İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, hafta içinde 4 tutuklunun yaşamını yitirdiğini hatırlatarak, “Hem tecrit hem de ATK raporları bu ölümlere neden oldu, bin 605 hasta mahpus ATK raporunun kaderine terk edilmiş şekilde yaşıyor” dedi.
İHD Ankara Şubesi, İnsan Hakları Haftası’na ilişkin TÜMBEL SEN Genel Merkez binasında panel düzenledi. Panelde konuşan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keksin, İnsan Hakları Haftası’nda, çok sayıda insan hakları ihlalleriyle karşılaşıldığını belirtti. Devlet zihniyetinin hiçbir zaman değişmediğini söyleyen Keskin, “Bir devlet hiç mi değişmez diyorsunuz, maalesef hiç değişmiyor. O değişmediği için bizim mücadelemiz de değişmiyor ve artıyor. Kendimi bu kadar kıstırılmış bir süreç hiç hatırlamıyorum” ifadelerini kullandı.
‘Biz neden yeni bir şey çıkaramıyoruz’
Keskin, İHD’nin 1986 yılında cezaevinde büyük sorunların yaşandığı dönemlerde, tutuklu aileleri tarafından kurulduğunu hatırlatarak, şunları dile getirdi:
“İHD’nin ilk olarak gündeminde cezaevlerindeki ihlaller vardı. Daha sonra İHD yaşamın her alanına yayılan ihlalleri konu aldı. Biz kendi içimizde de öğrenerek geldik bu günlere. Bugün artık insan hakları mücadelesinin çok kesin doğruları vardır, işkenceciye bile işkence yapılamaz idam cinayettir. Bugün 90’larla karşılaştığımızda yöntemlerde farklılıklar var evet. Bu kadar insanı gözaltında kaybedemiyorlar ve o zamandan beri bu kadar cinayeti işleyemiyorlar. Çünkü artık sosyal medya var. Ben bunun yanında sadece AKP üzerinden yapılan eleştirileri yanlış buluyorum. Sanki AKP’den önce iyi bir devlet varmış gibi konuşuluyor ama devlet her zaman vardı. Biz neden yeni bir şey çıkaramıyoruz? Biz bir üçüncü yolu neden bu kadar güçlü olarak getiremiyoruz?”
‘Biz katilerimizle iç içe yaşıyoruz’
1990’lı yıllardaki fiziki saldırıların, günümüzde ifade özgürlüğüne yönelik saldırılara dönüştüğüne dikkati çeken Keskin, şunları söyledi:
“Devlet aklı aynı dememin nedenini şöyle örneklendirmek istiyorum, Dargeçit Kayıpları davasında 7 kişi birden gözaltına alındı bunlardan bir tanesi küçük yaşta bir çocuktu ve sadece onu gözaltından bıraktılar. Çünkü o çocuk komutanın oğlunun arkadaşıydı. Oğlu babasından çikolata almak için para almaya geldiğinde, arkadaşının asılı olduğunu gördü ve babasına ‘O benim arkadaşım neden burada’ diye sordu. Komutan bunun üzerine sadece o çocuğu bıraktı. Ve bu katliamı gerçekleştiren komutan, Bodrum Gümüşlük’te Belediye Başkanı olarak karşımıza çıktı. Bunu gerçekleştirenler, CHP’den belediye başkanı olarak karşımıza çıktı. Yani biz katillerimizle iç içe yaşıyoruz. Aslında 90lar bitmesi ve devam ediyor. Hiçbir katil işkenceci yargılanmadı ceza almadı, o nedenle hiçbir şey değişmedi diyorum.”
Garibe Gezer’in ölümü
Keskin, Kandıra Cezaevi’nde yaşamını yitiren Garibe Gezer ile ilgili ise şöyle konuştu:
“Garibe Gezer’in aile olarak çok korkunç hikâyesi var. Kardeşlerinden biri sokak ortasında katlediliyor, abisi onun akıbetini öğrenmeye giderken vuruluyor, diğer abisi ve kendisi de daha sonra tutuklanıyor. Tutuklandığı günden bugüne hep itiraz ediyor. O kadar çok mektup yazmış ki her yere izolasyona itiraz ederek. Sadece itiraz etmiş Garibe. Garibe öldüğü için bugün garibe üzerinden konuşuyoruz. Birçok mahpus var bu durumda olan. Garibe çok güçlü ve kavgacı bir kızdı. Sonra bize de mektuplar yazdı, o mektuplardan birinde ‘aileme sormuşsunuz psikolojik sorunları var mıydı diye hayır ben bilinçli bir şekilde yaptım çünkü benim hakkım öldükten sonra sorulacak’ diyordu. Ve öyle de oldu.”
‘Hem tecrit hem de ATK raporları bu ölümlere neden oldu’
İnsan Hakları Haftası içerisinde 4 tutuklunun yaşamını yitirdiğini belirten Keskin, cezaevlerindeki hasta tutuklulara ilişkin şunlara vurgu yaptı:
“Hem tecrit hem de ATK raporları bu ölümlere neden oldu. Türk yargısında işkencenin belgesinde çok büyük sorunlar var. Hakimler ve savcılar işkencenin belgelenmesinde sadece ATK’yi delil olarak görüyor. Cezaevlerindeki hasta mahpusları da çok yakından ilgilendiriyor bu durum. Hepsine ATK cezaevinde kalabilir raporu veriyor. Bu raporlarla birlikte ne yazık ki ölüm haberleri almaya başladık. Bin 605 hasta mahpus ATK raporunun kaderine terk edilmiş şekilde yaşıyor. Biz savunma olarak yargının tamamen dışına itilmiş durumdayız. Garibe yaşamını yitirdiğinde biz cezaevinden önce otopsiye girme talebinde bulunduk. 90’larda biz çok rahat bir şekilde otopsiye girdik, ama şu an hiçbir yasa hükmü yokken bizi engelliyorlar. Geleceğiz dememize rağmen Garibenin otopsisini ve cenazesini bizden kaçırdılar. Mardin Belediyesi cenaze aracı vermedi. Bu aile bu kadar ırkçı yaklaşımlarla karşı karşıya kaldı.”
‘Biz kendimizi aşamıyoruz devlet nasıl değişsin’
“Biz devleti tanıyoruz ama muhalefetin çifte standartlarını kıramadığımız sürece çok yol alamayız” diye sözlerine devam eden Keskin, şunları da anlattı:
“Aysel Tuğluk’un ailesi geldi geçen gün, birtakım görüşmeler yapmak istediğini söyledi. Abisi bazı gazetecilerle, yetkililerle görüşmek istedi. İsmail Saymaz’la görüşmek istedi ve ben Saymaz’ı aradım. Saymaz Halk TV’de yayın yaptı, vaktiniz olursa bakın o yayının altına yazılanlara. o kadar korkunç şeyler yazılmış ki, bu kadar kötü nasıl olabilir bu toplum bu kadar kini nasıl biriktiriyor ben alamıyorum. Biz maalesef egemenimize benziyoruz. Kendi kurduğumuz örgütlerde egemenine benziyor. Biz kendimiz aşamıyoruz daha devletten nasıl değişmesini bekleyeceğiz. Kendi içimizde acilen bu tartışmaları başlatmamız ve önce kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Ben kendi kurumumuzu ve herkesi eleştirerek söylüyorum. Mesela bu coğrafyada bir savaş yaşanıyor, emekçinin ekmeği çalınıyor ama bu kadar ağır savaş yaşanırken bir kere olsun savaşın karşısına barış için genel grev yapılamıyor.”
HABER MERKEZİ