Demokratik Cumhuriyet, Üçüncü Yol ve seçim ittifakları üzerine

Demokratik Cumhuriyet, Üçüncü Yol ve seçim ittifakları üzerine

Mehmet Nuri Özdemir

Arap baharıyla birlikte Kürt meselesinin jeo-politik konumu değişti ve çözüm gittikçe kaçınılmaz bir rasyonalite halini aldı; zira çözümsüzlükteki ısrar, içerde ve dışarıda çoklu bir maliyete dönüşmüş durumda.

Siyasi partiler gelinen aşamanın gayet farkındalar; seçimleri belirleyecek olan asıl denklemin Kürt meselesiyle bağlantılı olduğunu biliyorlar. HDP deklarasyonu öncesinde Erdoğan’ın Diyarbakır’da çözüm sürecini yeniden dillendirmesi, Kılıçdaroğlu’nun “HDP’yi muhatap, meclisi çözüm zemini” olarak göstermesi bunun emareleriydi.
HDP ve Kürtler güncel olarak ne düşünüyor ve bu dönemi nasıl karşılayacak, bu yazıda bunu anlamaya ve tartışmaya çalışacağız.

HDP deklarasyonunda Demokratik Cumhuriyet ve müzakere vurgusu

HDP 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonda döneme ilişkin bir hat çizmişti. Deklarasyon metninde önümüzdeki dönemi ve seçimleri “demokratik cumhuriyetin” oluşması açısından, tarihin en önemli dönemeçlerinden biri olarak nitelendirmişti; ve devamında dönemin ve seçimlerin yeni bir başlangıç ve sorunların çözümü için demokratik yolların açılması imkanı sağlayabileceğini; buradan hareketle seçimlerde parti olarak müzakereci bir anlayışla kurucu bir siyasi aktör ve çözüm gücü rolünü üstleneceklerini deklere etmişti.

HDP’nin bu deklarasyonla parlamento seçimlerine herhangi bir blokla değil 3. Yol ittifakıyla gireceğini ilan etmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de “müzakere ve mutabakat” a gönderme yapması önemli açıklamalardı. Haliyle bu deklarasyonla cumhuriyetin demokratikleştirilmesi ve Kürt meselesinin çözümü için parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iki kritik aşama olduğunu muhataplarına ve topluma deklere etmiş oldu.

Kuşkusuz mevcut başkanlık sistemi, cumhuriyeti tek parti dönemi kadar otoriterleştirdiği gibi Kürt meselesini de yeniden çözümsüzlüğe mahkum etti. Önümüzdeki seçimler, cumhuriyetin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinde yeni bir aşamanın sinyallerini veriyor. Yazının bundan sonraki bölümlerinde cumhuriyet rejimi ve demokratik cumhuriyetten ne anlaşıldığı, önümüzdeki seçimlerde HDP’nin 3. Yol siyasetiyle bağı kurularak devam edecek.

Evrensel ve toplumcu bir model: Cumhuriyet

Cumhuriyet, tüm coğrafyalarda monarşilere karşı toplumun iradesini taşıyan çatı yönetim modelidir. Etimolojik kökeni Arapça’ya dayanıyor; cumhur kökü “ bir araya toplanma, topluluk oluşturma”; cumhur kelimesi ise “cemiyet, toplum, kamu” anlamında kullanılır; cumhura -iye eki eklenerek “ toplumun olan, kamuya ait olan” anlamına gelen cumhuriyet kelimesi ortaya çıkmıştır. Hükümetlerin ve devlet başkanlarının belli bir süre için halk tarafından “seçimle” belirlenmesi, cumhuriyeti, egemenliğin belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi gibi rejimlerden ayıran temel farktır.

Roma cumhuriyetinden mutlak monarşilere, modern batı cumhuriyetlerinden günümüze kadar toplumsal dinamikler her zaman tekçi otoritelere başkaldırmıştır. Bazen köle, köylü ve yerli halkların direnişleriyle, bazen de sınıfların ve ezilen ulusların isyanlarıyla monarşiler dönüşüme uğramıştır. İsyan ve dirençlerin amacı, yönetime ve karar süreçlerine ortak olabilmektir; kendi kaderini tayin etmek, yerelden ve yerinden yönetimlerini oluşturabilmektir.

