İktidarın ömrünü uzatmak için yeni bir saldırı planladığını belirten HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Boşuna uğraşmayın. İktidarınızın yolunu Rojava’dan geçiremezsiniz” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Buldan, Çorum Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anarak, söze başladı. 1938’de Dersim’de başlayan, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi’yle devam eden Alevi katliamlarını unutmadıklarını vurgulayan Buldan, “Unutturmayacağız! Yüzleşme ve adalet mücadelemizden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Kaybeden ve siyasi hikayesi tükenen iktidarın son çare olarak baskıyı büyüttüğüne dikkat çeken Buldan’ın yaptığı konuşmada öne çıkan başlıklar şöyle:
Bakın, karşımızdaki düzenin ayaklarını tek tek sıralayalım. 5’li çete bunların ekonomik rant ayağıdır. TÜRGEV’leri para transferi ve kamu arazisini yağmalama ayağıdır. TÜGVA’ları kadrolaşma ayağıdır. Yerli ve milli DAİŞ projeleri olan SADAT paramiliter ayaklarıdır. ÖSO ve IŞİD Suriye’deki çete ayaklarıdır. Trol orduları ve tetikçi basınları medya ayaklarıdır. Yargıdaki ‘Ak’ savcı ve hâkimleri kumpas ayağını yürütmektedir. Güvenlik bürokrasisi siyasi kumpas operasyonlarının ayağı olarak rol oynamaktadır. Mülki idarecileri ve kayyımları yerel darbe ayağının yürütücüleridir. Tam organize işler! Değil mi? Bu yapının kendi bekası için sürekli yaydığı iklim ise yasaklardır, hukuksuzluklardır, yargı kumpaslarıdır, tecrit ve işkencedir, nefret siyasetidir, savaş politikalarıdır, basına sansürdür, istikrasızlık ve huzursuzluktur. Bütün bunlar AKP-MHP ittifakının iktidarda kalmak için yürüttüğü son çırpınışlar olarak karşımızda durmaktadır.
Sazın telinden, kemanın yayından, piyanonun notalarından, sanatçının sesinden korkuyorlar. İnsanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Evet, bir araya gelişlerden, umudun büyümesinden korkuyorlar. Gerekçelerine bakıyorsunuz, hep aynı terane; ‘kamu güvenliği.’ Hayır, asıl sakladıkları gerçek; suç ve rant düzenlerinin güvenliğidir. Az önce sıraladığım yapının güvenliğidir. Yasaklarla gözdağı veriyorlar, umudu kırmaya çalışıyorlar. Ne yaparsanız yapın bu topraklarda müziği de; sanatı da türküleri de susturamayacaksınız! Halayları durduramayacaksınız. Bir araya gelişleri engelleyemeyeceksiniz. Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacaktır.
Ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, işsizlik ve yolsuzluk haberlerini sansürlemeyi planlıyorlar. Gerçekleri halktan gizleyebileceklerini sanıyorlar. Adına da yalan haberleri engelleme yasası koymuşlar. En büyük yalan sizsiniz! Bu ülkenin en büyük yalanı AKP hükümetidir. Her söylediğiniz yalan! Sizden daha büyük dezenformasyon kaynağı olabilir mi? Amacınız eğer yalan haberlerin önüne geçmekse, kendi yalanlarınızı, gazetelerinizdeki yalan manşetlerinizi durdurmanız yeterlidir. ‘Almanya bizi kıskanıyor’ yalanlarını yaymazsanız, yalan haber diye de bir şey kalmaz zaten. Prompteri kaldırırsanız dezenformasyon da sona erer. Ama dertleri başka. Amaç, hakikati yok ederek toplumu kendi yalanlarıyla baş başa bırakmaktır. Ne basını ne de sosyal medyayı susturamayacaksınız. Gerçekleri halktan saklayamayacaksınız. Güneşi balçıkla sıvayamayacaksınız. Bir video, bir tweet, bir paylaşım iktidarınızı sallamaya devam edecektir.
