Hasta mahpuslar ve sömürgecilik

Hasta mahpuslar ve sömürgecilik

Cengiz Çiçek*

“Soluksuz nefes nefese yaşadım
Bu korku, ölüm, zulüm sarmalında
Sitemse yazdıklarım aşktandır
Ben ‘AH!’ dedirtmedim dilime
Söz yerine dişlerimi tükürdüm de
Sözümüz üstüne söz demedim…”
Halil GÜNEŞ

Bir direniş Harcı: Anti-sömürgeci bilinç

Evet, Bangin Muhammed, Abdulrezak Şuyur, Salih Toğrul ve binlercesi, tıpkı Halil Güneş’in dizelerinde dile geldiği gibi bir “AH!” demediler ve aman dilenmiyorlar. Onlar, kendi sağlık sorunlarını içine doğduğu Kürt halkının özgürlük sorunlarının önüne koymadan mütevazi ama bir o kadar kararlı bir şekilde son nefeslerini veriyorlar. Hatta yetinmiyorlar en amansız sağlık sorunlarını da bir toplumsal özgürlük direnişi alanından ele alıyorlar, tarif ediyorlar. Peki nasıl bir motivasyon ve ruh halidir ki Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde en koyu zulüm günlerine rağmen binlerce Kürt mahpus, on yıllardır kolektif sözlerinin üstüne kişisel sözler etmiyorlar? Kanımca cevabı, bu yenilmez, baş eğmez ruhu yaratan ve canlı tutan en önemli etkenin, Kürt özgürlük hareketinin sömürgecilik tezi ve bu tez etrafında yarattığı ideolojik birikim, örgütsel sistem ve direniş bilinci olduğudur. Başta kadın özgürlük paradigması olmak üzere Kürt halk hareketinin en yenilmez, en güçlü damarları hep bu sömürgecilik karşıtı ruh ve bilinç üzerinden hayat buldu ve buluyor.

Halil Güneş

Kamuoyunun belki de en az farkında olduğu bu özellik bilinmeden yaşananların ana kaynağına inmek mümkün olmayacağı gibi hapishanelerdeki infaz rejimine, tecrit ve işkence sistemine karşı demokratik toplumsal mücadele de esas rayına oturmayacaktır. Hele hele son yıllarda demokratik, legal Kürt siyasetinin sömürgecilik teziyle kurduğu politik ve ideolojik bağların oldukça müphemleşmesi, üzerinde acil olarak durulması gereken bir başka sorun alanıdır. Bu alandaki örgütsel, politik ve ideolojik belirsizlikler netleştirilmediği sürece İmralı ve diğer hapishanelerdeki tecrit, işkence ve teslim alma politikalarına karşı mücadeledeki zafiyetler de Kürt halk kitlesinin daha güçlü özne olabilmesinin önündeki engeller de büyük oranda ortadan kalkmayacaktır. Özetle hasta mahpuslar, hapishanede bulunma ve adeta “ölüm koridorunda” tutulmalarının sömürgeci politikalardan kaynaklandığının gayet de farkındalar. Bu aynı zamanda hapishanelerdeki devrimci, yurtsever direnişin ana kaynağının da sömürgecilik karşıtı motivasyon olduğunun da göstergesi. İşte cezaevlerindeki bu kadar yakıcı, yalın, keskin ve sarih olan bu karşı karşıya geliş, irade savaşı, ideolojik karşıtlık anlaşılmadan ya da görülmeden dile getirilecek, harekete geçirilecek her talep, her itiraz, meselenin toplumsal, kolektif ayağını görmek istemeyen liberal aldatmacaların duvarına çarpmaktan kurtulamayacaktır.

Her zaman her yerde: Sömürgecilik!

