İbrahim Aslan
Bu memleketin gündem yoğunluğu hiç bitmiyor.
Zamlar almış başını gidiyor, dolar uçtukça uçuyor.
Kiralar akıl almaz derecede yükselmiş, fırsatçı olan memleketimin mülk sahipleri pandemi sonrasının sefasını sürerken, öğrenciler en temel insani hak olan barınma sorunu çözülmediği için parklarda yatıyor.
Vatansever polisler! başını sokacakları yeri olmayan öğrencilere, “Evinize gidin” diyor, gidecek yerleri olmayan öğrencilere müdahale ederek barınmaları için karakollara götürüyor…
İşçinin durumu perişan, işsizin durumu zaten içler acısı, çiftçi batakta…
Bu durumu Kırşehir’de Tarım ve Kredi Kooperatifi’ne borcu nedeniyle traktörüne el konulan Şevket Eker isimli çiftçi gayet iyi açıklıyor.
Traktörü taşıyıcıya yüklenip götürülen Eker, “Bir donumuz kaldı bacağımızda satılmadık. İnşallah onu da elimizden alırlar. Kimseye söyleyecek bir sözümüz kalmamış. Jandarma ile avukat ile icra memurları ile… Hiç kimseye gücümüz yetmedi. Tarlada çalışan traktörü bağladılar. Bize bir çözüm yolu bulun çaresiz kaldık” diyor.
Haciz ile çiftçinin tarlada çalışan traktörüne el koydular: Bir donumuz kaldı satılmadıkhttps://t.co/d6HPuHaqT6 pic.twitter.com/EahweJps8A
— +GERÇEK (@artigercek) September 21, 2021
Bunu devlet kademesinde duyan gören var mı? Öyle görünüyor ki yok. Çünkü AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York’a 171 metre yüksekliğinde 20 bin metrekare alan üzerine inşa edilen 36 katlı, ne işe yarayacağını bilmediğim Türk Evi’ni açıyor.
Yani Türkiye’de yoksul Türk’ün evi yokken, öğrenciler ev bulamayıp sokakta yatarken, garibim çiftçi donunun derdine düşmüşken itibardan taviz vermiyor devletin büyükleri. Ak ve pak bir şekilde yürüyorlar zevki sefaya doğru…
Gündem böyle iken benim de kendi derdim var tabi.
Mehmet ile kavga etmişiz çok pis. Sorunlarımız çok fazla bizim. Konuşmuyorum Mehmet’le.
Sorunu çözmek için hep Ahmet’in yanına gidiyorum. Ahmet ile yıllardır konuşuyoruz, Mehmet ile sorunlarımı çözmek için ama bir türlü çözemiyoruz.
Ahmet bazen diyor, “Abi gel Veli’yi aracı yapalım, benim Mehmet ile aram iyi değil belki sorunlarınızı çözeriz.”
Diyorum, “Olmaz. Veli’nin arası Mehmet ile iyi. Zaten Mehmet ile arası iyi olduğu için ona da kılım!”
Ahmet diyor, “Abi Mehmet ile sorunun var. Yıllardır kavga ediyorsunuz. Sorun yaşadığın Mehmet ile sorunları çözmek için konuşmuyorsun, muhatap almıyorsun. Yetmiyor Mehmet’in dikkate alacağı, seninle diyalog kuracağı Veli sorunu çözebilir, onu da Mehmet ile arası iyi diye yok sayıyorsun, muhatap almıyorsun. Peki nasıl çözülecek bu sorun. Sizin kavga bu kafayla hep sürer.”
Ahmet haklı mı derseniz, bence haklı ve doğru söylüyor ama ben bu doğruları bilmeme rağmen ne sorun yaşadığım Mehmet’i muhatap alıyorum ne de ikimizin arasında sorunları çözebilecek Veli’yi sorunun çözümüne dahil ediyorum.
Benimle Mehmet’in kavgası öyle gözüküyor ki bu kafayla ya da bu kafasızlıkla devam edip gidecek.
İşte benim böyle bir kişisel meselem varken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme düşen bir açıklaması üzerinden Kürt sorununda muhatap kim, kiminle görüşürüm, kiminle görüşmem meselesi yine tartışılmaya başlandı.
