Arif Altan
Ölçüsüz fedakarlığa mal oldu, paha biçilmez kıymeti oradan. Çünkü çıkarsız bir hizmetti bizimki son anında. Böylesi, cömertliğin nihai evresi, feragatin zirvesi, özverinin son kertesi. Saflığın ve iyiliğin bunca nadir olduğu bir yüzyılda böyle bir içtenlik, güven ve kendini adama normalde sınırsız zenginlikler, göz kamaştırıcı mertebeler kazandırır. Ama işte bize düş kırıklığı, her birinize ise bugününüz için bahçeli mezarlar, yarınınız için mermerden lahitler. Hariçten okumalara baygın nankörlük, bizi anlamaktan uzak. Kuşkulu rahatlıkları bizi aydınlatıyor. Kapıldığımız günah, işlediğimiz suç, katlandığımız aşağılanma onların uğruna; dağınıklığa sebep eylemlerine verdiğimiz düzen, ölü ve dirisini, varlık ve yokluklarını kârlı hale getirme şeklimiz. Zayıflığımız, onlara karşı duyarlılığımız; zaafımız, tükenmez sevgimiz; bağımlılığımız, onlara dönük aşılmaz tutumumuz. İhanetine uğradığımız hain, şüphesiz kendi gözlerimiz. Her şey bize olan bağlılıklarının deliliydi, her şey, ama her şey bize kandıklarının işareti. Buna inandık, tertemiz inandırıldık. Bu şekilde mi teslim edilecekti hakkımız! Kusur, ikramlarımızın hangi safhasında? Sessiz bir yok oluş, bahçeli bir mezar, veya mermerden bir lahit! En iyisini düşündük sonuçta, en güzelini hayal ettik. Daha ne istenir! Bu esrarengiz gevşeklik, bu şüpheli tedirginlik, kayıtsızlıkla anlaşmalı, küçümsemelerle süslü bu erken uyanış da çok fazla ama!
Bu hor görmenin bedeli ağır. Hakaret edilen bizlere dair bir fikriniz yok. Hayır, bu ruh yeterince tanınmıyor, hala neler yaptığımızdan ve daha neler yapabileceğimizden bihaber. Duyacak, görecek, hissedecek, anlayacak. Hatalarımız durumu tartmayı, hasarı onarmayı gerektiriyor; kayıp ve zarara sebep kör sevgimiz de zehir gibi zekâmızı bilemeyi. Öyle olmalıdır, yinelenmeye meraklı kötü talih gerilemek zorunda. Uğruna suç işlediğimiz için gerçekte suçsuz olan biz, buna sebep olduğu için suçsuz görünen siz de gerçekte kanı dökülesi tek suçlu. Ağaç kovuğuna, kaya oyuklarına gizli, tertipli ve tedbirli bakış kuşanılmış. Hâlbuki şüphe duymadan ölmeyi bilmek gerekirdi. Nafile! Aldanmayız daha. Fakat merhametimiz yine de baki. Alçakgönüllülüğümüzü ve fazilet dolu kalbimizi görünür kılan ibadet yatkını tefekkür, yanılgıya kapalı eski beşeri ustalığımızı çağırıyor. Biz atıflı yırtıcı hınç, boyunduruğa vurmayı, yüreğimizi soğutmayı buyuruyor.
Olanlar bizim eserimiz, kaderiniz dâhil her şeyi şekillendirme zahmetine bizzat katlandık, öyleyse tatmin edici sonuca gitmek icap eder. Sizin duygusuzluk dediğiniz, bizim merhamet dediğimize denk düşer. O yüzden teveccühümüze layık buluyor, merhametimizle kucaklıyoruz. Çünkü koşullara uyarlanma yeteneğimiz ve oradan doğan saygınlığımız çok ilerilere uzanıyor. Öyle olmalıdır, kötü talih peşimizi bırakmazsa da. Madem hem yokluğunuzu hem de varlığınızı kârlı hale getirdik, azılı suçlular diye yakmak üzere sessizce sokulduğumuz bir zamanda bile sizin için endişeli görünmek vazifemiz. Suçluluğumuzu suçsuzluğunuza vardırdık, suçsuzluğunuzu da suçluluğumuza. Biz günahkar günahsızlara düşen, suçluyu iyiliklerimizle, kendimize has erdemlerimizle kuşatmak. Madem herkes terk eder, harcanabilir görür, gözyaşı dökmekten utanır, öyleyse kurtarılması gereken suçluyu hor görmek bize düşmez. En hazırlıksız anında yüceliklerin doruğundan kendi çıkar ve kötülük dünyamızın derinliklerine çekerek boğmak istediğimize, yeryüzünün lütufları için doğmuşken yalnızca yeryüzünün acı ve ıstıraplarını, yazgının tüm felaket ve yıkımlarını uygun gördüklerimize sevecenlik göstermek bizim inceliğimiz. Suçluya karşı katılıklarını haklı göstermek isteyen soğuk yürekler gibi ilgimizi esirgemek şanımıza leke.
Pek az alaka bunca geniş, pek az şefkat bu kadar canlı, pek az düşünce bu denli anlayışlı, pek az duygu böylesine içtendir. Kuşkularınızı dağıtmak, korkularınızı yatıştırmak, mutsuzluklarınızı kovmak bizim önceliğimiz. Sizi tatlı düş ve sınırsız neşe imgeleriyle saracak, iyi hissettirecek ılıman seslerle kuşatacağız. Her şeyi anlamaya yaklaştığınız an, inandıracağız ve bir kez daha dönüştüğümüz yeni ruhu asla tam olarak anlamamanızı sağlayacağız. Ne vaizlerin, ne hatiplerin, hiçbirinin belagati bizimki kadar ikna edici değildir; çünkü şimdiye kadar bildiklerinizin tamamından farklı olarak zihnin mantığına erişemeyecek, hiçbir vakit onunla eşit olamayacak bir yürek mantığından sesleneceğiz. Sevgili halkınızın her şart altında korunan sarsılmaz sağduyusu budur. Kanın tadı ve rüşvetlerle desteklenen, bunun sonucunda cezasızlıkla yüreklendirdiğiniz kusurlarımızın asıl derinliğini, nasıl daha da tehlikeli hale geldiklerini bilmiyorsunuz. Dünkü ilgimiz gibi bugünkü sessizliğimiz de çok önceden telaşa düşürmeliydi. Şimdi uyanır gibi oldunuz, ama uyutmanın yolunu biliriz. Çünkü kalbi temiz insanlarsınız; yorar, bıktırır, eninde sonunda en yumuşak dokusuna erişir, yüreğinizin o tek zaaflı kapısını aralarız. “Bizim çocuklar” dediğimiz an, sesimizin tonundaki sıcak vurgu ile birlikte çözülür, sizi öldürecek olan zaaf da, ilham almak istediğiniz tek tutkuya dönüşür. Toprağınızdan önce yüreğimizden de atıldığınızda mutlu ölülerimiz olarak sizin için ağıtlar ve tütsüler yakarız. Hakkımızda şu hükme varmış düşünceliliğiniz, şu aydınlanmış haliniz endişelendirmiyor. Biliriz, bize kanmayı sürdürürsünüz. Çünkü şu an yüzümüzdeki tüm izlenimler ruhumuzdaki dehşeti gizliyor. Bütün şehvet dolu entrikalar orada başlar, orada bozulur ve yeniden orada bir araya gelir; “halkımızın yüreği” dediğiniz yerde. O yüzden inanacaksınız yeniden, bize mutlaka inanacaksınız.