HDP’nin Gemlik yürüyüşü, kolluk ile HDP’lilerin yaşadığı gerilimin ötesinde ve üzerinde bir bağlama sahip. Bu yürüyüş siyasette milli nizam tarafından inşa edilmiş kimi ezberleri ve tabuları bozup siyaseti yeniden canlandırabilme potansiyeli taşıyor. Bunun yanında halkın gündeminde olmayan ama siyasi aktörlerin ve anket şirketlerinin gündeminden düşmeyen popüler bir mesele olarak “seçimler” üzerinde kurulan senaryoları da sarsabilir. Fakat orta ve uzun vadeli kimi sonuçların yanında bu yürüyüşün “Kürt meselesini ortak bir konsensüsle seçimlere yönelik yapılan hesaplardan uzak tutma oyununu” bozduğu şimdiden söylenebilir. Genel olarak yürüyüş esnasında ve sonrasında yapılan açıklamalarla birlikte düşünüldüğünde bu yürüyüşün mevcut dengeleri sarsabilecek önemli sonuçları olacağını söylemek mümkün.
Yürüyüşün yarattığı sarsıntıyla, hem iktidarın uzun süreden beri uyguladığı sistematik şiddeti ve baskıyı görmezden gelerek HDP ve dostlarını hedefe koyan kimi muhalefet liderlerinin açıklamaları, hem de iktidar kanadının süratle HDP’yi vekil dokunulmazlığı ile tehdit eden açıklamaları yukarıda öne sürdüğümüz iddialara önemli dayanaklar oluşturuyor. Zaten AKP devletleştikten sonra kazanılan her toplumsal ve siyasal hakkı, sanki kendileri bahşetmiş gibi, sanki halkın onayıyla değil de kendilerinin onayıyla verilmiş gibi bir kibirle yaklaşarak bu hakları askıya almaya ve gasp etmeye çalışıyor. Uzun yıllar demokratik mücadelelerle kazanılan bu hakları hak sahiplerinin elinden almaya çalışan iktidar, sanki karşısında bir çocuk varmış gibi onu suçlu duruma düşürüp oyuncağını elinden almakla tehdit ederek korkutacağını ve bu yolla istediğini alacağını zannediyor. İktidar mensupları çoğu zaman neyin kafasını yaşadığını gerçekten bilmiyor; durumun ciddiyetinin farkına varamıyor, konjonktürel siyasetin esareti altında ne geçmişi hatırlıyor, ne geleceğin risklerini öngörebiliyor, ne de bu risklerin olası sorumluluklarını.
HDP, Gemlik yürüyüşü ile Kürtlere ve dostlarına dayatılan faşizme karşı kendi gündemini işleterek her iki bloğu da rahatsız ettiğini kamuoyuna yansıyan tepkilerden anlayabiliyoruz. Bu rahatsızlık HDP’nin dostlarıyla birlikte kolektif bir emekle tecride karşı tutum alıp barış talebini yükseltmesinden kaynaklanıyor. Cumhur ittifakı Kürtleri kırımdan geçirmeyi, demokrasi güçlerini hapishanelere doldurmayı planlarken, Millet ittifakı Kürtlerden iktidara gelene kadar sessizce kaderine razı olup beklemelerini isterken, iktidarın HDP’yi sindirdiğini, muhalefetin ise yedeklediğini düşündüğü bir eşikte böyle bir hamlenin soğuk duş etkisi yaratması gayet normal.