Monarşilerin yıkıntıları üzerine büyük umutlarla kurulan yeni modern ulus devletler zaman içinde otoriter rejimlerin bir benzerini yarattı; yurttaşların Cumhuriyete katılımını milliyetçilik ideolojisiyle maniple etti. Fakat halklar ve sınıflar, bu tekçi rejimlere de uzun süre meydan okudu. Halk isyanları, ekonomik ve kültürel değişimler ile derinleşen yönetim krizleri ulus devletleri başka çözümlere zorladı; birçok ülke merkezden yerele yetki paylaşımı-yetki devri yaparak yaşanan krizlere çözümler getirmeye çalıştı.

Bu anlamda Modern cumhuriyetlerin birçoğunda geliştirilen dünya deneyimleri öğreticidir. Bugün Rusya ve ABD başta olmak üzere Özerk İspanya ve daha birçok devlet cumhuriyet rejimi ile yönetilmektedir; buralarda yaşanan siyasi, iktisadi ve kültürel krizler yerellerde hayata geçirilen ademi merkeziyetçi modellerle aşıldı. Bu çözümlerle şiddet azalarak birçok ülke parçalanmaktan kurtuldu; şüphesiz yerelleşmenin toplumsal barışa ve ekonomik büyümeye katkısı tartışmasızdır.

Demokratik Cumhuriyet tezi ve Kürtler

HDP’nin yayınladığı deklarasyonda, önümüzdeki dönemi ve seçimleri demokratik cumhuriyetin oluşması açısından tarihimizin en önemli dönemeçlerinden biri olarak nitelendirmesi, Kürt meselesinin çözümü bağlamında yeniden “demokratik cumhuriyet tezinin” tartışılmasına da kapıyı araladı. Peki neden demokratik cumhuriyet?

Ulus devlet, tekçi ve otoriter pratikleriyle cumhuriyetin “demokratik” yönünü yüz yıllık tarih boyunca bilinçli bir şekilde göz ardı etti. İmralı sürecinin başlamasıyla PKK lideri Öcalan demokratik cumhuriyet tezini Kürt meselesine uyarlayarak yeniden tartışmaya açmıştı. Bu önermede AB hukuku içerisinde Cumhuriyet’in demokratikleşmesi ve Cumhuriyet’in “kurucu unsuru” olan Kürtlerin dilsel ve kültürel haklarının tanınması demokratik cumhuriyet önerisinin özünü oluşturuyordu (Öcalan 1999; 2001). Tartışmalar sonradan çözüm süreçleri ile eş zamanlı, ademi merkeziyetçi yerel modellerle birlikte içi içe tartışılarak sürekli güncelliğini korudu. AKP’nin ilk yıllarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen ve ardından Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği yerel yönetim modeli, CHP’nin Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Kürt meselesinin çözümü için gündeme aldığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın (AYYÖŞ) genişletilmesi ve HDP geleneğinden gelen partilerin demokratik özerklik, yerel demokrasi gibi alternatif önermeler cumhuriyetin demokratikleşme tezinin uzantılarıdır. Doksanlı yılların başında da Özal’ın federasyon, Çiller’in Bask modeli cumhuriyet rejimi içinde çözüm aramanın dışa vurumudur.

Modeller tartışıldığında farklı tepkilerin gelişmesi gayet normal bir durumdur. Tartışmaya açılan demokratik cumhuriyet tezi milliyetçi cephede bölünme fobisiyle karşılanmıştı. Kürtlerin bir kısmı da bu tezi eleştirmiş ve karşı çıkmıştı. Çözüm modellerinin tüm toplum tarafından onay almasını beklememek lazım. Radikallerin gözüyle bu tür meselelere bakıldığı sürece en makul çözüm bile rafa kaldırılacak ve atılan adımlar sonuçsuz kalacaktır. Dünya deneyimleri bize benzer sorunların ılımlıların lensleriyle bakıldığında çözüme kavuşabileceğini söylemektedir.

