İstanbul’da yaşayan İranlı genç ressam Ghazal Bagheri, ülkesinde yaşananları devrimin başlangıcına benzeterek, ”Ortadoğu’nun ataerkil kültürünü kökten değiştireceğini düşünüyorum. O yüzden Türkiye’de ve dünyanın her yerinde bu mücadeleyi destekleyeni asla unutmayacağız. Destekler özellikle İran’da sahada olan gençlere büyük bir motivasyon kaynağı” diyor.
Ghazal Bagheri… Daha ziyade kadın portreleri çizen, İranlı bir ressam. 18’inde ailesiyle Türkiye’ye göç etmeden evvel, gerçekçi bir ressam olma hayaliyle karakalem tekniği ile uğraşıyormuş. Ama İstanbul’a geldiğinde, resimleri değişerek büyümüş, suluboya dünyasıyla tanışmış.
“Resim benim için sadece bir meslek değil; bu benim kimliğim, hatta tüm hayatım” diyen genç sanatçı ile İran’da yükselen devrim ateşini konuştuk.
- Tanışırken kurduğunuz “Bana Hazal diyebilirsiniz” cümlenizle başlayayım. Daha kolay olsun diye mi? Yoksa kendinizi artık iyice Türkiyeli mi hissediyorsunuz?
Tabii ki! Ben Türkiye’ye liseyi bitirdikten sonra ailemle geldim. İsmimi hem kolaylık olsun diye, hem de bir nevi Türkiye’de büyüdüğüm için Hazal olarak kullanıyorum. Kayıtlarda olmasa da, ben kendimi çift vatandaş hissediyorum! Nasıl İran’ın acısı benim acım ise Türkiye için de durum aynı şekilde.
- Sizi okurlarımıza tanıtmak isteriz biraz daha.
1993 yılında İran’ın kuzeyindeki Qaemshahr şehrinde doğdum. Fars edebiyatı ve grafik tasarım bölümünden mezun olduktan sonra 17 yaşımda ailemle birlikte İstanbul’a göç ettim. İnsan ve insan hayatını konu alan sosyoloji ilgimi çekiyordu. Bu nedenle İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji okudum. İlk iş deneyimimi tekstil sektöründe yaşadım. Çeşitli işlerde çalışmanın yanı sıra Çizgi Kukla Tiyatrosu’nda oyuncu ve kuklacı olarak altı yıl çalıştım. Bu arada resim yapmaya devam ettim. İnsanların hikayelerinin, belki de yaralarının resimlerimi etkilediğini fark ettim.
- Neden göç için Türkiye’yi tercih etmiştiniz?
Türkiye’ye göç etmemizin sebebi İran’a yakın olması. Sadece coğrafi olarak da değil kültür olarak da yakın olması ailem için çok önemliydi.
‘Ataerkil kanun kadınları kısıtlamaya çalışıyor’
- 79’da İran’a şeriat geldi. Siz 18’inize, genç bir yetişkin kadın olana dek çocukluğunuzu bu düzende bir kadın olarak yaşadınız. Nasıldı o günler?
İran’ın her zaman bir dini vardı. Önce Zerdüşt, sonra da İslam geldi. Devrimden önce din sadece bir inançtı ve insanlar farklı inançları ile beraber yaşıyorlardı. Devrim ile birlikte İslam, kanun ve zorla kendi cennetlerine götürmeye çalışıyorlardı.
- Özellikle kadınlar açısından sorsam ne söylersiniz?
İran’da 7 yaşında okula başladığın zaman başörtü takmak zorundasın. Kız ve erkek okulları üniversiteye kadar ayrı. 9 yaşından itibaren hem okulda namaz kılmak zorunluluğu hem de sokakta başörtü takmamak suç. Kadınlar da erkekler gibi toplumda var olmaya çalışsa -ki bu, toplumda benimsenmiş olarak bilinse de-, ataerkil kanun kadınları ikinci plana atarak, kısıtlamaya çalışıyor.
- Şu an İran’da yaşananları bir İranlı olarak nasıl yorumluyorsunuz?
İran toplumu “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla, özellikle Z kuşağının cesaretiyle, bilinçli ve olgun bir şekilde hedefinden sapmayarak ilerliyor. Şu anki durum bugüne kadar gördüğümüz olaylara hiç benzemediği ortada.
- Şu an İran’da yaşananları bir İranlı kadın sanatçı olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Açıkçası şu an ne kadın ne de sanatçı olmak önemli değil. Biz hepimiz tüm kimlik ve toplumsal sınıftan bağlı olmaksızın insanı hakkımız için mücadele ediyoruz.
