HDP kurulduğu günden beri gerek siyasi programı gerek yapısı gerekse de seçimlere etkisi bakımından Türkiye siyasetinde her daim paranteze alınması gereken bir parti olmayı hak ediyor.
İlk yazıda HDP’nin 3 Temmuz’da yapacağı 5. Olağan Kongresi vesilesiyle partinin kongre yapma süreçlerine değinilmiş ve Türkiye siyaseti için önemi vurgulanmıştı. Bu yazıda ise hem siyasi süreç hem de örgütsel anlamda kritik etkileri ve sonuçları olan HDP’nin kimi yapısal kimisi de konjonktürel sayılabilecek meselelerine değinilecektir.
HDP’nin meselelerine yönelik cevapları Türkiye siyasetinin geleceği açısından da önemli sonuçlar doğuracaktır. Çünkü HDP yeni bir siyaset tarzının ve yapının denenmesi cesaretini bugüne kadar taşıdı. Farklı fikirlerden yapıların ve bireylerin bir araya gelmesi, ana akım Türkiye siyasetinin dili ve içeriğinden farklılaşması, her aşamada yapının özgünlüklerinin gözetilmesi ve tabi ki bu özellikleriyle Türkiye siyasetinde belirleyici hale gelebilmesi HDP’yi belirleyici kılan birkaç sebepten biridir.
Kavramlar Siyasetin İmkânlarını Yaratır!
Birinci mesele, temel kavramlara dair netleşmedir. HDP’nin kavramsal dağarcığının temel sütunlarını Demokrasi İttifakı, Demokratik İttifak, Demokratik Ulus, Demokratik Cumhuriyet ve Üçüncü Yol kavramları oluşturuyor. Çünkü kavramlar esasında dünyayı anlamanın anahtarlarıdır. Öznenin siyasetinin kalitesini oluşturan sosyolojik analiz gücü ve siyasal söylemi arasındaki korelâsyondur. Bu yönüyle kavramların netleştirilmesi önemlidir. Bu bağlamıyla bir fikir jimnastiği yapmak gerekirse söz konusu kavramlara dair şunlar denebilir: Demokrasi ittifakı, özneleri esas alan ve nicel-nitel açılardan siyasetin sonuçlarını belirleyen stratejik hamledir. Bu ittifak daha çok siyasi özneler arasında gerçekleşir. Demokratik ittifak(lar) ise aktör merkezli değil, yapı merkezlidir. Toplumsal talebin oluş(turul)masına dayanır. Siyasetin yerindelik ilkesiyle buluşturulmasıdır. Gündelik yaşamın yerinden yapılmasıdır. Yerelde derdi ortaklaştırmak ve mücadeleyi büyütmeye dayanır. Siyasetin toplumsallaşmasının ilk durağıdır. Çoğul siyasetin yerinden örülmeye başlanarak genele doğru yayılması ve bir yapıyı oluşturmasıdır. Dolayısıyla demokrasi ittifakı ile demokratik ittifak farklı kategoriler üzerinden okunabilir ve bu ikisi arasında yapı-aktör diyalektiği işler. Demokratik Cumhuriyet, HDP’nin önüne koyduğu en önemli siyasi hedefin başında geliyor. İktidar, ulus-devlet ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti çözümlemelerine dayanan bu kavram, temel değerlere dayanan bir rejimin imlenmesidir. Rejim kavramının etimolojik kökeninde bulunan yönetme/idare etme anlayışının demokratik şekilde kurulmasıdır. Bu yönüyle kurucu bir yönetsel akla işaret eder. Demokratik