2023 yılında asgari ücret üzerinden 1 saatlik çalışmanın bedeli 29 lira 70 kuruşa yükselecek. Halen bir saatlik çalışmanın bedeli 17 lira 10 kuruş.
Pek çok okur saatlik Asgari Ücret ifadesini tuhaf bulabilir. Gençler muhtemelen bu kavramı duymamışlardır. Fakat Asgari Ücret Türkiye’de başlangıçta saatlik miktarı bakımından ilan ediliyordu. Çünkü tanımı gereği Asgari Ücret düzenli işlerden çok, geçici kısa süreli genellikle 1 günlük süreli hatta bazen yarım gün veya birkaç saatlik işlerde, bir ücret standardı oluşturuyordu. Asgari Ücret diğer ülkelerde bilhassa gelişmişlerinde halen tam da bu işleve sahip.
Doğrusu da buydu. Fakat bilhassa 2000’lerden itibaren Türkiye’de Asgari Ücret’in saatlik olarak ilan edilmesinden vazgeçildi. Asgari Ücret aylık bir ücretmiş gibi benimsendi. Bu benimseyişte AKP iktidarının rolü büyüktür.
AKP iktidarında kamu kurumlarında taşeron işçi statüsü istisnai olmaktan çıkarılmış, hatta kaçınılmaz bir istihdam biçimi olarak yaygın hale getirilmiştir. Sadece bu değil, özel sektörün büyük ve büyücek işletmelerinde de taşeron statüsü, yaygınlaşıp yerleşik hale gelmiştir. CHP’li belediyeler için bile taşeron işçi istihdamı vazgeçilmez haldedir.
Bu işçi sınıfı tabakası, Toplu Sözleşme’den, kıdem tazminatı hakkından, sendika üyeliği imkanından mahrum, eline geçen para Asgari Ücret’ten ibaret olan, ve kurtulma ümidi pek kalmamış, adeta bir Hint kast zümresine dönüşmüştür.
Sınıfın toplu sözleşmeden yararlanan sanayi sektöründeki kesiminin veya hizmet sektöründe istihdam edilen tabakalarının imkanlarına sahip değildir. Fakat kendisinden daha beter koşullarda çalışan, Asgari Ücreti ve sosyal güvenlik imkanlarını nimet olarak gören günümüzde sayıları milyonları bulan göçmen işçilerden daha yukarda bir yerde mevzilenmiştir. Tek ayrıcalığı geçici veya kısa süreli değil, uzun süreli çalışıyor oluşudur.
Böylece büyük işletme ve kurumların milyonlarca taşeron işçisinin Asgari Ücret’le sınırlanmış ufku, çalışan sayısı 10 kişiyi geçmeyen işletmelerde Asgari Ücrete mahkum edilmiş milyonlarca işçinin ufku ile birleşerek, Asgari Ücret rejiminin yıllarca sürmesinin doğal olduğuna ve aylık olması gerektiğine adeta meşruiyet kazandırmıştır.
Bununla birlikte Asgari Ücret’in aylık olması gerekirmiş gibi kabulünde sadece hükumetleri ve patronları sorumlu göstermek isabetli olmaz. Belki pratikte değil ama politik bakımdan asıl sorumluluğu sol veya sağ sendika bürokrasisine yıkmak daha doğru olur. Her iki bürokrasiye akıl hocalığı yapan iş sürecini ücret rakamı ile ilişkilendirme ufkunu aşamayan çalışma ekonomisi akademisyenleri, ve bazı iktisatçılar da sendika bürokratları kadar sorumlu olabilir. Ve tabii sol sendika bürokrasisinin kuyruğuna takılan sosyalist gruplar veya partiler…
Sağ veya sol sendika bürokrasisi halen, şimdi bile, bir an bile akıllarına getirmedikleri gibi, çalışma saatlerini dikkate almadan, Asgari Ücreti sadece aylık bir ücret gibi tanımladılar. Tanımlarına “açlık sınırı” “insanca yaşanabilir ücret” gibi eklemelerle katkı da yaptılar. Tabii ki, üyelerinin Asgari Ücret’in üstündeki toplu sözleşme ile belirlenmiş ücretlerinin konforuna yaslanarak… Tek bir kez bile üretimden gelen işçi gücünü harekete geçirmeyi düşünmeden, ellerini kaldırarak, bazen yüksek sesle ama her zaman üvey bir evlada üzülmüş gibi bir tutumla…
Halbuki işçilerin çalışma saatlerine bir göz atsalardı, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren çalışma saatlerinin gittikçe arttığını ve günümüzde resmi istatistiklere göre bile “Asgari Ücretli” işçi kitlesinin büyük kısmının 11 saat çalıştığını görebilirlerdi. Böylece sömürünün (Sömürü Oranı’nın) muazzam düzeyde ve mutlak biçimde arttığını, aylık düzeyde artsa da Asgari Ücret’in saat başına nispi olarak gerilediğini, sonuçta patronların artan ücreti fazlasıyla telafi ettiklerini fark edebilirlerdi.
Bana göre Asgari Ücret konusunun özünü çalışma saatleri oluşturuyor. Zaten ücret dediğimiz şey çalışma süresinin belli bir kısmından ibaret değil midir? İşçiler çalışma sürelerinin büyük kısmını patronlarına kar sağlamak için harcarlar.
Çalışma süresinin geriye kalan daha küçük bir kısmının maddi karşılığını ise ücret oluşturur. Demek ki çalışma süresi uzadıkça Gerçek Ücret artmaz. Tam tersine sömürü artar ve sonuçta kazançlı çıkan patronlar olur.
O halde Asgari Ücreti sadece aylık bir ücret olarak dikkate almak, aslında çalışma saatlerinin üzerini örtmek anlamına da gelir. Çalışma saatlerinin üzerini örtmek ise sömürüyü gizlemeye yardım etmek değil midir? Unutmamalıyız ki, işçi sınıfı mücadelesinin temelini tarih boyunca sömürüyü sınırlamak oluşturmuştur. Ücret artışının sağlam ve gerçekçi yolu da bundan başka bir şey değildir.
Konuyu incelemeye devam edeceğiz.
Erhan Bilgin kimdir?
1986 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Lisans sonrası tahsilini de bu fakültede sürdürdü. Çalışma hayatının büyük kısmında iktisatçı olarak işçi sendikaları ile kamu kurum ve işletmelerinde görev aldı. Cumhuriyet gazetesi, Radikal2, sendika.org, bianet.org ve birçok dijital haber sitesi ile bazı politik dergilere iktisadi sorunlara dair makaleler yazdı. 2015’de “İktisatçıların İktisadı” isimli (h2o Yayınları) kitabı yayımlanmıştır.