At yalanı bulunur inananı
Erdoğan, haziran başında -tam da Gezi Direnişi’nin dokuzuncu yıldönümünde- düzenlenen AKP grup toplantısında Direniş’e katılanlara yine hakaretler etti; dokuz yıl önce çapulcu dediklerine şimdi de sürtük ve çürük dedi; dokuz yıldır tekrar ettiği yalanı yine, yine yineledi; “… bu eşkıyalar, bu teröristler, evet, bira şişeleriyle, bira kutularıyla, adeta camiinin içini pisletmişlerdir.” dedi. Sahi, kim yazıyor Reis’in konuşmalarını; “bira kutularıyla, adeta camiinin içini pisletmek” nasıl bir suçtur merak ediyorum:
“Düşünün, Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler, evet, bira şişeleriyle, bira kutularıyla, adeta camiinin içini pisletmişlerdir. Bunlar böyle, bunlar çürük, bunlar sürtük. Bunlar için ulu mabet nedir, ne değildir, öyle bir şey yok. Kamu binalarının, polis araçlarının, ambülansların, iş yerlerinin, sivil araçların, belediye otobüslerinin, sokakların, parkların yakılıp yıkıldığı, Gezi Olayları’nın arkasında hangi güçlerin olduğunu biz zaten biliyoruz da tarih de yazacaktır.”
Camide bira içme kuyruklu yalanı 4 Haziran 2013’te gündeme gelmiş, haber, Cihan Haber Ajansı ve Samanyolu TV tarafından servis edilmişti. 11 Haziran’daki grup toplantısında da Erdoğan bu haberlere gönderme yaparak ellerinde bira içme görüntüleri olduğundan, yakında bunları yayınlayacaklarından bahsetmişti; oysa bu (zaten mevcut olmayan) görüntüler hiçbir zaman yayınlanamayacaktı. Nasıl olsa bir “medya çağında” yaşıyoruz diye düşünmüş olmalılar-ki zaten bu medya çağının mottosu da “At yalanı bulunur inananı!” değil mi? Bak dokuz yıl geçmiş üzerinden, hâlâ bu yalana inanlar/inandırılanlar üzerinden siyasî rant elde etme peşindeler. Erdoğan Gezi direnişçileri, İslâmcı Gülen’in badem bıyıklıları ve PKK’nın topyekun aynı oyunun bir parçası olduklarını ima ediyor aynı grup toplantısında ve şöyle devam ediyor: “Gezi olaylarıyla yapamadıklarını FETÖ’nün emniyet-yargı darbe girişimiyle ülkenin meşru hükümetini devirmeye kalkarak tekrar denediler. PKK’yı ve siyasî uzantılarını harekete geçirip çukurlar açarak o bölgenin güzelliklerini rezil ettiler. Sinsi senaryolar paramparça olunca, 15 Temmuz’da askerî darbe yapma cüretinde bulundular.”
Bir medya çağında yaşıyoruz ki post-truth namıyla da maruftur bu dönem: Atın siz yalanı, bulunur inananı. Hayret! nasıl unutmuşlar meşum konuşmanın prompter yazarları. Bence Reis’in konuşmasına Selçuklu ve Osmanlı’nın parçalanmasının arkasında da Geziciler olduğu düşüncesi eklenmeliydi. 3 Temmuz 1243’de Kösedağ’da Anadolu Selçuklu devletini yenen Moğollar içinde de Geziciler yok muydu? Vardı, olmaz mı! Baycu Noyan’ın Selahattin Demirtaş’ın kuzeninin oğlu olduğunu herkes biliyor!
Padişah Murat Hüdavendigar’ı15 Haziran 1389’ta Gezi Olayları’nın provokatörlerinden Miloş Obiliç öldürmedi mi, bu Obiliç denen çürük herif, Kavala’nın da akrabası Lazar Hrebelyanoviç’in yeğeni değil miydi? Öyleydi, olmaz mı! Atın yalanı, atın yalanı….bulunur inananı
Bir de küçük çocuğuyla, deri pantolonlu ve üzerleri çıplak Geziciler arasında kalan ve üzerine işenerek aşağılanan bir “türbanlı bacım” da vardı. İki İslâmcı “at yalanı” haberi de fos çıktı. Özellikle İslâmcı zevatın uydurduğu şu “Camide bira içtiler!” kuyruklu yalanının, o yalana iştirak etmeyi kendi dinî anlayışına uygun görmeyen bir “Müslüman” tarafından, içinde içki içildi denilen Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii’nin müezzini Fuat Yıldırım tarafından yalanlanmış olması da çok önemliydi. Ben Fuat Yıldırım’ın şu sözlerini İslâmcı ile Müslüman arasındaki farkın altını net bir şekilde çizebilmesi açısından çok önemsiyorum. Şöyle diyordu Yıldırım: “Burada içki içilmedi. Eylemciler buraya sığındıktan sonra içki içen görselerdi zaten kendileri dışarı atardı. İki günlük süre içinde yaralılar tedavi edildi. Polis gazından kaçanlar camiye sığındı. Grupla polis arasında arabuluculuk yaptım. Polisin çekilmesini sağlayıp grubun dışarı çıkmasına yardımcı oldum. Lütfen bu olaylar bitsin. Sükunet gelsin.”