Neymiş PKK Lideri Öcalan muhatap alınamazmış, neymiş PKK muhatap alınamazmış, kimilerine göre HDP muhatapmış, kimilerine göre HDP de muhatap olamazmış.
Tuhaf bir açıklamalar serisi peş peşe gelmeye başladı.
Yani öyle bir kafasızlık ki, benim Mehmet ile aramdaki duruma benziyor.
Kürt sorununda muhataplık konusunu tartışmak tabiri caizse gelinen bu aşamada artık Kürt sorununu çözmeme tartışmasıdır.
AKP iktidarı döneminde devlet ayan beyan bir şekilde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile de PKK ile de sorunun çözümüne devlet ekseni dışında Üçüncü Yol paradigması ile bakan HDP ile de muhatap oldu.
Kıyamet koptu mu? Hayır.
Devlet dağıldı mı? Hayır.
Devlet bölündü mü? Hayır.
Yapılanlar doğru muydu? Evet.
Peki niyet doğru muydu? Hayır.
Çünkü ‘çözüm’ denilen şey aslında tasfiye etme, bu tarihsel ve ciddi sorunu sandıkta oya tahvil etmekti. Dar iktidar çıkarlarını korumaktan ibaretti. Bu dar mantıkla hareket edildiği, devletin 100 yıllık tekçi mantığı sürdürüldüğü için sonuçta hepimizin bildiği ve gördüğü gibi çözümsüzlük oldu.
Kürt sorununun çözümü için öncelikli olarak asıl aktörlerle de aracı olabilecek aktörlerle de toplumla da görüşmek, müzakere etmek, muhatap olmak, konuşmak ve yüzleşmek zorundasınız.
Kaba ve bildik tabiriyle Amerika kıtasını yeniden keşfetmeye gerek yok. Bir sorunu çözecekseniz, o sorunu muhatabıyla çözeceksiniz. Kolaylaştırıcı aktörler olabilir, aracı aktörler olabilir son kertede sorun asıl muhatabıyla çözülür.
Bu çok açık ve net iken her kim olursa olsun hala büyük ve tarihsel acıları barındıran Kürt sorununda,“şu muhatap ama bu muhatap değil. Şu meşru ama bu gayri meşru, şununla görüşürüm ama bununla görüşmem” tartışması yapıyorsa sorunu çözmemek için manevra yapıyor, kendisine alan açıyor ve Kürtlerin sorunlarını kendi bencil ve geçici iktidar çıkarları için kullanıyordur.
Bunun üstüne muhataplık tartışması yapanlara söyleyecek sözün olduğunu düşünmüyor.
Bir de bu sorun etrafında HDP veya Kürt siyasal hareketi üzerinden dönen başka bir tartışma da var.
Yok Sezai Temelli’ye, Selahattin Demirtaş’tan yanıt, yok Mithat Sancar’dan yanıt gibi başlıklar, paylaşımlar, değerlendirmeler…
Yıllardır yapılan basit psikolojik savaş yöntemlerine hizmet eden boş başlık ve değerlendirmeler olarak duruyor.
İnsanların bir konu üzerinde farklı fikirleri ve değerlendirmeleri olabilir aynı partide olsalar dahi. Bu gayet demokratik ve normal bir durumdur. Olması gerekendir de aynı zamanda.
Farklı fikirler, farklı bakış açıları bir partiyi daraltmaz tam aksine daha geniş bir bakış açısı kazandırır ve güçlendirir.
Zaten HDP de tam da böyle bir partidir. AKP gibi Erdoğan’dan, MHP gibi Bahçeli’den ibaret bir parti değildir. Gücü ve farklılığı da buradan gelmektedir.
Kürt siyasal hareketine karşı yıllarca, “Şahinler-Güvenciler”, “Yok şu şunu tasfiye ediyor, bu böyle yaptı”, “Yok birbirine girdiler, bu kez bittiler”…
Sonuç: Kürt sorunu tüm çıplaklığıyla ortada duruyor ve Kürt siyasal hareketi büyüyerek yoluna devam ediyor.
Kürt sorununun muhatapları açık bir şekilde ortada duruyor ve bu sorunu samimiyetle, geçmişle yüzleşerek çözecek devletin aktörlerini bekliyor.