 Adalet Yürüyüşü’ne kadar, böylesi bir kararlı duruşun sergilendiği, coşkulu bir kalabalığın toplandığı miting düzenlenmemişti.
15 Haziran 2017’de sabah saatlerinde Ankara Güven Park’ta başlayan, 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe’de sonlanan Adalet Yürüyüşü’ne Maltepe’de düzenlenen mitingde son verilirken ben de miting alanındaydım: Öğleden sonra 3 gibi Maltepe metro istasyonunda inip dışarı çıktığımda karşılaştığım gençlerin, CHP Maltepe İlçe teşkilatından olduklarını sonradan öğrenecektim. İl dışından gelenleri ve benim gibi semti, miting alanını ezbere bilmeyenleri de düşünerek metro istasyonundan miting alanına kadar araçlar bile ayarlanmıştı. İsteyenler bu araçları bekleyerek miting alanına taşındı; yürüyerek gitmek isteyenlere güzergâh tarif edildi. İsteyen herkese şapka, bayrak, flama, su vb. dağıtımı da orada başladı: CHP, hiç de alışık olmadığımız tarzda “evsahipliği”ne soyunmuştu. Gayet de misafirperverlerdi. Kılıçdaroğlu’nun özgüveninin, teşkilata da sirayet ettiği ayan beyan ortadaydı.
Bırakın uzun soluklu “sokak” eylemlerini ya da “yürüyüş”lerini, yıllardır düzenlenen mutat 1 Mayıs mitinglerine bile kenarından, köşesinden katılan CHP gitmiş yerine kendine güvenen bir CHP gelmişti. Maltepe Mitingi’nin hemen öncesindeki Mühürsüz Referandum çalışmaları sırasında düzenlediği mitinglerde parti amblemini, ismini bile kullanmaktan çekinen CHP gitmiş, yerine yakın metro ve otobüs duraklarından miting alanına servis çeken bir CHP gelmişti. Mühürsüz Referandum sonrası ekranlarda sızlanan CHP gitmiş, yerine politik taleplerini sokağa taşıyan bir CHP gelmişti. Kılıçdaoğlu’nun özgüveninin CHP teşkilatına yansıdığını, Genel Başkanın başlattığı yürüyüşün teşkilata da moral verdiği gün gibi açıktı.
Adalet Yürüyüşü’nde Kılıçdaroğlu konuşmasına “Maltepe’de noktaladık ama kimse bu yürüyüşün bir son olduğunu düşünmesin, bu yürüyüş bizim ilk adımımızdır.” diye başlamıştı. “Korku gömleğini çöpe attık, sokaksa sonuna kadar sokak!” diyordu o günlerde basına (Gazete Karınca, 09.08.2017)
“Dördüncü Adam”ın Doğuşu
15 Haziran’da Ankara Güvenpark’tan başlattığı yürüyüş, Kılıçdaroğu’nu, CHP Genel Başkanlığı’ndan “Dördüncü Adam”lığa terfi ettirdi.
Şevket Süreyya Aydemir’in artık klasikler arasında sayılan o ünlü iki biyografisinden Mustafa Kemal’e ait olanının adı Tek Adam idi. Onu, CHP’nin ikinci Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün biyografisi izledi. Aydemir bu biyografiye İkinci Adam adını vermişti.
Şevket Süreyya Aydemir, 1972 yılında -Ecevit Genel Başkan olduğunda- 75 yaşındaydı. Ecevit için de bir biyografi yazmayı düşünür müydü, bilinmez. Ama 1974 yılında Semih Altan “CIA’nın Namlusunda Üçüncü Adam Bülent Ecevit” biyografisini çıkardığında, Aydemir’in CHP Genel Başkanları için başlattığı bu gelenek de devam etmiş oldu. Ecevit, Karaoğlan olmadan önce Üçüncü Adam olmuştu bile.
CHP’nin daha sonraları da genel başkanları oldu. Ama onlar için bir “Dördüncü Adam”ı yazmayı kimse düşünmedi. Kimse de Ecevit’ten sonraki genel başkanlar için bu tabiri kullanmadı. Kılıçdaroğlu 22 Mayıs 2010’da Genel Başkan seçildiğinde onun için de “Gandhi Kemal” vb. dendi ama “Dördüncü Adam” benzetmesi hiç yapılmamıştı. Hiç kuşkusuz Adalet Mitingi, aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Dördüncü Adam’lığına doğru da bir yürüyüşüydü. Kılıçdaroğlu O günlerde CHP Genel Başkanlığı’ndan CHP’nin Dördüncü Adam’lığına terfi etti.