HDP’nin kapatılması ve devam eden faşizm hakkında, dünyanın hiçbir yerinde olmayan tecrit ve hukuksuzluk konusunda söz kurmaktan imtina eden bir kesim ise ne zaman HDP kendi gündemini uygulasa, onu hemen AKP ile yan yana getirme gereği duyuyor. Bu kesim HDP’nin millet ittifakına yedeklendiğine o kadar ikna olmuş ki HDP irade olarak ortaya çıktığında hep şoke olmakla yetiniyor. Oysa hiç kıyamet kopmamış, cehennem yaşanmamış gibi yapılan siyaset, eninde sonunda hakikate çarparak kendine gelecektir. Ne muhalefet ne de iktidar için yaşanan “kıyametin ve cehennemin” hiçbir ehemmiyeti yok. Mesela bir halk için savaş halinde olmak, her an çocuklarının ölüm haberini bekleyerek yaşamak “cehennem” değil de nedir? Kürt halkı için yerel yönetimlerin gasp edilmesi, demokrasiyi savunanlar için seçmen iradesinin ayaklar altına alınması, Cumhuriyet rejimini savunanlar için halk iradesinin yerini aile bireylerinin alması “kıyamet” değil de nedir? Kürtler ve dostları cehennem içinde yaşarken birilerinin derdi sadece iktidar olmak… Peki nasıl olacaksın, Kürtleri susturarak mı, etiketleyerek mi, faşizme sessiz kalarak mı, kendine yedekleyerek mi? Kaldı ki Kürtler yedeklenseydi İslamcı iktidara yedeklenirdi, ki millet ittifakından çok daha cesur önerileri vardı. Ancak ne zaman ki HDP her iki bloğa karşı mesafeli durup ilkesel siyaseti ışığında başka bir yol tuttursa her iki cenahta da kıyamet kopuyor.
Meseleye benzer yaklaşımlar sergileyen iki kutup da aslında çözümü manipülasyona sarılmakta buluyor. Peki Kürt barışı gibi ülke sorunlarını domine edebilme kapasitesine sahip temel meseleler hakkında politika yapmayacaksınız da hangi konuda politika yapacaksınız? Muhalefet en ufak demokratik tepkinin seçimleri kaybetmeye neden olacağını düşünüp kitleleri yaşadıkları cehennemde yaşamaya ikna etmekle meşgul. İktidar ısrarla savaşıyla barışıyla Kürt meselesi odaklı bir siyaseti, stratejisinin merkezine koymuşken muhalefetin oralı olmaması, meselenin etrafında dönüp dolaşması, “aman iktidarın radarına girmeyelim” kaygısıyla siyaset yapması ne muhalefete ne de topluma hiçbir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir. Muhalefet ya iktidarı belirlediği oyun alanı içinde yener ya da diğer türlü kazanmak için çok güçlü bir oyun kurmak zorunda. Görünen o ki ikisine de mesafeli duruyor. Mesafeli durması yetmemiş olacak ki kendi ittifaklarında yer almayan HDP’yi de bu siyasetsizliğe ortak etmek istiyor. İktidar en meşru hakları bile kriminal vaka gibi göstermekte pek mahir iken; dahası iktidarın meşru olanı sürekli suçlulaştırarak yürüdüğü alandan demokratik bir hamle ve politik bir savunma çıkaramayan bir siyaset kaybetmeye mahkumdur.
Siyaseti hızlı canlandırabilen gündemlerin belirleyiciliğini göz ardı eden kesimler yanılgı yaşayabilirler. Gemlik yürüyüşü sonrasında yapılan kimi yorum ve analizler bir yönüyle yedi yıl önceki siyasal atmosferden kurtulamadıklarını göstermiş oluyor. Bir kere muhataplar aynı yerde değiller. Kürt meselesi ve Kürtler yedi yıl önceki aşamadan çok uzakta. Kürtler, “müzakere yoksa mücadele edilir” düsturuyla hareket ediyor. AKP ise tüm Kürtlere yönelik şiddet üzerine kurulu bir ajandayı işletiyor. 2016’dan beri içerde Kürtlerin yerel yönetimlerine, parlamento grubuna ve STK’larına yönelik kesintisiz bir şiddet stratejisi uyguluyor. Rojava’ya defalarca askeri müdahalelerde bulundu, Güney’in referandumunda “sizi aç bırakırız” tehditleri her onurlu Kürdün hafızasındaki tazeliğini koruyor. Hem askeri müdahalelerle hem de sivil siyasete yönelik yargı yoluyla sürdürülen şiddet ise durmaksızın devam ediyor. Gemlik yürüyüşü sonrasında kimi kalemşörler sanki 2013-14 yıllarındaymışız gibi Kürtleri sürekli onun bunun masasına iten analizler yaptılar; fakat bu kesimlerin görmek istemediği bir gerçeklik var: Başkalarının kayıplarına ve kazanımlarına göre dizayn edilebilen Kürtlük yok artık, kaldıysa da Kürt toplumunun genelinde bir karşılığı yok. Başkalarının menfaatlerine göre bükülen ve yönetilebilen Kürtlük artık tüm Kürtler tarafından reddediliyor.
