ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Ortadoğu ve Afrika Direktörü Brett McGurk, dün Irak’a giderek Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani ile görüştü.

Brett McGurk bu sabah saatlerinde ise Irak Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani tarafından Erbil’de karşılandı.

İkilinin yaptığı görüşmede; Irak’taki son siyasi gelişmelerin, Amerika’nın Irak ve Irak Federe Kurdistan Bölgesi ile ilişkilerinin ve Bağdat- Erbil ilişkilerinin görüşüldüğü belirtildi.

Görüşmede ayrıca taraflar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve peşmerge güçlerinin birleşmesi konularının görüşüldüğü öğrenildi.

Brett McGurk’ün, daha sonra KDP lideri Mesut Barzani ile Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki seçimleri, peşmerge güçlerinin birleştirilmesi ve Bölge ile Bağdat arasındaki ilişki konularını görüştüğü bildirildi.

Mesut ve Neçirvan Barzani ile yapılan görüşmelerin ardından Brett McGurk, şu sıralar YNK’nin Erbil’deki Politbüro’sunda YNK lideri Bafil Talabani ile bir araya geldi.

YNK medyasına göre ikili görüşmede reform, İran’a dolar gönderilmesi ve Bölge ile Bağdat arasındaki ilişki gündeme geldi.

ABD heyetinde Brett McGurk’ün yanı sıra ABD Başkanı’nın Küresel Altyapı ve Enerji Güvenliği Özel Koordinatörü Amos Hochstein, ABD’nin Irak Büyükelçisi Alina Romanowski ve bir dizi Dışişleri Bakanlığı danışmanı yer aldı.

DIŞ HABERLER

The post ABD’li yetkili Brett McGurk YNK ve KDP ile görüştü first appeared on Gazete Karınca.

Nepal’de 68 yolcuyla 4 mürettebatı taşıyan ve 15 Ocak’ta düşen yolcu uçağında hayatını kaybedenlerin sayısı 70’e yükseldi.

Başkent Katmandu’dan Pokhara’ya gitmek üzere havalanan Yeti Hava Yollarına ait “ATR 72” tipi yolcu uçağının düştüğü Seti Nehri Vadisi yakınında arama çalışmaları sürüyor.

Çalışmalarda, 2 kişinin daha cansız bedenine ulaşılmasıyla kazada hayatını kaybedenlerin sayısı 70’e çıktı.

Yetkililer, kimlik tespiti yapılan cesetlerin ailelerine teslim edilmeye başlandığını ancak kimlikleri henüz belirlenemeyen ve yabancı uyrukluların cesetlerinin Katmandu’ya gönderildiğini açıkladı.

Bu arada, kayıp 2 kişiyi arama çalışmaları devam ediyor.

‘Son 30 yılın en ölümcül kazası’

Nepalli yetkililer, uçağın dün bulunan kara kutusunun Fransa’ya gönderileceğini ve burada yapılan inceleme sonucunda düşüş nedeninin belirlenebileceğini açıkladı.

Havacılık uzmanları uçağın alçak irtifada kontrolden çıktığını iddia ederken, ülkede “son 30 yılın en ölümcül kazası” olarak kayda geçen olayın kesin nedeni henüz belirlenemedi.

Uçuş Güvenliği Vakfı’nın verilerine göre Nepal’de, 1946’dan bu yana 42 ölümcül uçak kazası meydana geldi.

Yeti Hava Yollarına ait “ATR 72” tipi yolcu uçağı 15 Ocak’ta Seti Nehri Vadisi yakınında düşmüş, Nepal Sivil Havacılık Teşkilatı, uçakta 5 Hindistan, 4 Rusya ve 2 Güney Kore vatandaşının yanı sıra İrlanda, Avustralya, Arjantin ve Fransa vatandaşlarının olduğunu açıklamıştı.

Başbakan Pushpa Kamal Dahal,ülkede 1 günlük ulusal yas ilan etmişti.

Everest de dahil olmak üzere dünyanın en yüksek 14 dağından sekizine ev sahipliği yapan Nepal’de, 2000 yılından bu yana yaklaşık 350 kişi uçak veya helikopter kazalarında öldü.

Avrupa Birliği (AB), güvenlik endişelerini öne sürerek 2013’ten bu yana Nepal Havayolları’na ait uçakları hava sahasına sokmuyor.

