Kürtlere karşı her yerde savaş mottosuyla hareket eden AKP-MHP iktidarı içerde sıfırı tüketti. Ancak hâlâ aklı başına gelmiş değil. İçerde kazanamadığı başarıyı şimdi dışarıda kazanmanın hesabını yapıyor. Bin kilometre uzunluktaki bir hatta aralıksız saldırıyor. Buradan devşireceği bir başarıyla içerde yaşadığı çöküşten kurtulacağını umuyor. Ne var ki, saldırdığı her yerde darbe üstüne darbe yiyor. Ne yaparsa yapsın, hangi adımı atarsa atsın ayağına dolanıyor. Şimdi dışarıda destek alarak amacına ulaşmak istiyor. Bunun için de nerede kendisi gibi bir diktatörlük varsa el sıkışıyor, destek istiyor.
Bir diktatörler topluluğu olan Astana toplantısının 18’incisi 15-16 Haziran tarihinde Nur Sultan namı diğer Astana’da yapıldı. Toplantıda çıkan sonuç tek kelimeyle çöküş halinde olan diktatörlerin birbirlerine karşı riyakârlığı ve Kürtlere karşı düşmanlığı oldu. Söz söyleme cesareti bulamadıkları ABD’ye karşı Kürtler üzerinden bir torba lafügüzafta bulundular. Kürt halkının en doğal hakkı olan kendini yönetme hakkına karşı ortak açıklama yapıldı. Diktatörler topluluğu dünyanın her yerine saldırarak birçok halkın kendini yönetme hakkını gasp ederken, halkların kendilerini yönetme hakkını tehlikeli görüyor. Elbette diktatörlerin hezeyanları halkların iradesi karşısında yenilmeye mahkûmdur.
Kürt halkı karşısında ortaklaşan diktatörler topluluğunun birbirlerine karşı riyakârlıkları da gözden kaçmadı. Toplantıda AKP-MHP iktidarının Türkiye adına verdiği, “çeteleri bitirme” sözü hatırlatıldı. Erdoğan, Rusya’nın Ukrayna savaşındaki sıkışmışlığını kullanarak toplantıda yeni bir saldırı izni almak istiyordu. Böylece elinde avucunda kalan ne varsa Kürt düşmanlığı uğruna peşkeş çekerek Kuzey ve Doğu Suriye’de seçimi kazandıracak kadar bir nefes borusu açılmış olacaktı. Ancak Putin’in sıkışmışlığını gören uyanık tüccar kendi içinde bulunduğu müflis durumu ya unutuyor ya da kendini köyün akıllısı olarak gördüğünden başkasının kendisinin aciz durumunu görmediğini zannediyor.
Astana toplantısında Erdoğan’ın hali pür melali kendisine itinayla hatırlatıldı. Beslediği “radikal güçleri” bitirme sözünü yerine getirmesi istendi. Geçmiş sözleri yerine getirmediği için de Rusya ve Rejim’in bulunduğu alanlara yeni bir operasyona kırmızı ışık yakıldı. Yerine beslediği güçleri bitirme ödevi konuldu. Alternatif olarak da çok isterse ABD’nin bulunduğu alanlara saldırabileceği olmazsa da Adana Mutabakatı adres olarak gösterildi. ABD’de ilk günden itirazını ifade ettiğinden şimdilik Erdoğan ve ortağı sessizliğe büründü. Pusuda kalarak yeni bir fırsatı kollamaya geçti. Tabii o kadar iktidar ömrü kalmışsa. Öyle ya seçim süreci kapıyı çaldı. Artık müflis tüccarın eski defterleri karıştırma şansı dahi olmayabilir.
Türkiye ve bağlı radikal dincilerin denetiminde olan bölgelerde taciz, tecavüz, hırsızlık, talan, insan kaçırma gibi insanlığa bağlı suçlar eksik olmuyor. Halklar sürekli bu çete yapılanmalarına karşı ayaklanıyor. Sözde “güvenli bölge” dünyanın en güvensiz alanları haline geldi. Uluslararası insan hakları kurumları buralarda yaşanan insanlığa karşı suçlara ilişkin birçok dosya bulunuyor. İlerde Türkiye’nin etnik temizlik yaptığına dair oldukça baş ağrıtıcı konulara kanıt olacaklar. İçerde yaşadığı mülteci krizi giderek derinleşiyor. AKP-MHP iktidarının geliştirdiği milliyetçi bumerang dönüp kendisini vurmaya başladı. Beslediği grupların savaşta da herhangi bir dirençlerinin olmadığı anlaşılalı çok oldu. Ekonomik çöküş nedeniyle maaşlarını ödeyemediği radikal dinciler sıklıkla kazan kaldırıyor.