Yasaklarla toplumun nefesini kesmeye çalışırken, kumpas davalarıyla da demokratik siyasetin halka nefes olma gücünü kırmak istediklerini biliyor ve görüyoruz. İşte Kobani kumpas davası ortadadır. Mevzu sadece HDP değildir. Tüm siyasettir, tüm toplumsal kesimlerdir. Bu kumpas, demokrasiye kurulan bir kumpastır. Mahkeme son olarak bir günlük savunma süresi verilmesi kararını aldı. Baktılar; arkadaşlarımız kumpas gerçeğini bir bir ifşa ediyor, çökertiyor, hemen alelacele karar aldılar. Belli ki aceleleri var. İktidardan düşmeden intikamlarını almak istiyorlar. Kobani içlerine dert oldu! Kumpasları da ders olacaktır.
Başaramayacaksınız. Hakikatler savunmasız kalmayacak. HDP, susmayacak ve susturalamayacaktır! Kumpas davanızda HDP değil, hakikatler karşısında sizin komplolarınız yargılanacaktır ve bu kumpaslar iktidarınızın sonucu olacaktır. Evet, bu iktidarın korku iklimiyle asıl kendi korkularını bastırmaya çalıştıklarını görmüyor değiliz.
Irak Federal Kürdistan Bölgesi’nin ardından Şimdi de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir savaş ve ilhak planı peşindeler. Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar! Miting konuşmalarını da tankların üzerinden yaparsalar kimse şaşırmasın! Evet, ekonomi yangın yeri, halk geçim ve yaşam savaşı veriyor. Bunlar Suriye’de yeni bir savaş peşindeler. Enflasyon ve dolar fırlayınca hadi Suriye’ye saldıralım, belki paçayı kurtarırız diyorlar. İşte, hesap budur. Rojava’da halklar arasında oluşan demokratik, sosyal, kültürel bütünleşmeyi, demokratik yönetimin inşası bozabilir miyiz, bölgeyi Kürtlerden arındırarak acaba IŞİD’e koridor oluşturabilir miyiz, diye uğraştıklarını ve çaba içine girdiklerini biliyoruz.
Buradan savaş ittifakına sesleniyorum: Boşuna uğraşmayın! Rojava’dan size Ukrayna hikâyesi çıkmaz, çıkmayacaktır. İktidarınızın yolunu Rojava’dan geçiremezsiniz! Geçiremeyeceksiniz! Bu heveslerinizden biran önce vazgeçin. Şimdi kendilerine siyasal ve toplumsal destek yaratabilmek için de operasyonlarla birlikte mültecilerin geri gönderileceği propagandasını yaymaya başladılar. Toplu göçler, tarihte hiçbir zaman askeri yöntemlerle çözülmemiştir! Aksine askeri yöntemler büyük göçlerin yaşanmasında temel etkendir. Olası Suriye savaşı da daha fazla göçmen demektir. Bu tuzağa kimse düşmemelidir.
Tabi bir de işin parasal rantı da var. Dikkat edilirse, yurt dışında milyon dolarları istiflemeleri tam da bu savaş halini canlı tuttuğu süreçlere denk gelmektedir. Beka ve sınır güvenliği söylemini sıkça ortaya attıklarında bilin ki yurt dışından balya balya para istifliyorlar. Tezkerelere kalkan ellerin de özellikle bu hakikatle mutlaka yüzleşmesi gerekir. Sınır güvenliği dedikleri, TÜRGEV-TÜGVA-TÜRKEN ve SADAT düzenlerinin, yolsuzluk ve rant zincirlerinin güvenliğidir.
Bu nedenle herkesin, tüm toplumun, demokratik kamuoyunun savaş politikasının karşısında güçlü ve ortak bir tutum alması gerekir. İktidarın savaş planlarının esas amacının kendi siyasi ömürlerini uzatmak olduğunu herkesin artık net olarak görmesi gerekir. Emekçi yoksul halkın sırf iktidar ayakta kalsın diye savaşa sürecek tek bir evladı ve kaybedecek bir canı yoktur. İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir. Bu gerçeği artık herkesin görmesi ve savaşa hayır demesi gerekir.
Özellikle parlamentodaki muhalefete seslenmek istiyorum: Savaş politikalarına sessizlik onaylamak demektir. İktidarın tuzağına düşmeyin, iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkmaktan korkmayın ve savaş politikalarına karşı çıkın diyoruz. Ve şu uyarıyı da buradan yapıyorum: Olası bir savaşın yol açacağı tüm yıkımlardan en az iktidar kadar, bu savaşın karşısında durma basireti göstermez ise muhalefet de sorumlu olur. Bunu unutmayın.