‘Göçmen ve mülteci kadın olmak’: Zorunlu göç insan hakkı ihlali

‘Göçmen ve mülteci kadın olmak’: Zorunlu göç insan hakkı ihlali

Göç İzleme Derneği’nin düzenlediği “Göçmen ve mülteci kadın olmak” konulu panelde konuşan avukat Cemile Turhallı, “Zorunlu göç aslında insan haklarının ihlalinin başında geliyor. Bu yaşam hakkı ihlal ile birlikte dilimiz yok sayılıyor, ev, iş verilmiyor, eğitim hakkımız ihlal ediliyor. Zorunlu göç aynı zamanda cinsiyetçidir” dedi.

Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER) Mor Komisyon, Beyoğlu’nda bulunan Divriği Kültür Merkezi’nde “Göçmen ve mülteci kadın olmak” konulu panel düzenledi.

Moderatörlüğünü Hümeyra Tosun Yeğin’in yaptığı panelde, Vatandaşlık Onuru ve Halkları Derneği Aktivist Mümine Abû Mesto, Hukukçu ve Yazar Cemile Turhallı, Uluslararası Göçmen Kadınlar Dayanışması Derneği Genel Sekreteri Maryam Rajati Hangi konuşmacı olarak katıldı.

Panele, Barış Anneleri İnisiyatifi, Anadolu Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER), Özgür Kadın Hareketi’nin (TJA) yanı sıra çok sayıda kadın katıldı.

Panelde ilk sözü alan Vatandaşlık Onuru ve Hakları Derneği Aktivisti Mümine Abû Mesto, Türkiye’ye sığınan veya Suriye’nin çeşitli bölgelerinden göçe zorlanan Suriyeli kadınların özel durumuna dikkat çekti.

Suriyeli kadınların büyük bir kısmının eşi öldüğü, tutuklandığı veya engelli olduğu için ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kaldığını ifade eden Mesto, şunları söyledi:

Maddi imkanların, iş fırsatların olmaması ve baskıların gölgesinde Suriyeli kadınlar, büyük psikolojik travma yaşamaktadırlar. Suriyeli kadınların büyük bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmış ve korunmaları için yardıma muhtaç duruma düşmüşlerdir. Derneğimizin araştırmaları sonucu elde ettiğimiz verilere göre, Suriyelilerin yüzde 75’i bütün olarak ailesinin tüm fertleri ve asıl evleri olmadıkça, Suriye’ye dönmek istemiyor. Bu oran kadınlarda daha yüksektir. Bu da gösteriyor ki onların aradıkları istikrarlı, güvenli ortam ve sosyal çevredir.

Suriyelilerin ülkelerine güven ve istikrar endişesi nedeniyle dönmek istemediklerini kaydeden Mesto, tutuklanma korkusu, kendileri veya aile fertlerine yönelik işkence veya öldürme endişesi yaşadıklarını vurguladı.

‘Göç devlet politikası’

Avukat Cemile Turhallı da, Türkiye’de Kürtlerin yüz yıllardır bir göçe maruz kaldığını hatırlatarak, mülteci statüsünde dahi görülmediğini söyledi.

Göçün en çok kadınları mağdur ettiğini vurgulayan Turhallı, “Kürtler, kendi istekleri doğrultusunda kendi topraklarından ayrılmadı. Göç etmek zorunda kaldık. Çünkü başka seçeneğimiz kalmadı. Yaşam alanımıza, geçim kaynağımıza saldırı vardı. Göçertilmenin devlet politikası olduğu açıkça ortadadır. Zorunlu göç aslında insan haklarının ihlallinin başında geliyor. Bu yaşam hakkı ihlal ile birlikte dilimiz yok sayılıyor, ev, iş verilmiyor, eğitim hakkımız ihlal ediliyor. Zorunlu göç aynı zamanda cinsiyetçidir” dedi.

‘Evlerimiz yakıldı, göçe zorlandık’

Kürtlerin ilk defa 90’larda göçe maruz kalmadığını anımsatan Turhallı, bunun tarihsel yönüne değindi. “Osmanlı Kürtleri Rakka’ya, Yemen’e, Filistin’e birçok farklı yere zorla göç ettirdi” diyen Turhallı, kendisinin ve ailesinin de zorla göçe maruz bırakıldığını söyleyerek şunları söyledi:

Devlet tarafından evlerimiz yakıldı ve yaşadığımız baskılar sonucunda İstanbul’a zorla göç ettirildik. Burada da yine temel haklarımız ihlal edildi. Zorla göç ettirilen kişiler sürekli terörist olarak damgalandı. Buraya ait olmadığınızı hissediyorsunuz. Kadınlar olarak rahatça dışarıya çıkamıyorsunuz, uzun bir süreden sonra anca iş hayatına girebiliyorsunuz. Benim annemin de yaşadıkları çok ağırdı mülteciliğin getirdiği yoksulluğu en çok kadınlar yaşıyor. Kadınları inandıkları şeyler ve ayrımcılığa maruz kaldıkları nedenleri onları güçlendiriyor. Ama bu kadar baskıya, göç ettirilmeye rağmen Kürt kadınları ısrarla barış demeye devam ediyor.

‘Dünya İran’daki soğuk savaşı görmüyor’

Uluslararası Göçmen Kadınlar Dayanışması Derneği Genel Sekreteri Maryam Rajati Hangi ise, “İran da soğuk savaş var ve dünya bunu görmüyor” dedi.

İran’daki soğuk savaştan en çok kadınların etkilendiğine dikkat çeken Hangi, “Ben bir mülteci olarak gelmedim. Mülteci ve göçmen arasında büyük bir fark var. Bir mültecinin karar verme şansı yok. Hangi kapı açılırsa oraya gidiyor ama bir göçmen neyi nasıl yapacağını bilerek gidiyor. Ben göçmenim ve hiçbir zaman başka bir ülkede göçmen olarak yaşayacağımı hayal etmemiştim. Benim gibi binlerce göçmen kadın var. Ama benim ülkemde kadınlar için demokrasi ve yaşama hakkı çok sınırlı. Bu yüzden Türkiye’ye geldim fakat burada çok sıkıntılar yaşadım” şeklinde konuştu.

Türkiye’ye geldiğinde yaşadığı sorunlardan birinin dil bilmemek olduğunu belirten Hangi, “Bir mülteci ve göçmen için dil bilmemek büyük bir sıkıntıdır. Ne kadar paranız olursa olsun dil bilmediğin zaman hiçbir işe yaramıyor. Dil bilmediği için çocuğum okulda ayrımcılığa uğradı. Sağlık haklarından yararlanamadım. İş ararken kimliğime bakıp ‘size güvenmiyoruz’ diyerek iş verilmedi. Ben başka kadınlara ulaştım ve bir dernek bulduk. Daha sonra farklı insanlar, kültürler, diller öğrenerek bir yaşam kurduk. Benim ülkemde hala 8 Mart yasak, birlikte toplantı yapmak yasak. Başka kadınlara yardımcı olmak için hukuk okudum ama olamadım. Ülkemde kadınlar ve hayatlarımız bir çarşafa sıkıştırılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde demokrasi yok. Bir ülkede kim demokrasi isterse, hedef haline geliyor” ifadelerini kullandı.

Panel, soru-cevap şeklinde sona erdi.

 

HABER MERKEZİ