DIŞ HABERLER

The post Nepal’de 70 kişinin cesedi bulundu, kayıp 2 kişi aranıyor first appeared on Gazete Karınca.

Stockholm savcısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kuklasının ayaklarından asılmış bir şekilde köprüden sallandırılmasının “suç teşkil etmediğini” ve bu nedenle ön soruşturma başlatmaya gerek görmediğini duyurdu.

İsveç’te yayımlanan Aftonbladet gazetesinin haberine göre savcı Lucas Eriksson, Türkiye ile İsveç arasında diplomatik krize yol açan kukla eylemi ile ilgili olarak soruşturma başlatmama kararı aldı.

Geçen hafta başkent Stockholm’de yapılan eylemin, İsveç yasaları uyarınca bir suç kapsamına girmediğini söyleyen savcı, bu nedenle de eylemin cezalandırılamayacağı sonucuna vardığını duyurdu.

Suç duyurusunun hakaret ve aşağılama kapsamında yapıldığına dikkat çeken Eriksson, kendisinin ise eylemin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği görüşünde olduğunu kaydetti.

Savcı, yeniden inceleme talep edilebileceğini ve bir başsavcının konuyu inceleyebileceğini söyledi.

Ankara’dan tepki

Ankara’nın da tepkisi gecikmedi. AKP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında açıklama yapan parti sözcüsü Ömer Çelik, “Böylesine çirkin eylem ifade hürriyeti olarak kabul edilemez” dedi.

Türkiye cezalandırılmalarını talep etmişti

Geçen hafta Stockholm’de düzenlenen gösteride Erdoğan’ın kuklasının ayaklarından asılmış bir şekilde köprüden sallandırılması ve bu görüntülerin sosyal medyada paylaşılması, Ankara’nın sert tepkisine yol açmıştı.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, kınadığı eylemi İsveç’in NATO üyeliğini hedef alan “bir sabotaj” olarak nitelendirmiş, Dışişleri Bakanı Tobias Billström ise “Seçilmiş bir cumhurbaşkanının belediye binasının dışında idam edilmiş tasviri, elimdir” açıklamasını yapmıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hafta sonunda Muğla’da düzenlenen bir programda, “PKK provokasyonuna karşı eğer bir el koymazlarsa İsveç’le münasebetlerimiz çok daha gerilebilir” demişti.

Öncesinde ise Türkiye, İsveç makamlarına tepkisini iletmiş, bu eylemin sorumlularının cezalandırılmasını istemişti.

AKP’li bakanlar ve üst düzey Cumhurbaşkanlığı yetkilileri de, eylemi önlemediği gerekçesiyle İsveç hükümeti ve güvenlik makamlarına sert tepki göstermiş, İsveç’in NATO üyeliği için Türkiye’nin onayını alması, bunun için de terör örgütlerine karşı adım atması gerektiğine işaret etmişlerdi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye’nin, İsveç’in NATO üyeliğini mevcut haliyle onaylayacak bir konumda olmadığını duyurmuştu.

DIŞ HABERLER

The post İsveçli savcı: ‘Erdoğan kuklası’ asmak suç teşkil etmiyor first appeared on Gazete Karınca.

Federal ve bölge istinaf mahkemelerinde, Türkiye’ye ait kamu kuruluşu olduğu için Egemen Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’na (FSIA) göre ABD’de bir ceza mahkemesinde yargılanamayacağını iddia eden Halkbank’la ilgili temyiz başvurusu duruşması, bugün ABD’nin başkenti Washington’da Anayasa Mahkemesi’nde yapılacak.

VOA’nın haberine göre Halkbank ve ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı başsavcılık bürosu şimdiye kadar yazılı yöntemle mahkemeye sundukları savunma ve iddialarını bugün yapılacak duruşmada sözlü olarak mahkeme heyetine anlatacak.

Halkbank’tan duruşma öncesinde savunma

Halkbank’ın savunma avukatları ve savcılık en fazla 30 dakikada iddia ve savunmalarını sunduktan sonra, mahkeme heyetinin sorularını da yanıtlayacak.

Kararın ne zaman açıklanacağı konusunda ise yetki tamamen Anayasa Mahkemesi’ne bağlı. Bazı hukukçular gerekçeli kararın birkaç ay içinde açıklanabileceğini belirtse de bazı hukukçulara göre açıklama 2023 yılı sonuna sarkabilir.

