10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan, hak ihlallerinin geldiği boyutun hiç de iyi olmadığını ve Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını söyledi. Türkdoğan’a göre “Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum.”
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi,1 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edildi.
O tarihten bu yana her 10 Aralık’ta İnsan Hakları Günü kutlanıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), dünyanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 74’üncü yılında “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporunu açıkladı.
Rapora göre, yıl içinde resmi gözaltı merkezlerindeTİHV’e işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam bin 130 kişi başvurdu.
İHD’nin verilerine göre ise resmi gözaltı yerlerinde en az 980 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.
Cezaevlerinde 310 tutuklu işkence ve kötü muamele gördüğüne dair şikayette bulundu.
63 gazeteci gözaltına alındı 30 gazeteci tutuklandı
TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin raporunda yılın ilk 11 ayında, 63 gazeteci gözaltına alındı, 30 gazeteci tutuklandı.
Saldırılar sonucu 1 gazeteci yaşamını yitirdi, 15 gazeteci haber takibi sırasında kolluk kuvvetlerinin fiziksel şiddetine maruz kaldı.
1 Aralık 2022 itibariyle Türkiye’de en az 64 gazeteci/basın çalışanı cezaevinde.
Türkiye’de insan hakları ihlallerinin geldiği boyutu İHD’nin Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
‘Yargı, insan hakları savunucularından soruşturma ve davaları eksik etmemektedir’
Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını ifade eden Türkdoğan, “Yani hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum” dedi.
Türkdoğan, “O nedenle bu yıl yeniden insan onurunu hatırlatıp haklarımız olduğunu bir kez daha vurgulamak istedik” diye konuştu.
Türkiye’deki insan hakları durumun hiç de iyi olmadığını dile getiren Türkdoğan, İHD ve TİHV’in ortak açıklaması olan “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporuna işaret etti.
Türkdoğan, Türkiye’de uzun zamandan beri yargı yolu ile baskı politikası izlendiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
2017 Anayasa değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde cumhurbaşkanının yargı ile ilgili yetkileri neredeyse kuvvetler birliğini çağrıştırmaktadır. Dolayısıyla bu dönem yargı yolu ile baskı politikası daha rahat uygulanmaktadır. Yargı kurumu insan hakları savunucuları üzerinde soruşturma ve davaları eksik etmemektedir. Adalet bir şekilde uzun zamana yayılarak sağlanmaya çalışılmaktadır.
‘Adalet iktidarda bulunanlara tesir etmemektedir’
İktidarın kanunları kullanarak sürekli olarak insan hakları örgütlerini ve özelde İHD’yi denetlediğini ifade eden Türkdoğan, “Bu denetimler sonucu oluşturduğu denetim raporlarını adliyeye intikal ettirerek hakkımızda sürekli soruşturma ve dava açılmasına sebep olmakta. Geçmiş dönem ile kıyasladığımızda bu tarz baskı politikasının yeni geliştirildiğini görmekteyiz” dedi.
Adalet talebiyle yapılan eylemlere de değinen Türkdoğan, “Adalet Nöbetleri deyince akla Emine Şenyaşar gelmektedir. Şenyaşar Ailesinin adalet nöbeti adaletin iktidarda bulunanlar ve onların yandaşlarına tesir etmediğini göstermektedir. Bu durum adalete olan güveni tamamen sarsmış durumdadır. Yeni tip başkanlık modelinde kuvvetler birliğinin varacağı nokta da burasıdır” ifadelerini kullandı.
‘Hafızalarımızda 7 Haziran – 1 Kasım dönemi canlanmaktadır’
Seçimler yaklaştıkça yaratılan gerilimin daha da artabileceğini dile getiren Türkdoğan, şunları söyledi:
Siyasi iktidar seçimi kaybetmemek için her türlü yasal altyapıyı oluşturmuş durumda. İktidar kendi tabanını konsolide etmek için yaratacağı gerilim ortamını kullanmak isteyecektir. Biz de bu konuda kaygılıyız. Hafızamızda 7 Haziran-1 Kasım 2015 dönemi canlanmaktadır.
Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için başta Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söyleyen Türkdoğan, “Türkiye’nin en temel sorun olan Kürt sorununu çözmesi ve bu bağlamda resmi ideolojiden kurtulması gerekir. Türkiye’de farklı etnik inanç ve dil grupları kabul edilip tanındığı taktirde sorunlar daha rahat çözülebilir. Tabii ki bu süreç geçmişle yüzleşme olmadan da mümkün olmaz” dedi.