Anayasa Mahkemesi, HDP’ye açılan kapatma davası kapsamında bugün (6 Ocak) alacağı kararı bir gün öne alarak, hukukta da anayasada da yeri olmayan bir kararı dün (5 Ocak) verdi.
AYM, HDP’nin Hazine yardımı hesabına geçici olarak bloke konması kararı alırken, HDP’ye ise verdiği bu karar üzerine bir ay içerisinde savunma yapabileceğini belirtti.
Karara ilişkin birçok açıklama ve değerlendirme yapıldı ve yapılmaya devam ediyor.
AYM’nin kararının hukuki, anayasal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Serhat Eren başta olmak üzere birçok saygın hukukçu dile getirdi.
Hukukçuların yorumlarına kısa bir internet taramasıyla bakabilirsiniz.
Bu yorumlara baktığınızda AYM’nin kararının hukuk adına, anayasa adına, uluslararası sözleşmeler adına neresinden tutarsak tutalım dökülecek çürümüş bir karar olduğunu görüyoruz.
Bu yapılan değerlendirmeleri bir tarafta tutarsak, AYM’nin kararının en açık tabiriyle şu anlama geldiğini söyleyebilirim: AYM, bir kişiye diyor ki, “Ben senin hakkında idam kararı verdim. Eğer seni infaz etmezlerse bir ay içerisinde gel savunmanı yap. O savunmadan sonra ben kararı tekrar değerlendiririm.”
AYM’nin kararının hukuki yorumu budur ve bundan ötesinin üzerine çok fazla laf söylemek, demogojiden öteye geçmez.
***
Karar üzerine yapılan hukuki değerlendirmelerde, içerisinde AYM’nin ihsası rey yaptığı yönünde de çok fazla yorum yapıldı. Sanki süreç hukuki yürüyormuş da AYM de tarafını belli etmiş oldu.
Hani Levent Yüksel’in 90’larda söylediği güzel bir şarkı vardı: Geç bunları, Anam babam geç bunları…
Meselenin tarafı olan HDP başta olmak üzere memleketin özellikle AKP-MHP iktidarını tanıyan her kesimi davanın siyasi bir dava olduğunu söyledi ve söylemeye devam ediyor.
Sadece HDP’ye yönelik kapatma davası değil Gezi davasının, HDP’li belediyelere yönelik kayyım gaspı davalarının, HDP eş genel başkanları başta olmak üzere milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının, Kobanê davasının, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik davanın, Şebnem Korur Fincancı hocaya açılan davanın ve daha birçok davanın tarafı ve aynı zamanda direkt yürütücüsünün AKP-MHP iktidarı olduğunu Sibirya’da yaşayan Eskimolar dahi biliyor.
Durum bu kadar açık iken, AYM’nin verdiği karar üzerinden hukuka uygun veya hukuka uygun değil, AYM tarafını belli etti tartışması yapmanın akıl özürlü olmak ile eşdeğer olduğunu düşünüyorum.
***
Bu ülkede özellikle HDP’ye karşı yürütülen davalar ve gasplar, direkt iktidar eliyle hatta devlet eliyle yürütülüyor.
Bu davaları devletin Kürt meselesi başta olmak üzere Alevi, işçi-emekçi, kadınlar ve tüm ötekilere bakış açısından bağımsız olarak ele alamayız.
AKP-MHP iktidarının sarayda ve koltukta lüks ve şatafat içerisinde kalma meselesi var ve bunun için yapmayacağı hukuksuzluk, yapmayacağı haksızlık yoktur, ancak durum bunun da ötesinde bir gerçekliği ifade ediyor.
Davanın tarafı da yürütücüsü de iktidardır, dava siyasi bir davadır, AYM’nin verdiği karar da siyasidir.
İşin içerisinde hukuk, anayasa, uluslararası hukuk sözleşmeleri aramak anlamsızdır.
Yapılması gereken, HDP başta olmak üzere AKP-MHP iktidarına karşı olan kesimlerin hukuki değil siyasi bir hat üzerinden yanıt vermesidir.
Hukuk, anayasa vb. tartışmaları yürütmek meşru olmayan bir duruma meşruluk üretmek ve deyim yerindeyse iktidarın ekmeğine yağ sürmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir.
İbrahim Aslan kimdir?
1980 yılında Dersim’in Xozat ilçesi Pakire köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Xozat’ta tamamladı. 2004 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda çalışmaya başladı. Dicle Haber Ajansı’nda uzun süre muhabir, haber şefi ve editör olarak emek verdi. DEM TV’de editörlük, KHK ile kapatılan JIYAN TV’de haber koordinatörlüğü yaptı. 1HaberVar Platformu’nda editörlük yaptı. 2019 yılından bu yana Gazete Karınca’da yazmayı sürdürüyor.