‘Yasalarda engel olmasa da kararın bugün açıklanması zor’

Rıza Sarraf davasında yargılanan eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla’nın savunma ekibinde yer alması için Halkbank tarafından Türkiye’den ABD’ye gönderilen Avukat Halil Uzun, federal, temyiz ve yüksek mahkeme sürecini en yakından izleyen hukukçulardan biri.

VOA Türkçe’ye dava süreciyle ilgili görüşlerini aktaran Avukat Uzun, Halkbank davasında alınacak kararın, bugün yapılacak duruşma sonrasında hemen açıklanmasının, “yasal bir engel olmasa da oldukça zor bir ihtimal” olduğunu söyledi.

Avukat Uzun, Halkbank davasındaki karar ve oylama süreci ile ilgili, şunları anlattı:

Anayasa Mahkemesi’nin usullerine göre, tüm yargıçların davayla ilgili görüşlerini belirtme ve olabilecek sorularını veya endişelerini dile getirme hakları bulunuyor. Bu yüzden kendi aralarında ‘konferans’ olarak bilinen bir müzakere yapmaları gerekiyor.

Halkbank duruşmasından sonra belirlenen müzakere takvimine göre en erken Cuma günü toplanabilirler. Yargıçlar, baş yargıçtan başlayarak azalan kıdem sırasına göre söz alırlar ve ardından, aynı düzenle oylama yaparlar. Oyların sayılması sonrasında, kıdemli yargıç çoğunluk görüşünü yazması için birini görevlendirir. Yargıçların biri, davanın farklı bir sonuca ulaşması gerektiğine inanıyorsa, o gruptaki en kıdemli yargıç, muhalefet şerhi yazması için birini görevlendirir. Herhangi bir yargıç da kendisine ait ayrı bir muhalefet şerhi koyabilir. Atanan yargıçlar, kararlarını ve gerekçelerini özetleyen görüşler hazırlar ve dağıtır.

Bir kararı kesinleştirmek için gereken sürenin, yargıçların ne kadar bölünmüş olduğuna, görüşü hangi yargıcın yazdığına ve mahkemenin programı dahil çeşitli faktörlere bağlı olduğunu söyleyen Halil Uzun, şöyle konuştu:

Kararın halka açıklanmasından önce yargıçların çoğunluğunun bu kararı imzalaması gerekmektedir. Hiçbir karar, açık yargılamada verilmedikçe veya en azından halka açıklanmadıkça, ABD Anayasa Mahkemesi’nin resmi görüşü olarak kabul edilmez. Tüm davalar genellikle mahkemenin Haziran sonu veya Temmuz başında yaz tatiline girmesiyle karara bağlanır. Bunun dışında, kararların tam olarak ne zaman verilmesi gerektiğine dair herhangi bir kural yoktur ancak oybirliğiyle alınan kararlar, oyçokluğu ile alınan kararlara göre daha erken ortaya çıkma eğilimindedir.

Avukat Uzun, Halkbank’ın Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolunun açılmasındaki en önemli nedenin şimdiye kadar yasayla ilgili farklı temyiz mahkemelerinde alınan farklı kararlar için bir emsal oluşmasını sağlamak olduğunu da belirtti.

Halkbank, New York’taki federal mahkeme ve istinaf mahkemesi sürecinden sonra aleyhine çıkan kararlar sonrasında son seçeneği olan Anayasa Mahkemesi’ne temyiz hakkını kullanmak için müracaata bulundu. Talebi değerlendiren İkinci Bölge Temyiz Mahkemesi, Halkbank’ın ABD Anayasa Mahkemesi’ne başvurusunu kabul etti. Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu kabul etmesinin en büyük nedeni, Egemen Yabancı Devletler Yasası’nın, ceza yargılamalarında uygulanıp uygulanmayacağı konusunda farklı istinaf mahkemelerinin farklı yönde karar vermesidir. Anayasa Mahkemesi’nin Halkbank’ın davasında vereceği karar, ABD’de Egemen Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’nda şimdiye kadar alınan kararlar için bir içtihadı birleştirme kararı niteliği oluşturacak.

Dava süreci nasıl işleyecek?

