Mesleğimize yönelik saldırıların günden Güne arttığı ve itibarsızlaştırıldığımız, yoksullaştırıldığımız, öldürüldüğümüz koşullarda 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutlamıyor, mesleğimizi savunuyoruz. Yıllardır her 5 Nisan’da bu sözü kuruyoruz.
Siyasal iktidarın antidemokratik rejimini meşrulaştırmak adına yürüttüğü politikalar kapsamında, hukukun üstünlüğü ilkesi ve insan haklarının korunması bağlamında en önemli rolü oynayan avukatlar da payını almakta, her gün baskı ve sindirme soruşturmaları ile yargı tacizine maruz kalmaktadırlar. Tüm rejimler özellikle otoriter ve totaliter rejimler avukatlardan makbul avukatlık yapmasını beklerler. “Post modern devlet avukatlardan, durumu bilerek veya bilmeyerek kabullenen, sadece teknik bir işi yapan uysal hukukçular olmasını bekliyor” der sevgili Haluk İnanıcı. Aksi davranan; sömürülen, ezilen kesimlerin, muhaliflerin avukatlığını yapan avukatlar bir anda iktidarların hedefi haline getirilir.
Gerek Avukatlık Kanunu, gerekse de Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler avukatların mesleki faaliyetleri kapsamında soruşturma ve kovuşturma tehdidi ile karşılaşmadan mesleki faaliyetlerini yürütme güvencesinin sağlanması gerektiğini, avukatların takip ettikleri dosya içerikleri ile özdeşleştirilmemesi gerektiği hususlarını açıkça belirtmektedir.
1990’da Havana’da toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı Üzerine Sekizinci Birleşmiş Milletler Konferansı’nda kabul edilen avukatların rolüne dair temel prensipleri Havana Kuralları olarak anılmaktadır. Bu prensiplerde avukatların baktıkları davalarla, savundukları kişilerle özdeşleştirilmemesi gerektiği belirtilmektedir. Meslektaşlarımız takip ettikleri davalar ve müvekkilleri ile özdeşleştirilmekte; bundan dolayı itham edilmekte, soruşturulmakta, kovuşturulmakta; hatta hapsedilmekte ve hüküm giymektedirler.
Avukatların tutuklanması sadece insan hak ve özgürlüklerinin ihlali sonucunu doğurmaz aynı zamanda halkın da hak arama özgürlüğü ve savunma hakkının ihlaline de neden olur. Çünkü avukatlar halkın hak arama özgürlüğünün yegane temsilcisidirler.
İktidar, toplumun tüm muhalif kesimleri ve hak savunucuları üzerinde sürdürdüğü yargı tacizini avukatlar üzerinden de sürdürmeye devam etmiştir.
Avukatlara yönelik ilk doğrudan ve sistematik müdahale 2011 yılında sayın Öcalan’ın avukatları Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının gözaltına alınması ve tutuklanması ile başlamıştır. Bu dava ile avukat arkadaşlarımız müvekkilleriyle özdeşleştirilmişler, yaptıkları görüşmeler vekil müvekkil gizliliğine rağmen iddianameye konu olmuştur. Sonrasında 2013 yılında ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu avukatları gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Sistematik olarak avukatlara saldırılar devam etmiş ve 2016 yılında ÖHD üyesi ve Yöneticisi avukat arkadaşlarımız ve TUAD yöneticileri gözaltına alınmış ve 10 avukat arkadaşımız da sorgularının ardından serbest kalmalarına rağmen savcının itirazı üzerine Av. Ayşe Acinikli ve Av. Ramazan Demir arkadaşlarımız tutuklanmıştır. 2017 yılında ise Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatları Av. Özlem Gümüştaş ve Av. Sezin Uçar arkadaşlarımız gözaltına alınmış ve tutuklanmışlardır. Dosyada 4 avukat yargılanmakta olup dava halen devam etmektedir. Bu dosyalarda da suçlamalar müvekkil vekil ilişkisi üzerinden yürütülmüştür.