Cumhuriyet kavramı, CHP gibi partiler tarafından son dönemde dillendirilmeye başlanmış olsa da HDP tedrisatında bu kavramın bambaşka çözümlemeler ve bağlamlarla tahayyül edildiği açıktır. Demokratik Ulus, HDP tarafından en az kullanılan ve dışarıya doğru tartışması yürütülen kavramdır. Oysa demokratik ulus, Benedict Anderson’ın ulusu hayali bir cemaat olarak değerlendirmesinden hareketle değerlendirilebilir. Hayali bir cemaat olarak ulus, muktedirler tarafından bahçede ‘dikenler’in temizlenmesiyle homojenleştirilmiş ve ulus-devletin merkezine konulmuştur. Burada ‘dikenler’ ötekileştirilenlerdir. Demos’tan dışlananlardır. Demokratik Ulus, tarihsel bir çözümlemeden ve sosyolojik bir analizden hareketle, ulus tahayyülünü aynılık, teklik ve homojenliğine esaretinden kurtaran, bunun yerine ulusu farkla, çoklukla ve birlikle kuran önemli bir kavramdır. Bu kavram bir arada yaşam formuna işaret eder. Bugün Ortadoğu’da çok farklı kimliklerin bir arada yaşamasına meşruluk üretecek bir kavramsal anahtar niteliğindedir. Üçüncü Yol hem benzer kavram kullanımları olması hem de çok sayıda farklı tanımlamayla karşılanması nedeniyle tartışmanın konusu haline gelmiştir. Üçüncü Yol kimilerince stratejik düzeye, kimilerince ise taktik düzeye işaret eder. “Diğer ikisinde farklı olma halinin işaretlenmesi” olarak kabul edilir. Oysa Üçüncü Yol, stratejik ve taktik düzeyleri içerisinde bulundurur. Ayrıca sadece “ikisinden farklı olma hali”nde durmaz. Aynı zamanda kendinden menkul bir konuma oturur. Bu yönleriyle Üçüncü Yol, taktik ve stratejik düzeyleri içerisinde bulunduran ama aynı zamanda kendinden menkul konum üreterek bir toposu işgal eden bir paradigmadır. Paradigma kavramının etimolojik köklerine baktığımızda, kavramın model-kalıp olduğunu, bu yönüyle kendinden menkul bir alternatife/farka işaret ettiğini söylemek mümkün. Bu yönüyle, Üçüncü Yolun kendinden menkul olması onu bir model olarak yeniden kurar. Yanı sıra Üçüncü Yolun paradigma olarak tanımlanması, paradigma kavramında bulunan karşılaştırma ve bu karşılaştırma üzerinden örnek gösterme-işaret etme tanımlarıyla da ilişkilidir. Yine paradigma sadece kıyaslamak ya da örneklemek değil, açıklamaktır. Bu da Üçüncü Yol’un hem sosyolojiyi hem de kendisini açıklaması/tanıtması/sözünü üretmesi açısından ilişkisini ortaya koyar. Son olarak ise her bir kavramın esas bağlamına değinmek gerekir. Yukarıda ifade edilen tüm kavramları, demokratik siyaset kavramı bağlamında düşünmek gerekir. Böylesi bir düşünme süreci her bir kavramın hem değerler dünyasını hem de toplumla buluşmasının yollarını ortaya çıkarır. Dolayısıyla her bir kavramın aktığı nehir demokratik siyasettir. Demokratik siyaset nehrine akan kavramlar, burada simbiyotik ilişkiler kurarak daha fazla güçlenebilirler.