Neo Osmanlı hülyalar da başka zamana kaldığına göre ÖSO ya da son ismiyle Suriye Milli Ordusu’ndan kurtulma zamanı çoktan gelmişti. 18. Astana toplantısı aynı zamanda Türkiye’nin beslediği radikal dincilerin biletini kesme toplantısı oldu. Bu gruplara da birçok söz vermişti ve görünürde koruma vaadi vardı. Rusya ve Suriye rejimi bu gruplara saldırdığında eli ayağı bağlanıyordu. Zaten 2018 yılından Kürtlerin statüsüz bırakılması karşılığında Türkiye bu çeteleri bitirme sözü vermişti. Sözün gereği olarak zaman zaman bu radikal gruplar birbiriyle savaştırılarak zayıflatılıyordu. Toplantıyla bu sürecin hızlandırılmasına karar verildi.
Bu bağlamda toplantıda Erdoğan’a sadece sözleri hatırlatılmadı. Aynı zamanda akıl hocalığı yapılarak ortak bir planlama da yapıldı. Kürtlere karşı yeni bir oyun stratejisi çizildi. Astana diktatörler topluluğu kurdukları oyunla bir taşla iki kuş vurma hesabı yapıyorlar. ÖSO’ya göre daha disiplinli ve dirençli olan HTŞ’yi Kürtlerle temas noktalarına taşıyacaklar. Ve hemen devreye konuldu. Zaten son bir hafta içinde HTŞ’nin ÖSO’dan aldığı yerlere bakıldığında gerçek görülüyor. Adeta bir koridor açılıyor. Durup dururken Türkiye’nin mutlak hakimiyetinde olan HTŞ hızla harekete geçiyor ve herhangi bir engelle karşılaşmadan ufak tefek çatışmalarla Kürtlerin bulunduğu alanlara yerleşiyor. HTŞ’nin aldığı alanlarda Türk üslerinde ve kontrol noktalarında herhangi bir müdahale ya da hareketlilik olmuyor. HTŞ alması gerektiği ya da emredildiği yerleri altıktan ve koridoru tamamladıktan sonra MİT devreye girerek grupları barıştırıyor. Yani son dizayn yapılıyor.
Önümüzdeki dönemde bu planın devamı da gelecektir. Türkiye, Kürtlere karşı savaşını artık ağırlıklı olarak HTŞ üzerinden yürütecektir. HTŞ ve Kürtler birbirini zayıflattıkça Rusya’nın desteğiyle Esad rejimi alandaki gücünü tahkim edecektir. Türkiye’nin de saldırı ve tehditlerini kullanarak Kürtleri ellerindeki toprakları teslim etmeye zorlayacaklar. Öte yandan herkes tarafından radikal terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ’ye karşı da İdlib bölgesinde operasyon başlatacaklar. Türkiye de HTŞ’yi kağıt üstünde terör örgütü olarak kabul ettiğinde korumaya dönük herhangi bir yükümlülüğü bulunmuyor. Dolayısıyla bir yandan radikal grupları yüz üstü bırakmamış oluyor, bir yandan Rusya ve Esad’a verdiği, “çeteleri bitirme” sözünü yerine getirmiş oluyor ve karşılığında da Kürtlerin rejime teslim olmasını sağlayarak karlı çıkmayı hesaplıyor.
Rusya, İran ve Esad rejimi ise hem çetelerden hem de Kürtlerden kurtularak, Suriye dosyasını kapatmış olacaktır. Önümüzdeki dönemde bu planın adım adım hayata geçirilmesine tanık olacağız. Başarıya ulaşıp ulaşmayacağını zaman gösterecektir. Zira Kürtlerin yok edilmesinde hemfikir olan ortaklar birbirlerine karşı oldukça riyakar. Bir de burası Suriye ve Orta Doğu, evde yapılan hesaplar çoğu zaman çarşıya uymuyor. Ukrayna savaşı nedeniyle kriz halinde olan Rusya, ekonomik çöküntü yaşayan Türkiye ve İran, ülke olmaktan çıkmış Esad rejiminin eli o kadar da rahat değil. Planda karşı cephenin ne kadar hesaba katıldığı belirsiz.
Rusya, İran ve Esad’ın alana hakimiyeti İsrail başta olmak üzere ABD ve birçok gücü rahatsız edecektir. Ayrıca Türkiye’nin son aylarda ABD ve AB ülkelerine göz kırparak İsrail ve Arap ülkeleriyle flörtü diktatörler topluluğunun ip üzerinde yürüdüğünün nişanesi. Cepheler arasında sürekli gelgit yaşayan Türkiye’ye iki taraf da mesafeli ve güvensiz. Özellikle içerde sıfırı tüketerek seçim arifesinde bulunan Erdoğan’ın yapacakları karşısında herkes temkinli. Erdoğan’ı en iyi tanıyan Kürtler herkesten daha temkinli. İç içe geçmiş dosyalar, ittifak ve ihtilaflar uzun vadeli analiz ve öngörülere çok olanak vermiyor. Klasik tabirle kaynayan kazan Orta Doğu’da yerinden oynayan taşlar birçok yeni gelişmeye gebe.