“Huzur” tehdidi
Kılıçdaroğlu’nun Van ziyaretinde sarf ettiği sözler, özelde Kürt sorununun genelde demokratikleşme sorunlarının çözümünün önünde en büyük engelin “düşman kardeşler siyaseti” olduğunu bir kez daha gösterdi. AKP’nin yıllarca Kemalizm karşıtlığı üzerinden devşirdiği iktidar rantının benzerini bugün CHP, tek adam rejimi karşıtlığı üzerinden yapmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun Van konuşmasında AKP’nin seküler soslu versiyonunu görmek bize mahsus olmasa gerek. Erdoğan’ın Mart 2015 yılında Antep’te sarf ettiği “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” sözleriyle Kılıçdaroğlu’nun Van’daki konuşmasındaki “bu bölgede huzur içinde yaşamak istiyorsanız bize katılın” cümlesi arasında demokratik zihniyet bağlamında hiçbir fark yok. Her iki anlayış da iktidar olamamaları durumunda toplumu kaosla, huzursuzlukla adeta terbiye etmeye çalışıyor. Haliyle demokratlıkları, özgürlükçülükleri, adalet ve eşitlik anlayışları, kendi iktidarlarının duvarlarına çarpıyor. “Benden sonrası tufan” ya da “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” olarak da ifadeye kavuşturulabilecek karşıtlaştırıcı ve kutuplaştırıcı dilden nemalanan ulus devletçi ve faşizan bu iki yolun dışında başka bir yol (3. Yol), kendisini güncel olarak da dayatıyor artık.
Sahi siz kimsiniz?
Bu genel tespitlerin yol göstericiliğinde Kılıçdaroğlu’nun Van konuşmasının şifrelerini özel olarak da çözmeye çalışalım. Kılıçdaroğlu’nun “Kayyum uygulamasına son verilmesini, seçimle gelenin seçimle gitmesini istiyorsanız, oyunuzun değeri olsun istiyorsanız bize katılacaksınız. Düşüncesini ifade etti diye hapse atılan kişileri ya da düşüncesinden ötürü kimsenin hapse atılmasını istemiyorsanız, Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istiyorsanız, Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyorsanız bize katılacaksınız” cümlelerindeki emir kipine bakar mısınız? Bu dil, bu üslup, hitap ettiği insanların politik duruşlarını, kültürel sorunlarını ve taleplerini gözetmekten uzak, adeta “AKP karşısında bana muhtaçsınız” buyurganlığında, emrediciliğinde kibirli bir dil. İnsan düşünmeden edemiyor! Konuşmacı, bir partinin lideri değil de sanki sömürge valisi. Uzunca süredir ifade ediyoruz; Kürt ve Kürdistan sorununda sömürgeci akıl terkedilmediği sürece ve bununla yüzleşilmedikçe arpa boyu yol alamayız. Bir halk var olma mücadelesinde bu kadar bedel ödeyecek, neredeyse her evine ateş düşecek ve sen bu sorunu tarif etmeye bile cesaret gösteremeyeceksin sonra gelip “umut benim” diyeceksin. İşte o nedenle ısrarla ve defaten söylüyoruz: Bu memlekette Kürt sorunuyla yüzleşmeyen, muhalefetteyken sözde demokrat, iktidardayken özde faşizan bir Türklük sorunu var. İdeolojik olarak inşa edilmiş ve bütün farklılıklara yaşam şansı tanımama üzerinden kendisini var ve sürekli kılmış, kılan bu resmi Türklük sorunuyla yüzleşilmeden Van’a huzur gelmez beyefendi!
