Irak’ta,10 Ekim’de yapılan seçimlerin üzerinden 6 ayı geçtiği halde hâlâ yeni bir hükümet kurulabilmiş değil. Irak anayasasına göre; meclis başkanlığı Sünnilere, cumhurbaşkanlıǧı Kürtlere, başbakanlık Şiilere veriliyor. Bu denklemde, sadece Sünniler kendi aralarında anlaşarak meclis başkanını seçti.
Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık sorunu ise Kürtler ve Şiiler arasında ciddi bir krize dönüşmüş durumda. Bu kriz, Kürtleri ve Irak Şiilerini aşmış bölgesel ve küresel güçlerin hegemonik savaş alanına dönüşmüştür.
Seçimlerin ardından yaşanan olayları ve yapılan görüşmeleri sıraladığımızda bu gerçeklik daha iyi görülecektir. Seçimlerden hemen sonra, Irak’ın birçok yerinde, Sadr Hareketi’ne bağlı olan kişilere suikastlar yapıldı. Yine başbakan Mustafa Kazımi’nin bulunduǧu eve İHA’larla saldırı gerçekleşti. Başta Kerkük olmak üzere, Sünnilerin bulunduǧu bölgelerde, DAİŞ hareketliliği arttı. Peş peşe Peşmerge ve Irak güçlerine saldırılar düzenlendi. Hemen hemen ayda bir, Hewlêr Havaalanı İran’a yakın gruplar tarafından vuruldu. Türkiye ise, IKBY bölgesindeki kuzey alanlarını, Şengal ve Maxmur’u süreklilik arz edecek şekilde bombaladı.
Son iki ayda ise, görüşmeler ve ittifak arayışları yoğunlaştı. Mart ayı boyunca Türkiye ile IKBY yetkilileri arasında en üst düzeyde 3 görüşme gerçekleşti. İlk görüşme IKBY başkanı Nêçirvan Barzani ve Erdoğan arasında gerçekleşti. Görüşmenin ardından Nêçirvan Barzani bir açıklama yapmazken, Erdoğan görüşmenin içeriğini; PKK’ye karşı ortak mücadele ve Kürt gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması olduğunu belirtti. Buna karşı İran, Irak Federal Mahkemesi üzerinden hem KDP’nin cumhurbaşkanı adayını veto etti, hem de IKBY’nin gaz ve petrol satışını yasadışı olarak tanımladı. Peşi sıra Erdoğan, İsrail ile ilişkileri normalleştirmek istediklerini belirttikten sonra, İsrail-Türkiye arasında görüşme trafiği başladı.
Neçirvan Barzani ve Türkiye heyeti arsındaki son görüşme ise oldukça dikkat çekiciydi. Türkiye görüşmeye tam takım katılmıştı. Görüşmenin ardından İran devrim muhafızları Hewleri füzelerle vurdu. Daha önce bu tür saldırıları vekil gruplar üstlenirken, bu sefer İran direkt üstlendi. İran, saldırının MOSSAD elemanlarına yönelik olduğunu hatta İran resmi ajansı, ‘ölen’ MOSSAD üyelerinin isimlerini bile açıkladı.
Bu gelişmelere paralel olarak, KCK yetkilisi Cemil Bayık, Türkiye ile KDP’nin PKK’ye karşı savaşmak için anlaştıklarını Newroz’da kamuoyuna duyurdu. KDP ve Türkiye’nin anlaştıklarına yönelik haberler peş peşe Güney Kürdistan’daki medyada ve birçok haber sitesinde işlendi. KDP’ye yakın medya kuruluşları ve haber ajansları da PKK ve YNK’nin KDP’ye saldırı hazırlığında olduklarını yazdılar.
Eğer böyle bir savaş gelişirse Kürt tarihinin en kritik savaşı olacaktır. KDP’nin Türkiye ile anlaşıp PKK’ye yönelmesi; KDP ve YNK arasında yaşanan cumhurbaşkanı krizi, Irak Şiilerinin iç çelişkileri eklenince IKBY bölgesi boydan boya çatışma alanına döner. Böylesi bir durumun Kürt soykırımına dönüşebilme ihtimali yüksektir. Ortada ne Kürt kalır nede federasyon.
Bu gelişmelerin ardından İran yanlısı Şii koordinasyona karşı, Sadr Harekti, Sünniler ve KDP “Ulusal İttifak” adında, bir koordinasyon kurdular. İttifak, Cumhurbaşkanı adayının, KDP’nin adayı Rêber Ahmet ve başbakan adaylarının Sadr Hareketi’nden olan Muhammed Cafer El Sadr olduğunu açıkladılar. İki defa cumhurbaşkanını seçmek için meclisi topladılar. Ancak yeterli çoğunluk sağlanamadığı için cumhurbaşkanı seçilemedi. En son Sadr açıklama yaparak, hiçbir zaman diğer gruplarla anlaşmayacaǧını, “kurmak istiyorlarsa buyursunlar kendileri kursunlar” dedi. Tam da Cumhurbaşkanlıǧı krizi yaşanırken, Federe Kürt yönetimi başbakanı Mesrûr Barzani, Katar’da bir dizi görüşmelerde bulunuyordu. Bu görüşmelerin ardından tek açıklamasında, Kürdistan gazının Avrupa’ya taşınacağını söyledi.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, Irak ve Güney Kürdistan’da, çelişkiler derinleşmiş, taraflar netleşmiş, uzlaşmaz boyutlara ulaşmış. Bir yandan Şii İttifakı, YNK ve perde arakasında İran. Diğer tarafta Sadr Hareketi, KDP, Sünniler ve perde arakasında Türkiye, İsrail.
Her güç kendi çıkarları doğrultusunda ittifaklara dahil olmuş, İsrail İran’ı dengelemek için dahil oluyor. İsrail’in güvenliği için Ortadoğu’da yaşanan her kaos ve kriz işine geliyor. Türkiye ise, başta PKK’nin tasfiyesi olmak üzere tüm Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için dahil oluyor. İran, Irak üzerindeki etkisinin azalmasını istemiyor. Irak’ta, Türkiye ve İsrail etkinliğini ulusal güvenliğine tehdit olarak görüyor.
Ne olur? Ya yeniden uzlaşılır, ki şimdilik uzak duruyor. Ya da güçlerden biri darbe yapıp yönetimi ele geçirmeye çalışacak. Bu da koas ve krizin derinleşmesine yol açacaktır. Böyle gelişirse 3. Dünya Savaşı yeniden Irak ve Kürdistan merkezli gelişebilir. Önümüzdeki günlerde gelişmelerin seyri belli olur.