Diğer nokta, Gemlik yürüyüşü HDP’nin barış arayışının bir yansımasıydı ve barış, hem partide etik-politik ilkelerin omurgası hem de stratejik amaçlarının merkezinde yer alan bir olgu. HDP için etik ve politik ilkeler amaca giden yolda hayati levhaları tarif eder. Kaldı ki demokratik siyasal zeminlerde bu ilkelerde yaşanan hasar giderilmeden müzakere kavramının gündemleştirilmesi zaten iyi niyet içermez. Etik politik ilkeler tamamen askıya alınmışken müzakereden bahsetmek, mücadeleyi zedeler, ikilem yaratır. Bu ikilemleri yaratan aklın sahipleri, meselenin hakikati ile ilgilenme gereği duymaz. Tarafların şiddetli mücadelesi söz konusuyken, cenazeler toprakta kendine yer bulamazken masa başında klavye tuşlarıyla sörf yapan, klimalı lüks salonlarda şeffaf dosyalardan metinler okuyarak, liberal demokrasinin sahte eşitlik, özgürlük ve hoşgörüsüyle yan yana gelip birbirine güvenmeyen (kurtlar kanunu misali, kurtlar sırt şorta vermez, yüz yüze yaşar) kesimler kendi kendilerine süreçler başlatıp bitirebilirler. Ama bir gün çıkıp “ölüme hayır” “savaşa hayır” diyemezler. Bu kesimlerin özlemi gerçek bir barıştan öte, konfor arayışı ve daha karlı bir ticaret arzusudur. Bu da bir haktır. Ona da saygı duymak lazım. Saygının itibarsızlaştığı, yolunu şaşırdığı bir denklemde sahteleşmiş saygı ritüelini bu kesime de sunabiliriz. Ancak sunamayacağımız bir hakikat daha var: Barış böyle gelmez!
İki aile arasında yürütülen sıradan bir kavgayı bile bitirip onları barıştırmak büyük bir fedakarlık ve emek gerektirirken, Kürt meselesi gibi devasa bir sorunda, karnından konuşarak çözülemeyeceğini hepimizin anlaması gerekiyor. Barışın politik karakterini ve sahadaki reel durumu göz ardı edilirse yolun başına dönülür. Çünkü barış siyasal ve hareketli bir olgudur. Meseleyi ciddiyetten uzak ve basitleştiren aklın geldiği nokta büyük bir kaos. Ortadoğu toplumu birbirinin arkasından bir sürü iş çevirir ama yüz yüze konuşmaz. Gemlik yürüyüşü yüz yüze konuşmanın ve samimiyetin yürüyüşüydü. Gemlik yürüyüşünü bu hakikate gönderme yapan ve barış arayışını salonlardan kurtarmaya çalışan radikal bir barış hamlesi olarak da okumak mümkün.
Bir milletvekilinin sokakta elleri arkadan kelepçelemek suretiyle yaka paça gözaltına alınmak istenmesi, insanların yerlerde sürünmesi, darp edilmesi, aşağılanması, ağır küfürle karşı karşıya kalması, yüzlerce insanın Kadıköy gibi beyaz sınıfın rahatının bozulduğu bir yerde polis şiddetine maruz kalıp gözaltına alınması veya bazı siyasetçilerin tutuklanması insan ölümlerinden daha acı değildir. Yürüyüşün sahipleri insani olarak bu bedelleri göze alarak barışı inşa etmenin sorumluluğunu ve yükünü omuzlarına almışlar. O zaman soralım: Birileri Kadıköy savunması yaparken şiddetli bir şekilde devam eden savaşta namlu ucunda olan binlerce insanın hayatını bir nebze olsa düşünebilme ihtiyacı ve sorumluluğunu neden hissetmezler? Bu soru insan olan için, kırk yıllık savaşın bizden alıp götürdüğü tüm canların geride bıraktığı ağır bir yüktür.