Yozgat’ta ayrı, Van’da ayrı…
Kılıçdaroğlu “biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, halkın partisiyiz” diyedursun konuşmasının kodları, devletçi partinin kodları olmaktan öteye gidemiyor. Tarihsel olarak kurucu-devlet partisi olma gerçeğinden muhalefetteyken bile kurtulamamış ve AKP’li karanlık dönemin başlıca müsebbibi olan bu gerçeğinizle yüzleşmeden ne halk partisi olabilirsiniz ne de memlekete huzur getirirsiniz; tersine huzursuzluğun, yoksulluğun, çatışmanın kaynağı olursunuz ki şimdiki durumunuz da bu açıdan hiç iç açıcı görünmüyor. Yine kendi deyimiyle “bu memlekette gerçekten adalet istiyorsanız” adresi CHP olarak göstermeyin; önce tarihsel-güncel bir özeleştiri verin. Örneğin Yozgat’ta “Kandil’i yerle yeksan edeceğim” deyip, Van’da “Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakacağız” demeyi sadece AKP’yi yenilgiye uğratmak üzerine kurulmuş “özenli bir dil” olarak mı yorumlamamızı istiyorsunuz? Ee hadi Demirtaş’ı serbest bıraktın, Kandil’deki abisi Nurettin Demirtaş’ı ne yapacaksın? Sizin hamasetle yoğrulmuş, gerçekleri ters yüz eden ve en köklü sorunları bile siyasal pragmatizmin aracısı kılan yaklaşımlarınıza pirim vermediği için bugün Demirtaş ve arkadaşları hapishanelerde değil mi? Kürt sorununun silahlardan arındırılmasına demokratik programlar ve ilkeler üzerinden çözüm aramadığınız sürece abi Demirtaşları kardeş Demirtaşların unutmasını, yok saymasını mı istiyorsunuz? Yok saymak, düşman kardeşiniz AKP ile sizin işiniz; böylesine toplumsal gerçekliğe tekabül eden, özel hayatlara değen ve kendisini her gün ölüm, sürgün, dağ, zindan gerçeğinin deviniminde duygusal, etik ve bilinç olarak üreten bu sorunu tariflemek ve çözümün arayışçısı olmak da elbette Türkiye ve Kürdistan halklarının 3. Yol mücadelesinin işi.
Yine sizin işiniz Kılıçdaroğlu, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel olarak nefes aldırmaz politikaların hedefindeki Kürtleri Van’da AKP tehdidiyle terbiye etmek değil; Vanlının, Dersimlinin, Urfalının, Diyarbakırlının gördüğü yüz yıllık zulmünü, soykırımlarını Yozgatlıya, Bursalıya, Konyalıya anlatmak olsun. Dememiz o ki herkes kendi işini yapsın. Bunu yaptığınız oranda asıl o zaman gerçek sosyal demokrat ve halk partisi olursunuz; bu dilinizde ve pragmatik politikalarınızda ısrar ettiğiniz sürece Kürdün kültürel soykırım kıskacında tutulmasında en az AKP kadar payınız olur ve çözümün değil çözümsüzlüğün tarafında yer alırsınız.
Siz kötüydünüz ama AKP daha kötü
Yanı sıra, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması sürecinde oynadığınız “tarihsel rolün” özeleştirisini Kürt halkına vermediğiniz sürece hiçbir Kürt siyasetçinin adını ağzınıza almayın. Çünkü bu aymaz dil, Kürt halkının bilinciyle dalga geçmek kadar öfkelerini de daha fazla biriktiriyor. Unutmayın ki bugün siyasal varlığınızı, AKP’nin faşizan politikalarına karşı koyan Kürt halkının özgürlük bilinci ve direnişine borçlusunuz. Bugün halen bu coğrafyada AKP zulmünün son bulacağına dair bir toplumsal ve siyasal umut varsa bu umudu yeşerten Kürt halkının demokratik direnişidir. Ha Kürt halkı bu umudu sizin karakaşınız karagözünüz için yeşertmedi. Kendi kaderlerini, Türkiye halklarıyla ve ezilenleriyle kurduğu tarihsel ittifak mücadelesiyle tayin edeceklerine inandıkları için oyun bozdu, oyun kurdu. O nedenle aldanmayın, aldatmayın; halkların gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesini vantuz gibi emmeye çalışmayın, kendinizi çok da abartmayın ve bi zahmet aradan çekilin… Kürt halkı için güncel olarak neyi ifade ettiğinizi ille de merak ediyorsanız Myanmar’da darbeyi protesto eden gençlere atfen açıklayalım. Myanmarlı gençler darbe protestolarında şu esprili sloganı geliştirdiler: “Eski sevgilim kötüydü ama ordu daha kötü.” Bu coğrafyaya güncel tercümeyle; Kürt halkı için “Eski iktidarlar (siz) kötüydü ama AKP daha kötü.” Durum bundan ibaret…