Daha sonra İstanbul Emniyeti’nde altı saat ifadesi alınan Fuat Bey; “Ben din adamıyım, yalan söyleyemem. Cami içerisinde içki içen ya da elinde içki şişesi olan birini görmedim.” demişti. Sen din adamısın, sen dindarsın da Fuat Bey, iftira atanlar dindar değil, dinci; Müslüman değil, İslâmcı. Eh bu da kayda değer farktır. Nitekim İslâmcıların yalanını ortaya döken Müslüman adam, Başakşehir’e bağlı Kayabaşı köyüne sürülmüştü; böbrek hastasıymış son zaman, Tanrı şifa versin…
“Le Style est L’homme Même”
Yukarıdaki söz, 18. yüzyıl sonlarında vefat eden ünlü Fransız doğa bilimci, matematikçi, kozmolog Kont Compte de Buffon’a atfedilir. Emre Kongar Hoca bu sözü Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı ve edebiyatçılarından Ziya Paşa’nın “üslûb-u beyan ayniyle insan” diye çevirmiş olduğunu söylüyor. İzninizle bir de ben çevirmeye çalışayım Buffon’unbu meşhur darb-ı meselini: “Söylediklerinsin” Nerede Ziya Paşa’nın sanatkârane tercümesi nerede benim kupkuru cümlem. Olsun, insan -biraz da- söyledikleridir. Neyi nasıl söylediğiniz, ne olduğunuz hakkında da fikir verir. “Bana arkadaşını söyle…” diyen ünlü sözdeki gibi, “Bana kelimelerini göster, sana kim olduğunu söyleyeyim.”
Sürtük ve çürük
Türk Dil Kurumu Güncel Sözlüğü “sürtük”ü “Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın… Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın… Hayat kadını” olarak tanımlıyor. Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi’nde kelimeye bir de “aktif veya pasif lezbiyen” anlamını eklemiş Sevan Bey. Kadınlarla ilgili pejoratif bir kelime olduğunu not edelim.
Çürük kelimesinin çürümek, bozulmak gibi anlamlarını bir kenara koymalı; bir askerlik jargonudur çünkü aynı zamanda “çürüğe çıkmak/ayrılmak”. Basitçe, bir kişinin “sağlığının elverişli olmadığı anlaşılarak askerlik ödevinden bağışık tutulması” şeklinde tanımlanır. Bir ima olarak “çürük” olmak homoseksüel olmak, homoseksüel olduğu için askere alınmamak anlamına da gelir. TSK homoseksüelliği de askere alınmaya mani bir hastalık olarak görmekte.
Açelya Köse’nin haberine göre birçok insan Erdoğan’ı Cimer’e şikâyet etmişler. Burak Abatay, BBC adına emekli ceza hakimi ve Yargıçlar Sendikası’nın eski Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Fikri Talman’la konuşmuş; mütekait hakimimiz sürtük demenin suç olduğunu belirtmiş. Haber şöyle devam ediyor: “Talman’a göre söz konusu kelimenin Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilen bir ifade olması da bir şeyi değiştirmiyor ve yine suç teşkil ediyor. Haberde şu hususların da altı çizilmiş; “Talman, ‘söz konusu hakareti nedeniyle örneğin kadınların Cumhurbaşkanı’na tazminat davası da açabileceğini’ söylüyor. Bunun önünde yasal bir engel olmadığını vurgulayan Talman, ‘Ancak bu konu anayasa hukukçuları arasında da, ceza hukukçuları arasında da tartışmalıdır. Ben bir ceza hukukçusuyum ve böylesi bir davanın açılması gerektiğini savunuyorum,’ diyor.”
Toplayalım, sürtük ve çürük Erdoğan’ın tesadüfen seçmiş olduğu kelimeler değiller; nitekim Erdoğan’ın bu ifadeleri, prompterdaki metinin dışına çıkarak sehven söylemediği, aksine bizzat önüne konulan metinde de bu ifadelerin mevcut olduğu iddia edildi. Neyse ne, Erdoğan Gezi Direnişi’ne katılanların “hayat kadınları” ve “homoseksüeller” olduklarını ima etmeye çalışıyor. Unutmayalım: “Le style est l’homme même”, “söylediklerinsin”, “üslûb-u beyan ayniyle insan”.
O zaman sürtük/çürüğe, Kont Buffon’la Ziya Paşa’nın yüzünü kara çıkartmayacak bir cevap vermeli. Elbette Neyzen Tevfik’ten necasetle ilgili bir şiirle de cevap verilebilirdi ama biz “Edep ya hu!” deyip son sözü Mevlana’ya bırakmalıyız “Dil, tencere kapağına benzer. Kıpırdar da kokusunu ele verirse, içinde ne pişmiştir anlarsın.”(Mesnevi, Cilt 6 Padişahın İki Köleyi Sınaması)
Keyifli pazarlar