28 Kasım 2015’te meslektaşımız Tahir Elçi katledilmiş, adil yargılanma talebiyle 238 gün ölüm orucu eylemini sürdüren Av. Ebru Timtik 27 Ağustos 2020 tarihinde ölüm orucu eylemi sebebiyle yaşamını yitirmiş, Av. Aytaç Ünsal ölüm orucu eyleminin 212. Gününde infazı durdurularak tahliye edilmiş ancak daha sonra yeniden tutuklanmıştır. ÇHD başkanı Selçuk Kozağaçlı ve ÇHD’li ve HHB’li meslektaşlarımız Av. Barkın Timtik, Av. Oya Aslan cezaevinde tutuklu bulunmakta, Av. Süleyman Gökten, Av. Özgür Yılmaz, Av. Behiç Aşçı, Av. Yaprak Türkmen, Av. Aycan Çiçek, Av. Engin Gökoğlu cezaları kesinleşerek artık hükümlü olmuşlardır. Yine meslektaşımız ve bir önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş AİHM’in derhal tahliye kararına rağmen tahliye edilmemiştir.
Ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren siyasal iktidar, avukatlar, siyasetçiler ve gazeteciler üzerindeki yargı tacizini sürdürmeye devam etmiştir. Politik faaliyetleri ve politik davaların takibi sebebiyle meslektaşlarımız sayısız defa gözaltına alınmış, haklarında yeni soruşturmalar açılmıştır. ÖHD’li meslektaşlarımız Can Tombul, Av. Sevda Çelik Özbingöl ve Av. Ruşen Seydaoğlu ile hakkında dava açılan Av. Selim KURBANOĞLU, Av. Elif TİRENÇ, Av. İpek ULAŞ, Av. Merve Nur DOĞAN hakkında hukuksuz bir cezaya hükmedilen avukatlar arasına girmişlerdir.
Avukatlar tek tek ya da topluca sürekli ve sistematik bir şekilde gözaltına alınıp tutuklanmakta ve dava tehdidine maruz kalmaktadırlar. İki hafta önce hapishanede müvekkilleri ve avukat arkadaşlarının müvekkillerine para yatırdığı gerekçesiyle ÖHD yöneticilerinden Av. Alişan Şahin gözaltına alındı ve sonrasında adli kontrol ile serbest bırakıldı. Daha geçen hafta belediyelere atanan kayyumlara karşı basın açıklaması yapan avukat arkadaşlarımız hakkında açılan davanın ilk duruşması görüldü.
Avukatların savunma faaliyetleri sonucu uğradıkları zulme ve baskıya dikkat çekmek amacıyla ilan edilen “Uluslararası Tehlike Altındaki Avukatlar Günü” 2012 ve 2019’da Türkiye’deki avukatlara ithaf edildi.
2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal hukukunun kapsamı ve etki sahası büyütülerek olağanlaştırılmaktadır. Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan olağanüstü hal kararnameleri olağanüstü hal kaldırıldıktan sonra da uygulanarak kanunlaştırıldı.
Bu kanunlarla yargının giderek daha da siyasallaştırıldığını, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının daha fazla ihlal edildiğini, fikir ve düşünce özgürlüğünün yok sayılarak yüzlerce gazeteci, siyasetçi ve meslektaşımızın hapishanelerde bulunduğunu, adil yargılanma hakkının yok sayıldığını, savunmanın ve dolayısıyla avukatın olmadığı bir dönemin inşa edilmeye çalışıldığını, sosyal medya paylaşımları nedeniyle binlerce kişinin kriminalize edilerek cezalandırılmaya çalışıldığını, salgın döneminde dahi fikir özgürlüğü çerçevesinde yapılan sosyal medya paylaşımları nedeniyle kişilerin cezai yaptırımlarla maruz bırakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bunu gördüğümüz ve sesimizi çıkarttığımız için de siyasi iktidar avukatlar üzerinde ki baskıyı her geçen gün daha da fazla artırmaya devam ediyor. Bu saldırılar ve baskılar sonucu avukatlar mahkeme salonlarında taciz edilerek, mahkeme salonlarından atılarak, yerlerde sürüklenerek, gizlilik ve kısıtlılık kararlarıyla müvekkillerine ve dosyaya erişimleri kısıtlanarak, iktidar medyası tarafından hedef haline getirilerek, savunma mesleği kriminalize edilerek, avukatlık mesleği saldırı altında tutularak etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır .
Avukatlık mesleğini itibarsızlaştırma, avukatı sıradanlaştırma ve avukatı özellikle saldırı açısından kolay hedef haline getirme politikası pandemi koşullarında da maalesef devam etmiştir.
