‘Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın’ kampanya grubu, demans teşhisi konulan tutuklu siyasetçi Aysel Tuğluk’un derhal serbest bırakılması çağrısı yaparak, “Hapishane koşulları hastalığın hızını arttırıyor” açıklaması yaptı.
“Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın” kampanya grubu, Kandıra Cezaevi’nde hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un sağlık durumuna ilişkin Beyoğlu’nda bulunan Karşı Sanat Çalışmaları Salonu’nda basın toplantısı düzenledi.
Toplantı öncesi Tuğluk’un yaşam mücadelesini konu alan sinevizyon gösterimi yapıldı. Ardından basın metnini okuyan oyuncu Deniz Türkali, “Aysel Tuğluk’a Özgürlük için 1000 Kadın” çağrısıyla yola çıktıklarını belirterek, “Bir gecede binlerce kadın olduk. Şimdi ise çağrımıza ses veren binlerce kadın olarak, Aysel Tuğluk şahsında binleri aşan hasta mahpusun yaşam hakkını savunmaya devam ediyoruz” dedi.
‘Angela Davis ve Silvia Federici gibi feminist yazarların da bulunduğu binlerce kişi imza verdi’
2 Ocak 2022’de demans başlangıcı teşhis edilen ve cezaevinde hayatını tek başına idame ettirmede güçlük çeken Tuğluk için kampanyayı başlattıklarını dile getiren Türkali, o tarihten bugüne çalışmalarının devam ettiğini kaydetti. Türkali, yürüttükleri çalışmaları şöyle anlattı:
“Kampanya kapsamında bir web sitesi kurduk, burada hem Aysel Tuğluk’a dair yazılara hem Tuğluk’un kendi yazılarına hem de farklı medya kuruluşlarında çıkan haber ve yazılara yer veriliyor. İmza kampanyası 8 dile çevrilerek sürdürüldü, 54 ülkeden destek gördü ve aralarında dünyaca tanınan Angela Davis ve Silvia Federici gibi feminist yazarların da bulunduğu binlerce kişi kampanyaya imza verdi. Pek çok kentte kadın platformları Aysel Tuğluk için kampanya çerçevesinde basın açıklamaları ve eylemler gerçekleştirdi, başta Aysel Tuğluk olmak üzere kadın tutsaklara dayanışma kartları gönderildi. Aysel Tuğluk’un İstanbul Barosu üyesi bir avukat olması nedeniyle İstanbul Barosu’nu da harekete geçmeye çağırdık.”
‘Derhal harekete geçilmeli’
Bir siyasetçi ve hukukçu olan Aysel Tuğluk’un 6 yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutulduğunu hatırlatan Türkali, cezaevinde tek başına hayatını idame ettirmesinin gün geçtikçe imkansızlaştığının görmezden gelindiğini vurguladı. Siyasi saiklerle devam eden yargı sürecinde ve günlerce süren duruşmalarda, Tuğluk’un SEGBİS salonlarında beklemek zorunda bırakıldığına dikkat çeken Türkali, şöyle devam etti:
“Bizimle beraber birçok platformda çağrılar, eylemler ve kampanyalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Sağlıklı yaşam hakkına ve insanca yaşama saygılı Aysel’in dostları, yoldaşları ve binlerce kadınla beraber mücadele sürüyor. Bugünkü buluşma bu mücadelenin bir parçasıdır. Aysel Tuğluk’un yaşadığı ağır hastalığa ilişkin yetkili sağlık kurumlarının hazırladığı ‘cezaevinde kalamaz’ raporlarının dikkate alınmasını, hukuka, insan haklarına uygun bir karar verilmesini, Aysel Tuğluk’un derhal serbest bırakılarak tedavi olmasının sağlanmasını, bunun için derhal harekete geçilmesini talep ediyoruz.”
‘Tedavi imkanı sağlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz’
Türkali, Tuğluk’a karşı geliştirilen haksız tutumun aynı zamanda kadın mücadelesine yönelik tutumun da bir göstergesi olduğunun söyleyerek, şunları da vurguladı:
“Kadınların değiştirme gücü ve potansiyeli karşısında hafızalarımızı yok ederek kazanımlarımızı elimizden alacağını zanneden sistem uygulayıcıları yanılıyor. Aysel biz kadınların yoldaşı ve kız kardeşi. Aysel’in sağlığının geri dönülmez bir aşamaya doğru ilerlemesini izlememizi kimse bizden beklemesin. Onurlu ve insanca yaşama hakkına sahip çıkıyoruz. Aysel Tuğluk şahsında tüm hasta tutsaklarla dayanışma çağrımızı yinelerken, Aysel Tuğluk için insanca yaşam koşulları ve tedavi imkânı sağlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
‘Cümle kuramıyor’
Gazeteci Gülsen Yüksel, kuzeni Tuğluk’un annesini kaybetmesi ve sonrasında yaşatılanların hastalığını tetiklediğine vurgu yaptı. Salgın süreciyle birlikte Tuğluk’un hastalığının ilerlediğini aktaran Yüksel, şu bilgileri verdi:
“Pandemi onun hastalığını inanılmaz etkiledi. Pandemi süreci öncesi durumu daha iyiydi. Pandemi sürecinde telefonla konuşma imkanı vardı, fakat şuan artık cümle kuramıyor. Konuşurken sürekli birçok kelimeyi unuttuğu için ‘şey’ diye tarif ediyor. Adreslerden bahsederken, ev diye bahsediyor. Tam olarak cümle kuramıyor. Çok iyi bildiği kişilerin isimlerini artık hatırlamıyor. Sürekli şaşkın ve ürkek, onunla konuştuğumuzda artık iki eşit insan olmadığımızı fark ediyorum. Aysel artık o eski Aysel değil. Cezaevindeki izolasyon durumu da onun hastalığını tırmandırdı. Hastaneye git gel süreci, zaten bir eziyet. Biz bir an önce tahliye edilmesi ve sağlık haklarından yararlanmasını istiyoruz.”