O nedenle daha fazla gecikmeden daha net tanımlara ve ad koymalara ihtiyacımız var. Hapishanelerdeki zulüm politikaları, sürgünler, Rojava ve Federe Kürdistan Bölgesi’ne askeri operasyonlar, sınır dışı suikastlar, politik mültecilik dayatmaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde hedef nettir: Kendi diliyle kültürüyle ve siyasal tercihleriyle yaşamak isteyen bir halka yaşam hakkı tanınmamalıdır. Bu kadar kesintisiz, kararlı ve kendi içinde tutarlı politikaları karşılayacak tek tanım da sömürgecilik tanımıdır. Her sömürgeci aklın dayattığı toplumsal ve politik ölüm, Kürt halkına da dayatılmaktadır. İşte Kürt mahpuslar da cezaevlerinde on yıllarca bu bilinçle iradelerini teslim etmemektedirler. Yine sömürgecilik hukuku bağlamında adını net koyalım; salt Kürt halkının kendi önderi olarak gördüğü Sayın Öcalan kimi yasal haklardan faydalanmasın ya da olur da bir gün tahliye olmasın diye “hukuken” aynı durumda olan yüzlerce siyasi mahpus türlü icatlarla adeta ölüm hapsinde tutulmaktadırlar. Peki gerek Sayın Öcalan’ı gerekse binlerce Kürt mahpusu Kürt meselesinden ve onun sömürgecilik hikayesinden bağımsız düşünebilir miyiz? Asla! Bu mesele sadece bireysel bir hak hukuk meselesi değil bir halkın kolektif hakları meselesidir. Ve o nedenle rahatlıkla diyebiliriz ki İmralı tecridi ve hapishanelerdeki ölüm politikalarının güncel olarak başlıca sorumlusu, devleti yöneten olarak AKP iktidarıdır; tarihsel olarak da Türk ulus devletinin kuruluşundan bugüne kadar temel aldığı sömürgecilik kodlarıdır.

Sömürgeciliğe hizmet: Kürt meselesinin araçsallaştırılması

Buradan hareketle gerek hasta mahpusların ve binlerce Kürt devrimci mahpusun gerekse Öcalan’ın üzerindeki sistematik işkence, tecrit ve politik ölüm dayatmaları boşa çıkarılmak isteniyorsa bu meseleyi salt mevcut iktidarı “köşeye sıkıştırma” aracı kılmanın ötesine taşımak zorunluluk arz ediyor. Özellikle son yıllarda Öcalan üzerinden yürüyen tartışmalarda görülen bu niyetli/niyetsiz araçsallaştırıcı dili mahkum etmeden ne Kürt meselesi tariflenebilir ne de AKP sonrası Demokratik Cumhuriyet inşa edilebilir; olsa olsa AKP sonrası restorasyon sürecinin payandası olunur. Bunlara örnek olarak “AKP kendini kurtarmak için Öcalan’ın mektubundan medet umdu”, “AKP kurmayları ya da kalemşörleri de zamanında Öcalan ile ilgili övgü dolu sözler sarf etti” minvalinde salt AKP karşıtlığı üzerinden sarf edilen ve arkası toparlanmamış sözler verilebilir. Faşizmi yıkmak için türlü taktiksel hamleler elbette yapılacak, söylemler elbette geliştirilecek. Ancak söz konusu olan Kürt ve Kürdistan sorunu olduğunda, onun değerleri olduğunda bu alan kesinlikle hakikat zemininde tutulmalı, taktiksel sözlerin ve hamlelerin aracısı kılınmamalıdır. Bu hem meselenin yarattığı toplumsal travmalar bağlamında ahlaki-politik değildir hem de demokratik çözüm bağlamında reel değildir.

Fail: Sömürgeci, sömürgecilik!

Hülasa, hasta tutsaklar, otuz yılı aşkın yüzlerce mahpus, binlerce Kürt yurtsever-devrimci mahpus ve Öcalan’ın 23 yıldır İmralı’da tutulması; hepsi doğrudan Kürt halkına dayatılan sömürgeci politikaların sonucudur. Onlar şahsında Kürt halkına toplumsal ölüm, politik ölüm dayatılıyor. Kaynağını özgür Kürt ve Kürdistan gerçeğinin inkârından ve ideolojik kinden alan bu sömürgeci akıl ile yaşamın her alanında yüzleşmeden, hesaplaşmadan kurulacak her politik konumlanış ya da siyaset kurgusu, belki büyüyecektir ancak Kürt meselesinin demokratik çözümünü ve toplumsal barışı en hafif deyimiyle yakalamakta zorlanacaktır. Unutmayalım ki, Ape Musa’nın, Tahir Elçi’nin arkalarından tetiği çeken el, sömürgecinin elidir; Yılmaz Güney’i, Ahmet Kaya’yı sürgünde ölüme yollayan sömürgecidir; Garibe Gezer ve Halil Güneşlerin ölü bedenlerinin hapishanelerden çıkmasının sorumlusu da sömürgeciliktir. Ve politik Kürtlüğe dair her ölüm, birer politik cinayettir! Sözümüzü Halil Güneş ile açtık Nuri Dersimi ile bitirelim. Selam olsun tarihi yaratanlara!

“Yürürüm…
Yürürüm aydın şafağa bakarak
Hürriyet Türküsü söyleyerek
İsyanımı haykırarak
Yürürüm… Yürüyorum… Yürüyeceğim…”
Nuri DERSİMİ


*Hukukçu