Pandemi koşullarında sosyal devlet ilkesini yerine getirmeyen siyasal iktidar genç avukat ve stajyerleri güvencesiz çalışmaya ve yoksulluğa terk etmiştir. 2020 yılında 25 yaşındaki avukat H. S. B., maddi sıkıntılar yaşayarak geçinemediği için 8 katlı apartmandan atlayarak hayatına son vermiş, 2021 yılında haciz mahallinde görevini ifa ederken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu meslektaşımız Ersin Arslan hayatını kaybetmiştir.
28 Kasım 2015’te katledilen meslektaşımız Tahir Elçi’nin faillerinin yargılandığı dosya 5 yıl sonra başlamış, failleri tespit etmekten ziyade, gizlemeye ve aklamaya yönelik olan, bilimsel raporları görmezden gelerek hazırlanan iddianameyle devam dosya devam etmektedir.
Siyasal iktidar her zaman kadınları ve kadın kazanımlarını hedef almış, neoliberal istihdam ve emek politikaları da iktidarın kadın ve aile konusundaki siyasal hedefini büyütmesine maddi bir temel sağlamıştır. Tüm bunlar yetmediği, İstanbul Sözleşmesi ile toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı koruma mekanizmalarını düzenleyen ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan yasal düzenlemeler hedef alınmış ve 2021 yılında bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi feshedilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınlar ve LGBTİ+’ler sokaklarda sürüklenmiş, işkenceyle gözaltına alınmış, gözaltında taciz ve çıplak aramaya maruz bırakılmıştır.
Türkiye hapishanelerinde kötü muamele ve tecrit uygulamaları artmış, İmralı Hapishanesi’nde 2011 yılından bu yana avukatlar ile görüşmeler kesilmiş ve mutlak bir tecrit uygulamasına geçilmiştir. Aşırı kalabalık koğuşlar, düzenli tedavi göremeyen hasta mahpuslar, yeterli hekim ve sağlık personelinin bulunmaması, temiz ve sıcak suya yeterince erişememe, işkence ve kötü muamele halen Türkiye hapishanelerinde devam insan hakları ihlalleridir. Pandemi koşullarında mahpusların yaşam hakkının korunması için BM İnsan Hakları Komiseri ve Avrupa Konseyi İnsan Haklar Komiseri iktidara çağrıda bulunarak; açıkça gerekçesiz tutuklanan siyasi mahpusların serbest bırakılmaları ve pandemi kapsamında alınacak önlemlerin mevcut özgürlükleri kısıtlama noktasına varmaması gerektiği talebinde bulunmasına rağmen Adalet Bakanlığı önce mahpusların aileleriyle görüşme hakkını tamamen ortadan kaldırmış, daha sonra aile ve avukat görüşmelerini kısıtlamıştır. Yine pandemi koşulları ve hapishane nüfusunun yoğunluğu gerekçe gösterilerek İnfaz Kanunu’nda yapılan değişikliklerde, siyasi gerekçelerle hükümlü olan tüm mahpuslar kapsam dışı bırakılmıştır. Siyasal iktidar tüm dünyanın seferber olduğu halk sağlığı sorununda bile düşman ceza hukukunu uygulamıştır. Sevgili Aysel Tuğluk’un yaşamsal ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacağına ilişkin raporlara rağmen tahliye edilmemesi de bu hukukun açık uygulanmasıdır.
Meslektaşlarımızın faili meçhul cinayetlerle katledildiği, siyasal gerekçelerle tutuklandığı, adliye koridorlarında işkence ile gözaltına alınarak itibarsızlaştırıldığı, yoksulluğa ve güvencesizliğe terk edildiği bu koşullarda 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutlamıyoruz. Kutlayamıyoruz.
Bu nedenle;
İnsan hakkı ihlali gerçekleştirenlere karşı devlet tarafından gösterilen cezasızlık son bulmadan, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Anayasal olmayan tüm idari kararlar durdurulmadan, yasal, siyasal faaliyetleri ve mesleklerini ifa ettikleri için tutuklanan, soruşturulan, gözaltına alınan tüm avukatlar, siyasetçiler ve gazeteciler serbest bırakılmadan da avukatlar gününü kutlayamayacağız.
Yargının, yürütme tarafından zapt edilip, Kürt halkını ve muhalif kesimi dizayn etmek için bir zor aygıtı olarak araçsallaştırıldığı bu süreçte; mesleki onurunu koruyabilen, hukuk ve adalet safında yer alan tüm meslektaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz.