TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın tutuklanan Kürt gazeteciler için hazırladığı raporda, “Bir kez daha Kürt gazetecilerin sesi kısılmaya çalışılıyor. Kürt gazeteciler nezdinde yaşananlar herkes için olacakların habercisidir. Gazetecilik suç değildir” denildi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık, Diyarbakır’da 16 gazetecinin tutuklanmasına dair hazırladığı “Gazetecilik Yine Suçlama Konusu” başlıklı raporu açıkladı. Açıklamaya Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ve gazetecilerin avukatı Resul Temur da katıldı.
31 sayfalık raporda, soruşturma ayrıntıları, gözaltına alınan ve tutuklanan gazetecilere yöneltilen sorular ve yapılan görüşmelere yer verildi.
Ekipmanlara el konuldu
Raporda, baskın sırasında gazetecilere ait telefon, taşınabilir ve masa üstü bilgisayarlar, gazetecilik ekipmanları ile bazı dijital materyallere el konulduğu belirtildi. JINNEWS’e yapılan baskın sonrasında arama ve el koyma tutanaklarının talep edilmesine rağmen avukatlara verilmediği belirtilen raporda, Piya ve Ari yapım şirketlerinde yapılan aramaların halen sürmesinden kaynaklı hangi malzemelere el konulduğunun bilinmediği ifade edildi.
Savcı ve hakim görüşmedi
Raporda, yetkili makamlarla görüşme yapılmak istenmesine rağmen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk ve soruşturma savcısı Nilgün Kürkaya’nın “program yoğunluğu” gerekçesiyle Şık’a randevu vermediği paylaşıldı.
‘Gazeteciler hedefte’
“Her toplumsal alan ve mücadele kendi gazetecisini, kendi yayın kurumlarını oluşturur” denilen raporda, şu ifadelere yer verildi:
Katledilen Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile İsrail devleti için ‘sakıncalıdır’ ama Mısırdan Fas’a, Filistin’den Ürdün’e Filistin halkının sesidir. Bu gerçeklik Kürt sorununu birinci yayın önceliği yapan gazeteciler için de geçerlidir. Kürt sorununun yıllara dayanan, karmaşık halinin gazetecilik faaliyetleri çerçevesinde yayın, haber, program olarak kamuoyuna taşınmasının her defasında kriminalize edilmesi elbette bugünün sorunu değildir. Gazetecileri tutuklama ya da gözaltına alma devlet hafızasının, politikasının sürekliliğinin bir devamıdır. Bu hakikat nedeniyledir ki tutuklanan gazetecilerin birçoğu daha önce de mesleki faaliyetleri, muhalif kimlikleri nedeniyle çeşitli suçlama, soruşturma/kovuşturmaların hedefi olmuşlardır. Kürt, muhalif ve gazeteci olanlara mesleki faaliyetleri nedeniyle sistemik hale gelen yargı tacizi, devletin bölgede çalışan gazetecilere nasıl baktığının da bir göstergesidir.
Soruşturma süreci
Raporun “Soruşturma süreci” başlığında, dosyada kısıtlama kararı bulunduğu, bu yüzden dosyanın içeriği hakkındaki bilgi ve bulgular ile tutuklamaya gerekçe gösterilen delillerin sorgu evrakları ile tutuklamaya sevk yazılarından yola çıkılarak anlaşılmaya çalışıldığı ifade edildi.
İtirafçı ve gizli tanık ifadelerine dikkat çekilen raporda, soyut, herhangi bir maddi delil ve ilişki barındırmayan suçlama, iddia ve yorumlardan yola çıkılarak gazeteciler hakkında soruşturma başlatıldığı belirtildi. Ayrıca gazetecilere yönelik herhangi bir suçlama ya da iddia bulunmadığı ifade edildi.
Gazetecilerin “kopyala-yapıştır” kararlarla tutuklandığı belirtilen raporda, iddiaların ise dayanaksız olduğu dile getirildi. Raporunda devamında, “Gazetecilerin çalıştıkları iş yerlerinde yapılan aramalarda ‘çok sayıda dijital örgütsel doküman’ ele geçirildiği belirtilse de bu dokümanların ne olduğu belirtilmemiştir” denildi.
İhlaller sıralandı
İhlallerin sıralandığı raporda, şu ifadelere yer verildi:
Her şeyden önce gazetecilerin mesleki faaliyetleri suçla ilişkilendirilmeye çalışılarak tutuklanması, haber içeriklerinin yasadışı örgüt üyeliği suçlaması kapsamında ceza soruşturmasına konu edilmesi gazetecilik faaliyetlerinin yargı tehdidiyle engellenmesi, basın özgürlüğünün yok edilmesi anlamını taşımaktadır. Türkiye’de can çekişen basın özgürlüğünü daha da boğmaya çalışan ve maalesef rutinleşen en ağır ve doğrudan baskı biçimi gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin suçlama konusu edilerek haklarında ceza soruşturması ve kovuşturması açılması ve istisnai örnekler dışında tutuklanıp mahkûm edilmeleridir.
‘Gazetecilerin sesi kısılıyor’
Bir kez daha Kürt gazetecilerin sesi kısılmaya çalışılıyor. Biz bu karanlık stratejiyi biliyoruz, buna aşinayız. Kürt illerinin devletin, iktidarların karanlık stratejilerinin adeta “pilot bölgesi” bölgesi olduğunu biliyoruz. Burada gerçekleşen her hukuksuzluğun yarın Türkiye’nin batısında da yapılacağını biliyoruz. Diyarbakır sokakları abluka altına alınmışken, bütün bölgede fiili bir OHAL hali yaşanırken, bunun sadece oraya özgü olmayacağını da biliyorduk ve uyarmıştık. Şu anda batının sessiz çoğunluğu olan bizler bunu Gezi direnişleri sırasında deneyimledik.
Kürt gazeteciler nezdinde yaşanan her şey hem var olanın hem de gelecekte herkes için olacakların habercisidir. Gazeteci arkadaşlarımızla ilgili söyleyeceğimiz, Saray Rejiminin suç düzeninden yana olmayan herkes kadar ‘terörist’ olduklarıdır. İktidarların, gücü eline geçirmenin kibriyle iddia ettiğinin aksine gazetecilik suç değildir. Mesleki faaliyetler herhangi bir suçlamanın gerekçesi olamaz.
‘Yan yanayız, susmayacağız’
Öte yandan Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) öncülüğünde Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazeteci için “Özgür basın susturulmaz” sloganıyla Beyoğlu Şişhane Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Çok sayıda kişinin katıldığı açıklamayı MKGP üyeleri Diren Yurtsever ve Durket Süren okudu. Ortak mücadele çağrısı yapan meslektaşları, “Yan yanayız ve susmayacağız” dedi.