‘Tuğluk için düşman hukuku uygulanmakta’
Tuğluk’un hukuki sürecine ilişkin bilgilendirmelerde bulunan ÖHD üyesi avukat Elif Taşdöğen, salgın sürecinin başlamasıyla birlikte Tuğluk’un sağlık durumunun kötüleştiğini, herkesin bunu yas sürecine bağladığına dikkat çekti. 2021 yılında Kocaeli Üniversitesi’nde Tuğluk’a demans teşhisi konulduğunu anımsatan Taşdöğen, yaşanan süreci anlattı. Tuğluk’un artık cümle kuramadığına dikkat çeken Taşdöğen, kapalı görüşlerde telefon ahizelerini koyma konusunda sıkıntı yaşadığını söyledi. Taşdöğen, “Hastane sevklerinde bile kendisini güvende hissetmiyor, bir arkadaşıyla sevk edilmek istiyor. Arkadaşları sıraya girmiş onunla birlikte gitmeleri için. İçerideki mahpusların desteğiyle kendisini bir şekilde var etmeye çalışıyor. ATK’nin niye bu kararları verdiğini herkes merak ediyor, Tuğluk için düşman hukuku uygulanmakta” ifadelerini kullandı.
‘Böyle bir hastayı cezaevinde tutmak yavaş yavaş ölüme bırakmaktır’
Nörolog Dr. Emel Gökmen de Mart 2001 yılındaki raporlara kadar baş ağrısı ve baş dönmesiyle ilgili bir kayıtlar olduğuna değindi. 2021’deki değerlendirmede hem MR incelemesi hem de demansla ilgili test uygulandığını belirten Gökmen, şunları söyledi:
“Bu test sonucunda Alzheimer için var olan demans tedavisi başlanmış. Aynı ay içerisinde üniversite hastanesine sevki mevcut, aylar süren kayıtlarda nörolojik, psikolojik ve ATK olmak üzere ayrı ayrı değerlendirmeler mevcut. Bu gidiş gelişler de negatif etki yaratmış hastalığında. Belirli süreçlerde yıkım olduğu, cezaevi koşullarının uygun olmadığı, tetkiklerinin cezaevi dışında yapılması vurgulanmıştır. Hem üniversite hem de ATK aynı değerlendirmeleri yapıyor, ATK demans, üniversite de abartılı bir simülasyon olarak yorumluyor, yani yalancılık anlamına geliyor. Raporda dikkatimi çeken, tam tersi yapılan değerlendirmeye gerekçe sunulmasıydı, meslek etiğine sığmıyor. Böyle bir hastayı cezaevinde tutmak yavaş yavaş ölüme bırakmaktır.”
‘Bağımsız bir sağlık kuruluşunda ihtiyaç var’
Tutukluların hastanede ve sağlığa erişim konularında dikkat çeken Uzman Dr. Pınar Saip, cezaevlerinde tutukluların sağlıklı koşullarda tedavi olamaması ciddi sorunlar yarattığını söyledi. Bu konuyla ilgili cezaevlerinden ciddi şikayetler geldiğini aktaran Saip, şunları ifade etti:
“Hasta sevkleri yapılırken neden sevk edildiği ve hangi suçtan olduğu maalesef yazılıyor buda ötekileştirme ve ırkçılık gibi uygulamalara neden oluyor. Hekimlik etiği açısında hastanın işlediği suça göre değil içinde bulunduğu sağlık durumuna göre değerlendirmek gerekiyor. Zaman zaman baskıcı iktidarlar hekimlere yönelik ast üst ilişkileri üzerinden baskı kurabilir. Bu açıdan TTB olarak hekimlerin de özgürlükten yoksun bırakılmamasına yönelik bir hakkı olması gerektiğini düşünüyoruz. Eskiden cezaevlerinde sürekli bir hekim tarafından tutuklunun hastalık sürecine davranışlarını incelenebiliyordu. Şimdi sürekli değişen hekim uygulaması yüzünden tanı ve tedavide ciddi gecikmeler yaşanabilir. Bağımsız bir sağlık kuruluşunda ihtiyaç var. Tüm hasta tutukluların bu tür uygulamalara maruz kalmaması için bir an önce bağımsız sağlık kurulların oluşturulup tutuklulara tedavisinde yer alması gerekiyor.”
HABER MERKEZİ