Demokrasinin Radikalleştirilmesi Gereği
HDP’nin ikinci önemli meselesi, uyguladığı temsil ilişkisidir. Bilindiği üzere demokrasi tarih boyunca farklılaşmalar, gelişme ve gerilemeler yaşamıştır. 21. Yüzyılda ise demokrasinin gerilediği genel kabul haline gelmiştir. Demokrasinin gelişmesinin alt yapıya dayalı sebepleri güçlü olsa da temsil ilişkisinin aynılığı ve dolayımı esas alması gibi nedenlerin demokrasinin gerilemesinde payı vardır. Buna karşı “demokrasinin demokratikleştirilmesi”, “radikal demokrasi”, “güçlü demokrasi” gibi kavramsal arayışlar ve modellemeler söz konusudur. Demokrasinin gerilemesine karşı “geri çağırma hakkı”, temsiliyetin en yerelden belirlenmesi gibi pratik arayışlar da vardır. HDP bileşenli yapısı gereği seçmen ya da parti üyeleri tarafından belirlenen seçilmişlerin tespitinde temsil ilişkisini bir üst düzeye çıkarmaktadır. Bu da demokrasinin gerilediği bu dönemde, HDP’nin hem demokratik düzeyini hem de siyaseti toplumsallaştırmasını olumsuz etkilemektedir. Seçmen grubunun ve/veya parti üyesinin “temsilci” belirlerken merkezi düzeyin rezervlerinden olabildiğince kurtulması, temsil eden-edilen ilişkisini daha doğrudan hale getirebilir. Bunun yanı sıra iç hukukla belirlenmiş ve bağlayıcılığı tamamlanmış “geri çağırma mekanizmaları”nı devreye koymak, HDP’yi demokrasi gerilerken ileriye doğru taşıyacak hamleler olabilir. Burada da HDP’nin önünde esaslı sorular durmaktadır: Örneğin HDP’nin genç siyasetçi seçtirmesiyle ‘genç siyaset yapması’ arasındaki makas farkını “genç temsilci” çözebilir mi? Alevilerin siyasete dahili için ‘Alevi temsilci’den öteye giden bir politik program ve pratiğin daha güçlü sergilenmesi gerekmez mi? Nitekim bu sorular farklı bağlamlarda HDP’deki Sol bileşenler ve Kürtler için de geçerlidir.
Bir başka mesele HDP’nin genişlemesiyle ilgilidir. HDP’nin genişleme iradesinin olduğu bilinmektedir. Fakat HDP’nin genişlemesiyle ilgili olan bazı sorulara cevap vermesi gerekiyor. HDP’nin dayandığı sınıfsal taban bileşeni nedir? Genişleyici politikalarda hedef alınacak sınıfsal taban bileşenleri kimler olacaktır? Bu sorular üzerinden HDP, etnik ve inanç üzerinden kimliklenmeyle sınıf gerçekliğini daha güçlü nasıl bağdaştırabilir? Demokrasiyi radikalleştirecek adımlar atarken parlamento/belediye gibi sistem içi mikro-iktidar adacıkları açısından araç-amaç ilişkisi nasıl kurulacaktır? Deneyimlerin getirdiği olumsuzlukların önüne nasıl geçilecektir? HDP’nin genişlemesi için kendi içerisi açısından meseleleri ve bunları aşma ihtimali yukarıdaki sorulara verilecek cevaplarla anlaşılabilir.
Bir başka mesele de HDP’nin yönetime ortaklık ile “kriminalize edilme” arasındaki uzun mesafede siyaset yapıyor olmasıdır. Buna göre HDP, mevcut “seçim siyaseti kompozisyonu”nda Türkiye’de yönetime ortak olabilecek niceliğin eşiğine gelmiştir. Bu düzeye rağmen Türkiye siyasetinin yapısal sınırları ve AKP-MHP ittifakının ideolojik yönelim ve söylemsel stratejileri sebebiyle HDP kriminalize edilmektedir. Bu iki uç arasında HDP’nin Türkiye’yi yönetecek kadroları üretmesi ve HDP’yi seçilmişlerinden tutalım il örgütlerinin dizaynına kadar imajlandırması sorunu söz konusudur.
Umut ve Ufuk Denkleminde HDP
HDP’nin çeşitli soru/sorunsallarla çevrelenmiş meseleleri olduğu açıktır. Bunlara doğru cevaplar üretmek, HDP’yle Türkiye siyasetinde yer edinen “Yeni Yaşam” umudunu gerçeğe dönüştürebilir.
Bu bağlamıyla denebilir ki, HDP’nin siyasete vereceği ufuk, Türkiye’deki mevcut ve gelecekteki siyasi öznelerin ufuklarını doğrudan etkileyecek. Çünkü siyasetin zor yoluyla meşruluk üretmeye çalıştığı günler geride kalacak ve bilgi, söz, fikir öne çıkacak. Böyle bir zamanda, HDP’nin ufku Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun geleceği için önemli olacak.