Yapılan binlerce başvuru arasından bir takvim yılında sadece 60 ila 80 arasında başvuruyu kabul edip planlamasına alan ABD’nin en yüksek mahkemesinde, bir davayla ilgili yargı süreci şöyle işliyor:

• ABD Anayasa Mahkemesi, dava başvurularını titizlikle değerlendirip inceledikten sonra takvimine alıp almayacağının kararını veriyor. Yüksek mahkeme heyeti, bunun için önce kendi aralarından bir yargıcı, başvuruyu değerlendirmesi için görevlendiriyor.
• Bu yargıcın değerlendirmesini kurula sunmasından sonra mahkeme heyetinde çoğunluk sağlanırsa, başvurunun kabul edilerek takvime alınacağı açıklanıyor.
• Mahkeme, kabul ettiği davalarda önce savunmanın yazılı başvurusunu inceliyor; ardından davayla ilgili savcılığın görüşünü istiyor. Dava sürecinde karşılıklı bir yazılı süreç işliyor.
• Anayasa Mahkemesi, yazılı iddia ve savunmalar devam ederken takvimine göre belirlediği bir günde, kendi aralarında toplanarak dava sürecindeki gelinen son aşamayı değerlendiriyor. Gerekirse taraflardan yeni dilekçeler, ya da alt mahkemelerden belge, bilgi, delil, gizlilik kaydı olan belgeleri talep ediyor.
• Kabul edilen başvurularla ilgili belirlenen takvime göre yapılan duruşmada taraflar dinleniyor. Mahkeme heyeti duruşma sonrasında bazı davalarda yetkilerine dayanarak kararlarını açıklayabiliyor.
• Anayasa Mahkemesi’nde bir davayla ilgili yapılan duruşma sonrasında, mahkeme heyeti müzakere aşamasına geçiyor. Yargıçlar, davayı fiilen karara bağlamak için ‘konferans’ olarak bilinen karar toplantısını yapıyor.
• Anayasa Mahkemesi’nin usullerine göre bu toplantı haftada iki kez, çarşamba ve cuma öğleden sonraları yapılıyor.
• Yetkileri fazlasıyla kapsamlı olan yüksek mahkeme, bazı davalarda duruşma sürecinin de sonrasında taraflardan karşılıklı yazılı dilekçeler talep ederek bir süre sonra gerekçeli kararını açıklayabiliyor. Çok nadir olsa da savcılık ve savunma yeniden bir duruşmaya davet ediliyor.
• Tüm prosedür tamamlandıktan sonra Anayasa Mahkemesi kararını gerekçeli olarak açıklıyor. Anayasa Mahkemesi, bir davayla ilgili gerekçeli kararını o takvim yılı içinde yayımlıyor.

DIŞ HABERLER

The post ABD Anayasa Mahkemesi Halkbank davasını görüşecek: Karar emsal olabilir first appeared on Gazete Karınca.

Almanya, Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği aracılığıyla AKP Milletvekili Mustafa Açıkgöz’ün Neuss kentindeki konuşmasına sert tepki gösterdi.

Almanya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi’nin Dışişleri’ne çağırıldığını ve Neuss kentindekine benzer etkinliklerin tekrarlanmaması için Ankara’nın uyarıldığını duyurdu.

Dışişleri Bakanlığı’nın Twitter paylaşımında, “Almanya’da, kışkırtma ve nefret söylemlerine yer yok” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada ayrıca Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği’ne, Türkiye’den siyasetçilerin Almanya’da ancak Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan izin alınması kaydıyla seçim etkinliği düzenleyebileceğinin hatırlatıldığına işaret edildi ve bunun “yanlış anlaşılmaya mahal verilmeyecek şekilde” aktarıldığı da vurgulandı.

Açıklamada, “Türk temsilciler oyun kurallarına uymadıkları takdirde, bunun sonuçlarını değerlendirmek zorundayız” denildi.

AKP’li Açıkgöz ne dedi?

AKP Nevşehir Milletvekili Mustafa Açıkgöz, MHP’nin Almanya’daki yapılanması olan Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun Neuss kenti şubesinde 13 Ocak’ta bir konuşma yaptı.

Açıkgöz, bu konuşmasında PKK ve Gülen Cemaati mensuplarını “yok edeceklerini” söyledi.

AKP’li Açıkgöz’ün, ”Onlara Türkiye’de yaşam hakkı tanımadığımız gibi Almanya’da da tanımayacağız. Dünyanın neresine kaçarlarsa kaçsınlar PKK denen terör örgütünü, FETÖ denen terör örgütünü bitireceğiz” şeklindeki ifadeleri Almanya’da geniş yankı buldu.

