Bahadır Altan
Hava kuvvetlerinde, belirlenen bir hedefin nasıl bir bomba ve yöntemle vurulacağını saptamak konusunda söylenen bir söz var:
“Bir hedefi vurmanın, bir tek yolu vardır.” Ve hemen parantez içinde eklenir: (Savunması yoksa!)
İşin içine “hava savunma” girerse, işler zorlaşır ve seçenekler sonsuz sayıya çıkar. Hava savunma da sadece uçaksavar silahları veya füzelerle yapılmaz. Hava sahasının kontrolünü yapan devletin koyduğu yasak ve caydırıcılık gücü de bir şemsiye gibi koruyuculuk sağlayabilir. Bu da yoksa ve elinizde çok yüksek irtifa ve mesafeden atılacak güdümlü bombalarınız varsa, pilotun hedefi görmesine bile gerek yoktur. Yüksek irtifadan, yani aşağıdakiler uçak sesini bile duymadan bırakılan güdümlü bombalar, hedefle kolayca buluşur. Pilotlar için, derin uykudaki bir çocuğun yanına yaklaşıp başına kurşun sıkmak gibi bir “kahramanlıktır” bu!
En büyük çocuk istismarı onların analı babalı yaşam hakkını ihlal etmektir…
Muhalefet Trabzon mitinginde küçük bir çocuğun Erdoğan ve yanındakiler tarafından istismarına kilitlenmişken, Türk savaş uçakları 1 Şubat akşamı Suriye ve Irak’ta, Derik, Şengal ve Erbil güneyindeki Karaçok çevresindeki köylere 4 saat süren bir bombardıman gerçekleştirdi. Hava sahasının kontrolü ABD liderliğindeki koalisyon güçlerindeydi. İbrahim Kalın’ın saldırıdan hemen önce ABD Savunma Sekreteri’yle görüşmesi, bu saldırının ABD izni ve onayıyla ve tabi hiçbir karşı güç (hava savunma) olmadan yapıldığını ortaya koyuyor. Hulusi Akar’ın her zaman açıkladığı gibi sadece “terör hedefleri” vurulmuştu! Birleşmiş Milletler Irak Temsilciliği’nin açıklaması ise çok sayıda sivilin yaralandığı veya yaşamını yitirdiğini söylüyor. Aynı günlerde sınır boylarında donan çocuklar gibi kaç çocuğun kanlar içinde kaldığı da henüz belli değil!
Bu bombardıman medyada, hatta yandaş kanallarda dahi, öncekilerin aksine, davul zurnayla, mehterle ilan edilmedi. Hedefe düşen bombaların skop görüntüleri de yoktu ekranlarda. Bombardıman gecesinin sabahında ise Irak Kürdistan Yönetimi Lideri Neçirvan Barzani, Türkiye’ye gelerek Erdoğan’la, sarayda sıcak samimi bir fotoğraf verdi. Bu da Kürtlerin AKP’si, KDP’nin teşekkür ziyareti gibiydi. Böyle olunca akıllara, hedef koordinatlarının birlikte saptanmış olabileceği kuşkusu düşüyor elbet!
AKP-KDP iş birliği ve ortaklığının nedeni…
Rojava’da IŞİD saldırıları püskürtüldükten sonra kurulan kadın özgürlükçü yapı, bölge rejimleri için bir tehdit olarak algılanıyor. O yüzden düşmanı çok. ABD ve Rusya’nın iki yüzlülüğünün nedeni de budur. IŞİD’e karşı savaşta iş birliği yapar gibi görünseler de Esad ve Erdoğan’ın saldırılarının önünü açmaları da bundandır. Ancak, kendi halkına örnek olacağı korkusunu en fazla yaşayan, Barzani’nin Irak’taki aşiret iktidarıdır. O yüzden Barzani, kendi soydaşlarına karşı, kadınların çarşaflarını yırtıp özne oldukları bu sistemi yıkmak için AKP ile iş birliği içinde.
Bombaların hedefi savaşı durduracak irade…
AKP ise 7 Haziran 2015 seçimleriyle yitirdiği iktidarını savaş politikaları üzerine kurdu. Tek adam rejiminin devamı buna bağlı. Savaşın maliyeti ve yol açtığı ekonomik kriz artık çok görünür olsa da Erdoğan için bu geri dönüşü olmayan bir beka meselesidir. Barış olasılığını kalıcı olarak ortadan kaldırmak zorunda olduğundan bombalamaya devam edecektir. Bu nedenle, kirli savaşı durduracak olan ne ABD ve batı koalisyonu ne de Rusya’dır. Savaşın sonunu getirecek olan tek şey, başta Türkiye sınırları içindeki olmak üzere bölgedeki Türk, Kürt, Arap, Ezidi, Türkmen halkların eşitlik ve adalet içinde, barış içinde yaşama arzusudur; bombalanan da bu iradedir.
Milliyetçi körlük ve iktidar olmanın yolu…
İktidarın IŞİD ve artığı çetelerle, son Heseke Cezaevi baskınında gözlendiği gibi, içerde de ihtiyaç duyduklarında muhalefete karşı çekinmeden iş birliği yapacaklarına kuşku yok. Muhalefetin en büyük yanılgısı da budur. Halkın ekonomik sıkıntıları giderek daha fazla hissedip tercihini kendilerinden yana değiştireceğine dair büyük bir yanılgı içindeler. Ekonomik sıkıntıların asıl nedeninin iktidarın yönetememe hali değil, savaş politikaları ve bunun maliyeti olduğunu söyleyecek yüzleri de yok. Çünkü bugüne kadar milliyetçi oyları kaybederiz korkusuyla kendi tabanlarında bunu sürekli besleyip, HDP başta olmak üzere barıştan söz eden herkesin baskılanmasına sessiz kaldılar. Oysa Erdoğan, seçimler yaklaşırken, her türlü riski göze alarak yapacağı, planlı büyük bir saldırıyla elde edeceği askeri “başarının” ardından, ekonomik iflasını ve yoksulluğu perdeleyen hamasetle yeniden iktidar olabilir. Erdoğan’ın güvendiği tek şey, muhalefetin de katkısıyla toplumda büyüttüğü bu milliyetçi körlüktür. O nedenle hızla artan yoksulluğun nedeninin bu savaş politikaları olduğu gerçeğini önce kendileri algılamalı ve topluma bunu anlatma cesaretini göstermeleri gerekiyor.
Savaş sadece diktatörlerin işine yarıyor. İktidar olmanın yolu da barıştan geçiyor…