Kürtlere ve dostlarına çok çirkin şeyler dayatılıyor. Uzun süreden beri seçime bağımlı hale getirilmiş koca bir toplum gerçekliği var. Birileri kaybetsin diğerleri kazansın, diye kazanılmış birçok ortak değer riske ediliyor. Muhalefet zarar görecek diye insanlar yemekten kesilecek değil, kimse insan olmaktan, itiraz etmekten de vazgeçecek değil. Herkes biraz kendine ve toplumuna olan saygıyı hatırlamalı, herkes biraz yürüdüğü yola saygı duymalı, çünkü her yolun bir haysiyeti var. HDP’nin Gemlik yürüyüşü demokrasinin geri gelmesi, yaşanılabilir bir ülke ve normalleşmiş bir düzende yaşayabilmek için savunduğu barışçıl ve toplumcu aklın yeniden yaratabileceği dalganın başlangıcı olabilir. Bu yönüyle bu yürüyüş üçüncü yol siyasetini yeniden görünür hale getiren yerinde, hatta gecikmiş bir hamleydi.
Yolda yürürken amacı başka yöne çekmeye çalışan politikaların yaratacağı olası riskleri ve manipülasyonu titizlikle takip etmek gerekiyor. Mesela Gemlik yürüyüşünde polisle yaşanan gerilime değil yürüyüşün anlamına ve amacına odaklanmalı. Yürüyüşe yasal olarak izin verilmemiş olabilir; burada şaşırtıcı bir durum yok. Gemlik yürüyüşünü bir mekandan bir mekana yapılacak bir yolculuğa veya fiziksel bir mesafeye indirgememek gerekiyor. Yürüyüş, bir amacın, bir politikanın ürünüdür. Önemli olan bu politikanın sürdürülebilirliği, halka ve kamuoyuna izah edilmesidir. Bu bağlamıyla HDP yolda karşısına çıkan arızalara değil amaca yoğunlaşmalı; çünkü amaca giderken karşılaşılan arızalar amaçtan uzaklaştıran dikenlerden başka bir şey değil.
HDP bileşenleri, dokunulmazlıklar üzerinden yapılan tehditlere karşı da net bir tavır geliştirmeli. Bundan sonra herhangi bir vekilin dokunulmazlığı gündeme geldiğinde aralarından tek tek seçilip alınan kurbanlar gibi üç beş ayda bir vekili meclisin dışına itmeye yönelik “dağıtma stratejisini” çok net bir şekilde reddetmeli. Mesele bir vekilliğin düşürülmesi değil irade kırımıdır. Kabullenmek veya bir iki tepkiyle geçiştirmek hem yeterli olmayacak hem de etik- politik olarak da eksik bir tutum olacaktır. Vekil dokunulmazlıkları konusunda taviz vermek HDP-seçmen ilişkisine de zarar verebilir. Halkın yaşadığı cehennem karşısında yuvarlak bir söylemle yapılan siyaset sadece iktidarın ömrünü uzatmaya yarayabilir. Hele ki siyaseten ve hukuken haklıysanız ve halk tüm baskılara rağmen sizin yalnızındaysa yapacağınız şey yürüdüğünüz yolu daha çok büyümektir. HDP dostlarıyla devam eder ve kazanır; ilkesel olarak da müzakere yoksa mücadele eder; ve şimdilik bilinen daha iyi bir yol yok. Bu yolun yolcuları olan HDP’li Kürtler ve sosyalistler ortak bir bilinç ile yan yana gelmiş en rasyonel Kürt-Türk ittifakını temsil ediyor. Bu bileşenin her açıdan kıymetini bilmek lazım.