Karınca, DW Türkçe, BBC Türkçe

The post Almanya’dan AKP’ye tepki: Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Dışişleri’ne çağrıldı first appeared on Gazete Karınca.

Arapça yayın yapan El Arab gazetesi Suriye’deki gelişmeleri ele aldı. Gazetede yer alan yazıda şunlar ifade edildi:

İran’ın Suriye’ye ucuz petrol gönderimini durdurma kararı, Suriye’nin BAE ve Türkiye ile yakınlaşma çabasını reddetme olarak değerlendirildi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, ülkesinin Türkiye ile ilişkilerinin normalleşebilmesi için Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesini şart koşmasına rağmen İran böyle bir adım atarak, Türkiye ile yakınlaşmaya karşı olduğunu gösterdi.

İsrail’in İran güçleri veya silahlarının bulunduğu Suriye üslerine saldırılarının artmasının ardından Suriye, kendisini İran ile İsrail arasında Suriye’deki iç savaşla hiçbir ilgisi olmayan bir vekalet savaşının içinde buldu.

Ancak bu savaş İran’ın İsrail nükleer tesislerine saldırmasını engelleme mekanizmasının bir parçasıdır.

İran Dışişleri Bakanı Hisên Emir Ebdullahiyan Suriye’ye gönderilen petrolün fiyatını yeniden belirleme kararı aldıklarını açıkladı. İran bu şekilde Şam hükümeti ile derin ilişkilerini göstermek ve Şam ve Ankara’nın yaklaşımını memnuniyetle karşıladığını belirtmek istiyor, ancak Suriye’nin kuzeyindeki savaşta Tahran Esad’ı desteklerken Türkiye’nin muhalefeti desteklediğine de işaret ediyor.

Emir Ebdullahiyan, Cuma günü Lübnan’ın başkenti Beyrut’a yaptığı ziyarette, “Suriye ile Türkiye arasındaki diyalogdan memnunuz ve bunun her iki ülkeye de olumlu etki edeceğini görüyoruz” dedi.

Bu karar, Tahran’ın bir ay önce Suriye’ye “Şam’ın enerji krizini aşmasına yardımcı olmak” amacıyla aldığı karardan geri çekilmesine işaret ediyor.

Suriye medyası, İran başkanı Îbrahîm Reîsî’nin, petrol ihracatının ayda iki milyon varilden üç milyon varile çıkacağını belirttiğini yazdı.

İran hükümetinin Şam hükümetine petrol sevkiyatını kısıtlama kararı, iç ekonomik durumun zorlaştığı ve rejime karşı gösterilerin aylardır devam ettiği bir dönemde alındı.

İran’dan Suriye’ye ihraç edilen petrole rekor zam

Bu arada  doğalgaz konusunda ciddi bir kriz yaşadığı belirtilen İran’ın Suriye’ye ihraç edilen petrol fiyatlarına rekor oranda zam yaptığı öğrenildi.

Wall Street Journal’ın (WSJ) haberine göre, İranlı yetkililer Suriye’ye ek petrol sevkiyatları için artık daha fazla ödeme yapmak zorunda olduğunu bildirdi. Bu da fiyatı, varil başına 70 doların üzerine çıkan piyasa fiyatının iki katına çıkaracak.

Şarku’l Avsat’ın WSJ’ten aktardığı habere göre, İran’ın ödemesi ertelenmiş yeni teslimatları reddettiği ve Suriye’den yeni petrol arzı için peşin ödeme yapmasını istediği bilgisi yer aldı.

Öte yandan Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Türkiye’ye Gürbulak-Ağrı giriş noktasından sağlanan doğal gazın, İran iletim şebekesinden kaynaklı bir arıza nedeniyle 1 Ocak’tan itibaren yüzde 70 azaldığını bildirmişti.

DIŞ HABERLER

The post ‘İran, Suriye’nin BAE ve Türkiye ile yakınlaşmasını reddetti’ first appeared on Gazete Karınca.

Van Barosu İnsan Hakları Merkezi öncülüğünde, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İran’da Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesiyle başlayan eylemlerde, protestocuların idam edilmesi kararlarına karşı İran sınırına giderek basın açıklaması yaptı.

Saray ilçesinde bulunan Kapıköy Sınır kapısında yapılan açıklamada, “İran İslam Cumhuriyetine sesleniyoruz yargısız infazlara son verin idam cezalarını derhal durdurun” pankartı açıldı.

Açıklamada basın metnini, avukat Jîyan Özkaplan okudu.