- Oradaki akraba/arkadaşlarınızla irtibatta mısınız? Kamuoyunun bilmediği neler var bizimle paylaşabileceğiniz?
Toplum her şeye vakıf ve bilinçli bir şekilde hareket ediyor. Herkes kendi sosyal medyasından çok korkutucu görüntüleri paylaşmamayı karar verdi insanların motivasyonlarını kaybetmemek adına. Ama yurtdışındaki İran haber kanalları hepsini paylaşıyor maalesef.
- Sanat ve özgürlük, iç içe olması gereken kavramlar ama İran’da öyle değil. Ne dersiniz?
20. yüzyılda devrim yapmış ve 2022’e kadar neredeyse 6 kez ayağa kalkmış bir toplum bize İran’ın isyancı bir toplum olduğunu gösteriyor. O yüzden İran’da sanat ve edebiyat konusundaki baskı ve sansürlere rağmen insanlar yaratıcı kaçış yolları arayarak üretmeye devam ediyorlar.
- Geçenlerde İranlı müzisyen Shervin Hajipour, Baraye ( İçin…) adlı bir şarkı yaptığı için hapse atıldı. Bu konudaki yorumunuz nedir?
Hajipour, insanların Twitter’da niçin isyan ettiklerini yazarak yaratıcı bir şekilde şarkıya dönüştürerek bizim sesimiz oldu. Şarkıyı sosyal medyada paylaştığında tutuklandı ancak Bugün (Salı) sizinle konuştuğumda insanların baskılarından dolayı Shervin’i kefaletle serbest bırakıldığını duyduk.
- Kıvılcımı bir kadın ateşledi ve dalga dalga yayıldı. İranlı kadınlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
İzninizle cevabımı filozof ve sosyolog olan Slavoj Žižek’in sözleriyle yanıtlamak istiyorum:
“Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganı ile “Me Too” gibi hareketlerin taleplerini birbirinden ayırarak, İran’da Mahsa Amini’nin ölümüyle öne çıkan hareketin, erkeklere karşı bir hareket olmadığını, bu hareketine katılan erkekler, kadın hakları için verilen mücadelenin kendi özgürlükleri için verilen mücadele ile aynı olduğunu çok iyi biliyorlar, Kadına yönelik zulüm hiçbir zaman istisnai bir konu olmadığı, ancak bu, toplumun her alanına nüfuz etmiş olan baskının en açık şekilde görünür hale geldiği dakikadır. Ayrıca İran toplumu, kökten dinciliğin, ancak hükümetin çıplak gücünün köktenciliği “ahlaki polisi” olarak adlandırılan araçlarla desteklediği sürece iktidarda olabileceğini açıkça görüyorlar. Bütün bunlar uzak, farklı ya da egzotik bir kültürle ilgili değil. Tam tersine, bugün, çoğu zaman gerici güçler tarafından etnik ve dini baskıları haklı çıkarmak için kullanılan kültürel tikelcilik ile ilgili tüm bu ifadeler anlamlarını yitirmiştir. Artık İranlıların mücadelesini hepimizin mücadelesi olduğunu görmeliyiz.
‘Mücadelemizi destekleyenleri unutmayacağız’
Türkiye’de de İran’a, bilhassa İranlı kadınlara destek eylemleri oluyor. Katılıyor musunuz bunlara? Böyle bir destek size nasıl hissettiriyor?
İran’da gerçekleşen devrimin başlangıcı, Ortadoğu’nun ataerkil kültürünü kökten değiştireceğini düşünüyorum. O yüzden Türkiye’de ve dünyanın her yerinde bu mücadeleyi gören ve destekleyeni asla unutmayacağız. Destekler özellikle İran’da sahada olan gençlere çok büyük bir motivasyon kaynağı.
- Siz peki burada İranlılara destek için bir şey yapıyor musunuz? Mesela direnişi anlatan resimler yapmak gibi.
Ben her zaman resim yoluyla benim için öncelikli olan meselelerin sesi olmayı çalışıyorum. Bir röportajınızda sizim için “resimlerinin karşılaştığı insanların hikayelerini, hatta yaralarını yansıttığını düşünüyor.” deniliyor.
İran’daki olaylar sanatınıza yansıyor mu?
Tabii ki. Beni etkileyen ve değiştiren her konu muhakkak resmime de yansıyacaktır.
- İran’ın geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?
Şu an öngörmek için biraz erken ama bildiğimiz tek şey hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağıdır.
- İran eski günlerine dönerse siz de dönmeyi düşünüyor musunuz?
Onu da o zaman düşünürüz!