Oysa Türklerin bölünme fobisinin kaynağında Cumhuriyetin tüm yurttaşlara çatı olmayı başaramaması var. Bunun birçok nedeni olsa da esasen bu başarısızlığın arka planında Kürtsüz bir cumhuriyet tasavvurunun olduğunu söylemek mümkün. Kürtsüz cumhuriyet, bugün yaşadığımız çoklu krizlerin ve kaygıların anasıdır. Dolayısıyla Cumhuriyetin demokratikleşmesi söylemi (kimin ağzından çıkarsa çıksın) şöyle ya da böyle Kürt meselesini bağlamına dahil etmediği sürece kurulan çatı yine sorunlu olacaktır. Bu yönüyle Kürtler ve Türkler ayrıştıkları zeminleri değil ortaklaştıkları zeminleri tercih ettikleri sürece birlikte yürüyebilirler ve Demokratik cumhuriyet bu bağlamda ortaklaşılabilecek kurucu bir zemindir.

3. Yol siyaseti ve Demokratik Cumhuriyet

Demokratik cumhuriyet tezi, hem demokratik yollarla tekçi ulus devletin dönüşümünü ve hem de sömürü düzeni kuran kapitalizme karşı ortak mücadeleyi esas alır; bu yönüyle kapsayıcıdır. Demokrasi mücadelesi ile Kürt halkının mücadelesinin iç içe geçmiş olması kapsayıcılığın temelini oluşturuyor; ve bu gerçeklik dönüşümün gerçekleştirilmesi için önemli fırsatlar sunuyor. Fırsatlar mücadeleleri ortak amaçlar doğrultusunda yürütülmesini zorunlu kılmaktadır.

3.Yol siyaseti bu fırsatları amaçlar doğrultusunda demokratik siyaset yoluyla gerçekleştirmeyi hedefleyen, demokratik cumhuriyet teziyle yoğrulmuş bir perspektifin ürünüdür; ve bu perspektif devleti, kapitalizmi ve erkeği dönüştürmeyi hedefleyen demokratik devrim teorisinden gücünü alır. Bu yol, Türkiye siyasetinde mevcut haliyle toplumu statükoya ya da siyasal İslam’a zorlayan müstakil akla karşı yeni bir seçenek sunarak demokratik yeni yaşamı kurmayı hedefler. Kadınlar, işçiler, eski ve yeni Marksistler, Kürtler, ekolojistler, sosyal demokratlar ve demokratik İslam bileşenleri üçüncü yolun geniş politik özneleridir. Ancak Üçüncü Yol’ un ontolojik “kurucu dinamikleri” Kürt siyasal hareketi ve Türkiye sosyalist hareketidir; bu iki dinamik aynı zamanda HDP’nin öncü politik özneleridir.

Statükocu blok, beyazların ve seküler üst kimliğin hakim olabileceği bir cumhuriyeti; İslamcı blok ise Osmanlı nostaljisi etrafında toplanan post-monarşik İslamcı bir cumhuriyet modelini tahayyül etmektedir. İkisinin ortak yanı Kürtleri, sosyalistleri, ezilenleri ve yoksulları defolu yurttaş olarak olarak görmesidir. Üçüncü yol siyaseti ise bu dinamikleri özne haline getirerek statükocu bloğun restorasyoncu çizgisine ve siyasal İslam’ın tek adam modeline karşı daha kapsayıcı olan “demokratik cumhuriyet tezini” savunur.

3. Yol deneyimleri ve ittifaklar

Demokratik cumhuriyete giden yol müesses nizamın dışında kalan dinamiklerin stratejik becerisine ve ortak aklına bağlıdır. Mevcut momentin 3. Yol siyaseti ile yeni bir ivme kazanacağı politik atmosferin sinyallerinden anlaşılmaktadır.

Bu konuda HDP’nin başarılı deneyimleri var. Tarihsel olanakların yoğun olduğu bu dönemde deneyimleri yeniden tazelemek gerekiyor.

Hatırlayacak olursak HDP geleneğinden gelen önceki partiler iki blok arasında kalmadan, özgün bir yol tutturduğunda kazanmaya başlamıştı. Bunun ilk adımı 2010’da yapılan anayasa referandumundaki “boykot” kararıydı. Bu deneyim HDP ile 2011 genel ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarılı aşamalar kaydetti. Oluşan birikim ve deneyimler 7 Haziran seçimlerinde daha somut bir çıktıya dönüştü; amaç ve yol uyumu büyük başarı ile neticelendi.

