Bahadır Altan
Hekimliği, belki de biraz kendime pay çıkartarak, sivil havacılıktaki pilotluğa benzettim hep. Daha çok da kazalardaki yaklaşımları eleştirirken verdiğim bir örnekle açıklamaya çalışayım…
Bir cerrah, hastasını tedavi etmek için zor bir ameliyat yapmak durumunda kalsa; yani kısıtlı olanaklarla ücra bir kasabada ama ameliyatı yapmazsa hastanın yaşamını yitireceği bir durumda bu kararı verse. Bu durum bir pilotun çok kötü hava ve meydan koşullarında yakıtının az kaldığı bir zamanda, inişe mecbur kalması gibi bir durumdur. Havada bekleme veya yedek meydana gitme olanağınızın kalmadığı bir anda inişe karar verme gibi bir zorunluluk düşününüz. İnişi başarır veya hastayı kurtarırsanız sorun yok, ama işler ters gider, kaza olur veya hastayı kaybederseniz tek sorumlu siz olursunuz.
Hasta yaşamını kaybederse kimse anestezi koşullarını, ameliyathanenin sterilliğini, alet edevatın eksikliğini düşünmez ve sizi yargılamaya başlar. Pegasus’un Sabiha Gökçen’de pisten çıkıp, orada olmaması gereken uçuruma yuvarlandığı ve 3 insanın yaşamını yitirdiği kazasında Kaptanın tutuklanması gibi. Savcı, sadece bir suçlu arayıp içeri tıkmayı seçmiş, arka rüzgarla inişe zorlanan uçağın 10 dakika önce havada yıldırım çarpmasını, pistin durumunu, o uçurumun orada neden var olduğunu, kamu adına denetim görevini yapması gerekenlerin ihmallerini ve daha bir sürü kazayı hazırlayan etkeni sorgulamadan, Kaptanın üzerine çullanmıştı. Yargılama henüz başlayamadı bile, ama kaptan aldığı yaralar ve belindeki kırıklarla bir süre cezaevinde yattı, ailesi acılar çekti.
Hastasını kurtaramayan hekime dönersek, orada da savcı bu doktorun yetkisi olup olmadığından başlayarak en küçük hatalara varıncaya kadar bir sürü nedenle cerrahı suçlayacaktır. Hasta yakınlarının doktoru linç etme olasılığı da epeyce yüksek elbet! Hekim, bu ameliyata cesaret etmeseydi hastanın yaşamını yitireceğiyle de kimse ilgilenmeden yargılayıp infaz edilecektir. Kamuoyu da bunu yapıyor. Bütünsel perspektiften yoksun, sadece bir suçlu arıyor. Bu suçlu da her zaman ya pilot ya da cerrah oluyor…
Hekimliğin pilotluktan en büyük farkı ise meslek olarak yaşıdır. Pilotluk, hekimliğin yanında dünkü çocuk gibi. Havacılık daha önceleri başlasa da sivil hava yolu pilotluğu meslek grubu olarak son 50 yıllık süreçte ortaya çıktı. Mesleki kuralları olsa da yerleşmemiş, esnemeye açık, bir Hipokrat Yemini bile yok! Oysa hekimliğin tarihi çok gerilere dayanıyor. İlk tabip odaları daha 1800’lü yıllarda kurulmuş, meslek etiği ilkeleri kurumsallaşmış. O yüzden bizler sivil havacılığın şoförleri gibi kalırken onlar kendi alanlarında ülkenin sağlık politikalarında söz sahibiler. Henüz Ulaştırma Bakanı olmuş bir pilot yok ama AKP’nin bile Sağlık Bakanı en azından bir “hekim” oluyor değil mi?
Şimdilerde benzerliklerimize bir yenisi daha eklendi. Her iki meslek grubundan, nitelikli, deneyimli insanlar ne yazık ki ülkeyi terk ediyorlar! Henüz Erdoğan pilotları kovmaya başlamadı ama hekimleri uzun süredir hedef alıyor.
Bunun çeşitli nedenleri var. Öncelikle sağlıkçılar, evrensel bilime dayanıyor, üfürükçülerle dualarla şifa dağıtmıyorlar. Pilotlar da en modern teknolojiyle iş yaptıklarından burada benziyoruz. Ama asıl iki neden var ki utanarak söyleyeyim bizler hekimlerin yanına bile yaklaşacak durumda değiliz.
Pilotların aksine Hekimler örgütlüler. Şimdi bir anket yapılsa Türk Tabipler Birliği (TTB), üyelerinin ve toplumun en çok güvendiği meslek örgütü çıkacaktır. Son iki yılda iktidarın gerçekleri saklayan riyakarlığına kalsaydık pandemide şimdikinden çok daha kötü durumlara düşeceğimiz kesindir. TTB olmasaydı ne gerçeklere, ne sağlıklı aşılara, ne uyarıcı önlemlere kavuşabilirdik. Bu uyarılar Sağlık Bakanının pandemiyi bitti ilan eden tutumu nedeniyle şimdi çok daha kıymetli.
Diğer farkımız ise, pilotların aksine hekimler, işini, parasını kaybetme endişesiyle susmuyor. Bunda aldıkları ücretin bizimkilerin onda biri olmasının da payı vardır elbet ama asıl neden gerçekleri kamuya açıklamayı bir mesleki sorumluluk olarak görüyorlar.
İşte bu yüzden iktidarın hedefindeler. Erdoğan’ın onları hedef alan her sözünden sonra durumdan vazife çıkaran hasta veya yakınları onlara saldırıp darp ediyor. “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” dediği için hapse atılan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu gibi TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı da tutuklanmalara baskılara rağmen mücadeleye devam ediyor.
Onların şahsında bütün hekimlerimizin görevlerinde de, grevlerinde de sonuna kadar yanlarında olmak boynumuzun borcudur. Gidecek olan hekimler değil iktidarın ta kendisidir.