Adalet Yürüyüşü’nün sonlarında -cumartesi günü- İstanbul’a giren ve o günü dinlenerek geçiren Genel Başkan, pazar günü öğleden sonra yürüyüşünün son üç km’sini tamamlamak üzere yollara düştüğünde, milyonlar Maltepe Meydanı’nda onu bekliyordu. Genel Başkan’ın yürüyüşünün son 1,5 kilometresi droneler ve canlı yayın araçlarıyla miting meydanındaki dev ekranlara da yansıtıldı. Genel Başkan tek başına sürdürdüğü yürüyüşü, eşi ile birlikte bitirerek alana çıktı. Mikrofona yanaşan kişi, CHP Genel Başkanı olarak değil, Dördüncü Adam olarak konuşmaya başladı. Sesinde ve yüzünde herhangi bir yorgunluk emaresi yoktu. Konuşması, TÜSİAD’ın da altını çizdiği gibi, küçük harflerleydi; üst perdeden değil ama iddialı konuştu, herkese teşekkür etmeyi ihmal etmedi; taleplerini net ve sert dile getirdi. Artık “söz”ün sahibi ve oyun kurucu bir CHP görmeye başlayacaktık.
“Söz”ün Sahibi, “Oyun Kurucu” CHP
Artık “söz’ün sahibi ve oyun kurucu bir CHP görmeye başlayacaktık ve bu -basketbol ağzıyla- point guard’lık sonuçlarını ilk önce 2018 Genel Seçimleri’nde 15 Milletvekili’nin CHP’den İyi Parti’ye geçerek İP’nin TBMM’ye taşınmasında, ardından 31 Mart ve elbette ki 23 Haziran 2019 seçimlerinde, akabinde Millet İttifakı’nın teşekkülünde kendini hissettirecekti.
Adalet Yürüyüşü CHP’nin, bugüne kadar AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın elinde olan “söz”ü çaldığı bir eylem oldu. 9 Temmuz’a kadar, “söz”ü “söylem”i kuran Erdoğan ve çevresiydi. CHP ve Kılıçdaroğlu ise ona cevap yetiştirmekle meşguldü. Cevap yetiştirebildiğini söylemek bile zor olsa da…
15 Haziran’dan sonra ise artık “sokak”ta “oyun kuran” bir CHP görmeye başladık. “Söz” artık CHP’nin ve Dördüncü Adam’ın elindedir. Adalet Yürüyüşü’nin bittiği gün kaleme aldığım bir yazıda şu hususun altını çizmiştim:
“Söz”ü kuran Dördüncü Adam, kürsüden “9 Temmuz bir son değil başlangıçtır.” diyerek başladı konuşmasına. Evet, 9 Temmuz bir başlangıçtır; ancak neyin başlangıcı olduğunu henüz bilmiyoruz. CHP eline geçirdiği politik avantajı nereye doğru götürecek, AKP ve Erdoğan, CHP’nın bu hamlesine nasıl bir karşılık üretecek henüz kestirmek zor. Dağın fare doğurması da, bu yürüyüşün bir iktidar değişikliği ile sonuçlanması da aynı ihtimalde mümkün.
9 Temmuz CHP’nin, Erdoğan’ın ayağındaki topu çaldığı ve zarif hamlelerle rakip kaleye doğru koşmaya başladığı bir an. Tribünler Kılıçdaroğlu’nun bu mahir çalımlarıyla coşsa da, Dördüncü Adam’ın bundan sonra ne yapacağını, son hamlesinin ne olacağını beklemek gerekiyor. Nitekim, Dördüncü Adam’ın bir anda Ofsayt Osman’a dönüşerek “Söyleyin be! Allah rızası için söyleyin be! Gene mi atamadım golü, Bu da mı gol değil be!” diye sızlanışını seyretmek de mümkün, AKP iktidarını alaşağı eden bir CHP ve onun Dördüncü Adam’ı dönemini izlemek de.