7 Haziran’da iktidarı düşüren 3. Yol siyaseti, tırmandırılan savaş politikalarına ve siyasi darbelere rağmen tüm seçimlerden belli bir başarıyla çıktı. 2019 yerel seçimlerine gelindiğinde ise stratejik hareket edebilen ve hızlı mobilize olabilen örgütlü bir stratejik oy hareketine dönüşmüştü; ve bu dönüşümle çeyrek asırlık belediyeleri otoriterleşen iktidarın elinden almayı başardı.

Başarının en önemli sonucu HDP geleneğinden gelen toplumcu siyasetin “oyun bozucu” rolünü tahkim etmiş olmasıydı. Bu strateji, hem cumhur ittifakına kaybettirdi hem de millet ittifakına “bensiz kazanamazsın” mesajını vermiş oldu. Deneyimler şimdi daha kritik bir seçimle daha iyi kazanımları elde edebilecek bir potansiyel taşıyor. Hem Kürt meselesinde gelinen aşama hem de halkın yaşadığı derin yoksulluk bu deneyimlerin kazanıma dönüşmesini zorunlu kılıyor.

Geniş toplumsal ittifaklar

3. Yol siyasetinin temel esprisi çoklu sömürü alanlarına çoklu aktörlerle müdahale ederek toplumsal savunmayı güçlendirmektir. Araçlar amaca ve ilkelere hizmet ettiği müddetçe değerlidir; araçta esneklik, amaçta netlik şarttır. Seçimler amaçları gerçekleştirme araçları kullanma fırsatını sunuyor. Bu açıdan seçim sathi mailinde geniş ittifaklara alan açabilecek politikalar araçlarla amaçlar arasındaki uyuma direnç kazandırabilecek hamleleri içeriyor.

Kuşkusuz HDP bir ittifaklar partisidir. Kürt siyasal hareketi ile Türkiye sosyalist hareketinin ittifakı HDP’nin çatı ittifakıdır. Bu ittifaklar stratejiktir ve HDP’nin omurgasını oluşturur. Ancak mevcut kurucu ittifakın yanı sıra, seçim sathı mailinde demokratik siyasetin genişlemesi için yeni taktiksel ittifaklara da her zaman bir esneklik payı bırakmak gerekiyor. Buradan hareketle seçim süreçlerinde kurucu dinamiklerin dışında ittifakların genişletilmesi kaçınılmazdır. Kürt partilerinin birleşebileceği “Kürdi ittifak”, sol partilerin bir araya gelebileceği “Sol ittifak”; kadın ve ekoloji gibi toplumsal hareketlerin, seküler kesimlerin, inanç gruplarının, çeşitli platformların, STK ve demokratik kitle örgütlerinin dahil olabileceği “Demokrasi ittifakı” üçüncü yol siyasetinin seçim odaklı çoklu ittifak dinamikleri olabilir. Bu ittifaklar hegemonik bir söylem etrafında birleşerek seçimlerde ciddi bir başarı elde ederek kalıcı mevziler kazanabilme potansiyeli taşımaktadır. Buradan hareketle İttifakları güçlendirmek ve genişletmek hem Kürt hareketinin hem de sol hareketin dönemsel görevi olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Şüphesiz seçim sathı mailinde 3. Yol siyasetinin kurucu dinamikleri toplum için en yararlı yol hangisi ise toplumu o yoldan mahrum bırakmayacaklarını umut ediyoruz.

Sonuç

Önceki seçim stratejileri, oyun bozucu rol ile kaybettirmeye yönelikti; önümüzdeki seçimler oyun kurucu rol ile kazanmayı hedeflemelidir. Kazanma stratejisinin istenilen hedeflere ulaşması, polemiklere ve kutuplaşmalara boğulmadan tüm muhalif dinamikleri üçüncü yolda yan yana getirebilme başarısına bağlıdır. 3. Yol siyaseti tüm olumsuzluklara rağmen cumhuriyetin demokratikleşmesine ve Kürt meselesinin çözümüne güç katabilecek en rasyonel ittifak olacaktır.