‘Hata yaptık, özür diliyoruz’ dediklerini görmedik. 180 derece dönüş yaparlar akşamdan sabaha, ancak bu gayet normal bir durummuş gibi davranırlar. Yaptıkları her yanlışın bırakın hesabını vermeyi, haya dahi duymadan bu yanlışın hesabını sormaya kalkarlar.
Kimden bahsediyorum sizce?
Tabii ki, 20 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP iktidarının yetkililerinden ve onların ortaklarından.
Sadece şu son 10 gün içerisinde yaşananlara bakalım.
***
Taksim’in göbeğinde bombalı saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırıya dair ortada henüz bir şey yokken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere iktidarın tamamı saldırının sorumlusu olarak PKK-YPG’yi gösterdi.
Kobanê, Afrin hedef gösterilirken, saldırıyı yaptığı iddia edilen veya kullanılan kişinin Türkiye’nin denetimindeki bölgelerden geldiği yine Türkiye’nin kontrolündeki radikal İslamcı örgütlerle ilişkilerinin olduğu yönündeki bazı bilgileri, iktidarın her yanlışının üstünü örtmede mahir olan yandaş gazeteler dahi vermek zorunda kaldı.
Delil bulmadan daha çok delil temizleme mantığı ile bombanın patlatıldığı bölge temizlenip, Rojava’yı hedef almak için her türlü algı oluşturma çalışmaları ve bu çerçevedeki açıklamalar devam etti/hala da ediyor.
Bu hedefe odaklı algı oluşturma stratejisi kapsamında, Kobanê başta olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye kentlerine yönelik hava bombardımanı gerçekleştirildi. Söz konusu saldırılarda Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve Demokratik Suriye Güçleri’nin açıklamalarına göre, siviller ve askeri güçlerden çok sayıda kişi yaşamını yitirdi.
Saldırılarda, Kobanê’nin Miştenur tepesinde bulunan bir hastanenin de hedef alındığı ve yıkıldığı açıklandı.
Türkiye’nin hava saldırılarının ardından yine Suriye’de Türkiye’nin kontrolünde olan bölgelerden Antep’in Karkamış ilçesine atılan havan topları sonucu 2 sivil yaşamını yitirirken, polis ve askerlerin yanı sıra siviller de yaralandı.
***
Taksim’de kimin yaptığı konusunda çok fazla şaibenin olduğu bombalı saldırının ardından Kuzey-Doğu Suriye / Rojava’ya yönelik kara harekatı da hep gündemdeydi ve bu saldırıdan sonra kara harekatının daha da öncelikli hale getirildiği görülüyor.
Türkiye, Rojava konusunda dolayısıyla Kürtlerin en küçük hak elde etmeleri durumunda sürekli ABD’yi ve Batı’yı suçlarken, Kürtlerin bulunduğu bölgelere yaptığı saldırıları ise tamamen bu güçlerin verdiği onay çerçevesinde gerçekleştiriyor.
Bu noktada da ciddi bir yalan furyası ile karşı karşıya toplum ve Kürt düşmanlığı/karşıtlığı nedeniyle Türkiye’de muhalefetin yanı sıra toplumun büyük bir kesimi iktidarın gerek iç politika gerekse dış politikadaki yanlışlarının arkasında çok rahat hizalanabiliyor.
Hani İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Taksim saldırısı nedeniyle ABD’nin taziyelerini dahi kabul etmeyecekleri belirtmişti ya…
Peki, Rojava’ya hava saldırısı nasıl yapıldı? Sorgusuz sualsiz ABD’nin ve Rusya’nın onayıyla yapıldı.
İngiltere’nin The Guardian gazetesinde yer alan habere göre; Rojava’ya saldırı öncesi Ankara’da MİT’in ev sahiplinde CIA Direktörü Bill Burns ve Rus Dış İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı Sergey Narışkin görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeden sonra hem Rusya ve hem de ABD, Suriye’de hava sahasını kendilerinin kontrol ettikleri bölgelerde Türkiye’nin hava operasyonu düzenlemesine ‘olur’ verdiler.
Bu görüşme sonrasında da ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu hava saldırısından hemen önce “Irak ve Suriye’ye askeri operasyon yapılacağı ve bu nedenle yurttaşlarının sınır bölgelerinden uzak durması” çağrısı yaptı. Yine operasyondan sonra ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü McGurk’ün “Türkiye’den Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumu daha da istikrarsızlaştıracak bir şey yapmama garantisini istedikleri” açıklamasını yapması, ABD’nin bu operasyona verdiği desteği gözler önüne serdi.
ABD ve Rusya’nın yaptığı ilk değil, Afrin’e yönelik saldırılarından tutalım birçok saldırıya kadar her zaman Türkiye için kolaylaştırıcı oldular ve önünü açtılar.
Ancak Türkiye’de iktidarın söylediklerine bakarsanız, Rojava’yı ABD koruyor!
ABD ve Batı, Rojava’yı koruyor mu yoksa çıkarları çerçevesinde, Türkiye ve Federe Kürdistan Bölgesi eliyle şekillendiriyor mu gerçeğinin herkes tarafından görülmesi gerekiyor artık.
***
Taksim saldırısı sonrası yaşananlar bu şekilde iken, dış politikada bu kadar da olmaz denilen gelişmeleri yaşadık bu hafta.