Yukarıdaki yazıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, Kılıçdaroğlu 2017 Temmuz’undan bugüne geçen sürede bir Ofsayd Osman’a, Adalet Yürüyüşü de siyasî tarihimizde unutulup giden bir nostaljiye dönüşmedi; dönüşmedi ama bir “Dördüncü Adam Devri” de başlamış değil. Adalet Yürüyüşü, kısmen de olsa 2018 seçimlerinde peşinden de yerel seçimlerde yankı buldu; Kılıçdaroğlu, 2010’da oturduğu Genel Başkanlık koltuğuna 7 yıl sonra partisinin lideri (Dördüncü Adam) olarak yerleşebildi; 5 Mayıs 2018’den sonra adım adım inşa edilen Millet İttifakı’nda da bu liderliğini İttifak’ın primus inter pares’i (eşitler arasında birinci) rolüne taşımayı bildi. Kılıçdaroğlu, altılı masadaki diğer beş farklı ismi bir araya getiren ve masayı bir arada tutan güç olmayı başardı. Tüm bunları başarsa da HDP’nin ötekileştirilmesine bir yanıt veremedi, İttifak’a HDP’yi dahil etmeyi beceremedi. Daha da kötüsü, bunu AKP yüzünden değil, kendi partisi içindeki bölünmeler ve Millet İttifakı içindeki dengeler yüzünden gerçekleştiremedi.
Enis Berberoğlu’ndan Canan Kaftancıoğlu’na
Bugün, Kılıçdaroğlu’nın hem Dördüncü Adam’lığı hem de Millet İttifakı’nın Eşitler Arasında Birinci Liderliği yeni bir kavşaktan geçmekte. Bizi Enis Bey’den Canan Hanım’a getiren süreci ana hatlarıyla bir hatırlayalım bakalım: 2016’da CHP’nin de desteklediği anayasa değişikliği ile o değişikliğin tarihine kadar parlamentoda fezlekesi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılarak, yargılanmalarının yolu açılmıştı. 20 Mayıs 2016 Tarih 6718 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (RG 08.06.2016, Sayı: 29736) şöyleydi.
GEÇİCİ MADDE 20 – Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir.
Bu anayasa değişikliği kanunu CHP’nin de desteğiyle TBMM’den geçmişti. Teklifin birinci maddesi 373, ikinci maddesi 374, tümü ise 376 oyla Meclis’ten geçti. Son oylamada 140 ret, 5 çekimser, 7 geçersiz, 3 boş oy çıktı. Böylece referandum eşiği de aşılmış oldu (BBC-Türkçe[1], 20.05.2016). Kanun kabul edildiğinde 27’si AKP, 51’i CHP, 50’si HDP, 9’u MHP üyesi 138 MV hakkında fezleke bulunmaktaydı Hakkında fezleke bulunan bir diğer isim ise CHP’den ihraç edilen Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’ydı (BBC-Türkçe[2]– 20.05.2016). HDP’nin eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında da hazırlanmış fezlekeler vardı ve Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklanmalarının önü de bu değişikliklerle açılmış oldu. CHP göz göre göre AKP’nin açtığı çukura kendisini atmış, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının önünü de kendisi açmıştı. Meşhur Adalet Yürüyüşü de işte bu olaydan sonra başlamıştı.
Hegel’in Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nde bahsettiği, gün batarken uçmaya başlayan Minerva’nın Baykuşu bu olsa gerektir. Kendi galesine gol yiyen, basiretsizliği ile kendi milletvekilinin hapse konmasına rıza gösteren, kendi ayağına kurşun sıkan, HDP Eş Genel Başkanlarının tutuklanmasına rıza göstermiş olan CHP, bu olaydan sonra başladığı Adalet Yürüyüşü ile çarkıfeleği tersine döndürmeyi başarabilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde toplanan Maltepe Mitingi’nde Canan Kaftancıoğlu’na sahip çıkılması da Enis Berberoğlu vakasından ağzı yanan Kılıçdaroğlu’nun Kaftancıoğlu’nu üfleyerek yiyeceğini gösteriyor.
Ne diyelim, gayret Kılıçdaroğlu’ndan tevfik Allah’tan, peşlerine rabbi yessir duası okumak bizden…
Keyifli pazarlar…
[1] BBC- Türkçe “Referandum yok, dokunulmazlıklar kalkıyor”, BBC- Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160520_tbmm_dokunulmazlik
[2] BBC- Türkçe. “4 soruda dokunulmazlık süreci: Ne olacak?”, BBC-Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160520_dokunulmazliklar_surec