Seçim süreçleri heyecanlı olur. Hele ki Türkiye gibi her güne belirsizlikle uyanılan bir ülkede heyecan iki katına çıkar. Umutlar, beklentiler daha çok artar. Özellikle siyasi partilerin yapacakları çalışmalar, kampanyalar, seçmene vaatleri genel atmosferi de belirler.
Erken seçim olacak mı, olmayacak mı tartışmaları sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında seçim tarihinin sinyallerini verdi. Velhasıl seçim kapımızda. Türkiye’de rejim değişikliği yaşanacak mı, hükümet değişecek mi, iktidar partisi yeterli oyu alacak mı analizleri yapıladursun odak noktayı kaçırmamak gerekiyor: Evet değişim ama nasıl bir değişim?
Değişiklik her anlamıyla iyidir. Politikada, çevremizde, sosyal ilişkilerimizde, iş yaşantımızda kısacası hayatımızın her alanında değişimin olması bizlere nefes alma alanı sağlar. O zaman yaklaşan seçimlerle birlikte ülkede nasıl bir değişim istiyoruz. Öyle ki, Salt yenilik anlamına gelmeyen değişim aynı zamanda geriye gidiş şeklinde de olabilir. O zaman şöyle soralım: hükümet değişirse dahi yerine ikame edilecek başka bir partinin iktidara gelmesi değişim olacağının anlamına mı geliyor. Dolayısıyla; şu an mağduru olduğumuz sistemi nasıl değiştirebiliriz ya da bunu başaracak olan hangi ittifak ya da partidir?
Bu sorulara cevap vermeden önce, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerine gidelim. Bu tarih, aslında Türkiye’de kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı siyaset tarzına, kadın düşmanlığına, doğa talanına, işçi katliamlarına karşı toplumsal barışın sağlanabileceği beklentilerini arttırırken daha çok geriye dönüş yaşandı. Kaosun neredeyse bir gün dahi durmadığı, gerilimin hayatımızın merkezine oturtulduğu bir sürece girildi. Oysa öncesinde “Bizler Meclise” diyerek yüzde 10 barajını yıkıp Meclise giren ve tüm oyunları alt üst eden, halklara değişimin mümkün olabilirliğini sadece sözde değil, ilkeli duruşuyla kanıtlayan HDP’nin farklı bir siyaset tarzı kitlelerde heyecan yaratmıştı.
7 Haziran seçim süreciyle ilgili birkaç anekdotumu paylaşırsam eğer… O dönem İstanbul’da muhabirlik yapıyordum. HDP’nin Meclise parti olarak girme kararı almasından sonra herkesin kafasında soru işaretleri dolaşıyordu: Acaba barajı aşabilecek miydi? Haber takibi yaptığım İstanbul’da atmosfer o kadar coşkuluydu ki HDP’nin kesinlikle barajı aşabileceğini düşünenler çoğunluktaydı.
Eş Başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın Seçim Beyannamesini açıklaması heyecanı giderek yükseltiyordu. HDP’nin yeni bir yaşam iddiası, toplumun tüm kesimine hitap eden siyaseti ve ütopik olmayan vaatleri köşe yazarlarından ana akımcılara kadar gazete spotlarının, büyük puntolu manşetlerin ilgi odağıydı. Fotoğraf çekmek ya da kamera ile kayıt almak için saatler önce HDP mitinglerinin yapılacağı alana gitmemiz gerekiyordu ki iyi bir kadraj yakalayalım.
Hazineden yardım almaksızın sadece halkın desteği ve gönüllülerin dayanışmasıyla yürüyen çalışmalar yoğun bir şekilde artıyordu. Herkeste HDP’yi tanıtma coşkusu… Horonlar ve zılgıtlar iç içe geçmiş, diller birbiriyle yoldaş olmuş, halklar sevgili olmuş, gönüllülerden birinin yaptığı şarkıda dediği gibi “sarılacak yorgan” arayanların adresi HDP olmuştu. Ve 7 Haziran günü yüzde 13’lük oran ile zafer her yerdeydi. Eşbaşkanlar Yüksekdağ ve Demirtaş’ın açıklama yaptıkları Cezayir Restoran’ın bahçesine akın akın gelenlerin dillerinde “Bizler HDP” sloganı yankılanıyordu. Gözlerinin içi gülen insanlardan, zaferin coşkusunu yaşayanlara kadar herkesin buluşma noktası değişim olmuştu.
Aradan 7 yıl geçti ancak hala 7 Haziran Türkiye’de bir dönüm noktası olma ayrıcalığını koruyor. Evet yukarıda bahsettiğim gibi 7 Haziran tarihinden sonra Türkiye’de toplumun her alanında kaos, yıkım, şiddet hakim olsa da HDP’nin varlığı bir şekilde siyaseti değiştirici gücüne de vesile oldu. Diyarbakır’dan, Van’dan, Batman’dan yükselen ses ile Edirne, Konya, Çanakkale’deki ses birleşti. O dönem İstanbul’da seçim çalışması yürüten Pervin Buldan’ı takip ederken bir kadının “Artık Türkiye’de değişim istiyoruz ve bunu partinizin başaracağını düşünüyoruz” diyeninden “HDP’ye oy vermeyi düşünmezdim ama umudumuz artık sizsiniz” diyenine kadar birçoğuna şahitlik ettik. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde “asla yan yana gelmezler” diye düşünülen kesimleri buluşturmanın başarısı korkuttu.
Toplumun her alanına yansıyan birleştiriciliğinin bedelini baskıyla ödeyen HDP, bu kez yargının hedefinde. Kapatılma ile tehdit edilen, hesaplarına bloke konulan partinin seçimlerde nasıl bir tutum alacağı kısmen “cumhurbaşkanı adayımızı açıklayacağız” sözleriyle netleşse de aynı zamanda Emek ve Özgürlük İttifakı ile seçimlere hazırlanıyor. Saldırı ve zor politikalarına karşı inadına varlığını ve kararlılığını sürdüren HDP’nin değiştirme ve yeni yaşam iddiası 7 Haziran’ı da aşan bir yerde duruyor. Neden mi? Çünkü artık sadece sarılacak yorgan arayanların değil, yorganları üzerinden atıp değişim cesaretini gösterenlerin adresi.
Zuhal Atlan kimdir?
1988 yılında Diyarbakır’da doğdu. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Üniversite son sınıfta gazeteci olmaya karar verdi. Çeşitli medya yayın organlarında çalıştı. KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda muhabir ve haber şefi olarak çalıştı. Mezopotamya Ajansı’nda kadın alanında editörlük yaptı. Kadınların yaşam hakkı ihlali ve mücadelesine ilişkin yazılarına devam ediyor.