Hani, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rabiası vardı, işte o rabia tamamen yalan oldu.
Erdoğan, defalarca “asla görüşmem, onurumuz var, vicdanımız var, darbeci, katil, zalim, vicdansız…” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile Katar’da tokalaştı.
Hayırlı uğurlu olsun!
Hatırladığınız gibi Erdoğan, İstanbul’da Suudi Arabistan konsolosluğunda vahşice katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katili olmakla suçladığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile de barışmıştı. Yine 15 Temmuz 2016 darbe girişimini desteklemekle, darbecilikle suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zeyid ile de barışmıştı.
Erdoğan’ın bu barışma furyasına ilişkin Saray’ın kadrolu kalemlerinden Abdülkadir Selvi, yine derin stratejilerden bahsetmiş.
Neymiş Erdoğan’ın uyguladığı bu derin stratejinin adı: Grand Strateji!
Grand Strateji’nin gereği olarak gri alanların yönetilmesi, kriz konularının ortadan kaldırılması ve sorunlu ilişkilerin düzeltilmesi gerekiyormuş! Grand Strateji’nin en önemli enstrümanı ise istihbarat ve arka kapı diplomasisiymiş…
Eee böyle bir strateji hayata geçmişken de geriye bir tek “Katil Esed!” ile el sıkışma kalıyor.
Bunun için de müjdeyi vermiş Selvi.
Zaten Türkiye ve Suriye istihbaratlarının görüşmeler yaptığını dünya alem biliyor, Erdoğan da açıkladı. Erdoğan’ın seçimlerden sonra Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile görüşeceği yönünde değerlendirmeler vardı ya, Selvi’ye göre öyle değil. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’in organize edeceği bir toplantıda Erdoğan ile Esad’ı barıştıracakmış seçimlerden önce.
***
Barışmak iyidir, bunu kötülemek olmaz.
Ancak biriyle barışıyorsanız, ya sizin pozisyonunuz değişmiş ya da onun pozisyonu değişmiştir.
Ya o hatalarını görmüş sizden özür dilemiştir ya da siz hatalarınızı görmüşsünüz ve ondan özür dilemişsinizdir.
Peki tüm bu barış meselelerinde ne değişti de bizim haberimiz olmadı. Bu Grand Strateji hayata geçirenler bize de açıklasa iyi olur.
Sisi artık darbeci değil mi?
Muhammed bin Selman, Kaşıkçı’yı vahşi bir şekilde öldürtmedi mi veya katillerini cezalandırdı mı?
Muhammed bin Zeyid ve ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri 15 Temmuz darbesinin arkasında değil miydi?
Yüzbinlerce kişinin yaşamına mal olan milyonlarca kişinin yaşadığı toprakları terk etmesini neden olan Suriye savaşının sorumlusu Esad değilse kim?
Eğer Erdoğan ve Türkiye, bu sorulara açıklama getirmeden veya karşı taraf bir açıklama yapmıyorsa o zaman bu yanlış kararların tek sorumlusu Türkiye, dolayısıyla Erdoğan mı?
Abdülkadir Selvi’nin açıkladığı Grand Strateji’yi hayata geçirenlerin en azından bu ülkede yaşayan insanlara bu sorularının yanıtı da vermesi gerekmiyor mu? Ya da bu sorgusuz sualsiz düşmanlık dostlukların nedenlerini bilmeyi Türkiye’de yaşayan insanlar hak etmiyor mu?
***
Yazı çok uzadı biliyorum ama son olarak herkesi sorgusuz sualsiz barıştırmaya niyetli görünen Grand Strateji uygulayıcılarının yüzyıllık Kürt meselesine dair de belki bir barış projeleri vardır diye düşünüyorum!
Çünkü Kürt sorununda her türlü hatanın, yanlışın, eksiğin, kanın, katliamın hesabı verilerek, geçmişle hesaplaşma ve yüzleşme yaşanmadığı sürece, tüm ülke liderleriyle çıkara göre el sıkışırsınız, çıkara göre düşman olursunuz.
Ve bu ilkesiz iç ve dış politikanın tüm arka planında çözemediğiniz Kürt sorunu olduğunu tüm dünya bilir.
Yine siz ne kadar gizlemeye çalışırsanız çalışın Suriye’nin İdlib kentinde yaşayan ve The Guardian gazetesini konuşan Arap Mustafa Shabanda, Türkiye’nin uçaklarının asıl amacını şu sözlerle dünyaya ilan eder:
“Rus ve Suriye uçaklarını çıkardıkları seslerden tanıyoruz. Eskiler ve onları çok uzaktan duyabilirsin. Türkler farklıdır. Hiçbir yerden görünmezler ve aynı hızla giderler. Ama bizi rahatsız etmiyorlar. Kürtlerin peşindeler…”
İbrahim Aslan kimdir?
1980 yılında Dersim’in Xozat ilçesi Pakire köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Xozat’ta tamamladı. 2004 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda çalışmaya başladı. Dicle Haber Ajansı’nda uzun süre muhabir, haber şefi ve editör olarak emek verdi. DEM TV’de editörlük, KHK ile kapatılan JIYAN TV’de haber koordinatörlüğü yaptı. 1HaberVar Platformu’nda editörlük ve yazarlık yaptı. 2019 yılından bu yana Gazete Karınca’da yazmayı sürdürüyor.