4 hak savunucusu idam edildi

İran’da eylemlerin sürdüğünü hatırlatan Özkaplan, şuana kadar 4 hak savunucusunun idam edildiğini, en az 26 kişinin de idamla yargılandığı ve 11 kişi hakkında idam cezası verildiğini hatırlattı.

İdam gerekçelerinin, “Allah’ın yeryüzündeki düşmanı olmak, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak ve devlete savaş açmak” şeklinde gerekçelendirildiğine dikkat çeken Özkaplan, şöyle devam etti:

Yaratılan düzmece gerekçe ve rejim güçlerinin sınırsız yetkileri bir araya gelince muhalif protesto eyleminde yer alan bütün hak savunucuları idam cezasıyla yargılanmaya başladı. Hak savunucuları arasında korku ve panik yaymak için idam cezaları sıklaştırıldı ve akabinde hızlıca cezalar infaz edilmeye başlandı.

BM’nin sessiz tavrına eleştiri

Özkaplan, İran rejiminin keyfi uygulamalarına Birleşmiş Milletler’in (BM) sessiz kalmasının kabul edilemez olduğunu söyledi. İran yönetimine seslenen Özkaplan, şu çağrıyı yaptı:

Halk ayaklanmasını vahşice bastırmak için idam cezasını kullanan İran yönetimine sesleniyoruz; Bu faşizan tavırlarınızdan vazgeçin. İdam infazlarının derhal durdurması ve verilen idam kararlarının kaldırması çağrısında bulunuyoruz. Bir çağrımız da uluslararası kamuoyuna, İran devletinin kendiliğinden hukuka dönmeyeceği bilinmelidir. Bu anlamda uluslararası kamuoyundan İran devletine baskı yapılmasını ve İran faşizmine direnen halka desteğin arttırılmasını istiyoruz.

İran’da idam kararları: Yargılananlara savunma için 15 dakika süre veriliyor

Bu arada Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından gözaltındayken ölümü sonrası başlayan protesto gösterilerine katılanlar idam cezası tehdidiyle karşı karşıya.

İran İnsan Hakları Eylemcileri Haber Ajansı’na (HRANA) göre, şimdiye kadar 22 kişi eylemlerle bağlantılı olarak idam cezasına çarptırıldı, dört kişinin cezası infaz edildi.

Son olarak 7 Ocak’ta 22 yaşındaki karate şampiyonu Muhammed Mehdi Karami, idam edildi.

BBC Farsça Servisi’nin edindiği bilgiye göre, Muhammed’e kendisini savunmak için 15 dakikadan az süre verildi.

BBC’nin haberine göre gözaltına alındıktan 65 gün sonra idam edilen Muhammed’in idam cezasına çarptırılması, İran’da otoritelerin protestocuları caydırmak için mahkemeleri nasıl kullandığını da net olarak gösterdi.

Son olarak İngiltere için casusluk yapmakla suçlanan eski savunma bakan yardımcısı Ali Rıza Akbari’nin idam edilmesi, dünya genelinden tepki topladı ve birçok ülke tarafından kınandı.

“Casusluk” suçlaması ve protesto eylemleri arasında bir ilişki olmasa da, Akbari’nin hücre cezasına çarptırılması ve zor yoluyla “suçunu itiraf etmesi”, diğer eylemcilerin yaşadıklarına benzetildi.

İdam edilen 22 yaşındaki Muhammed Mehdi, Tahran yakınlarındaki Kerec’de, paramiliter Besiç güçlerinin üyesi olan bir güvenlik görevlisinin öldürülmesiyle bağlantılı olarak yakalanmıştı.

Söz konusu olayla ilgili suçlanan 16 kişiden birisiydi. Tüm şüpheliler 3 gün boyunca Kerec’deki mahkemede yargılandı.

İran’da yargılananlar bir avukatla temsil ediliyor ancak bunun gibi vakalarda ve casusluk suçlamalarında, bu temsil genelde “bağımsız” olmuyor. Mahkeme, yargı otoritelerinin onayladığı listeden bir avukatı davaya atadı.

Gazetecilerin ve ailelerin mahkemeyi izlemesine ise izin verilmedi. Mahkemede neler yaşandığına dair tek görüntü, yetkililerin düzenleyerek yayınladığı bir video oldu.

Baba Maşaallah Karami, İran gazetesi Etemad’a konuştu.

Babası, Muhammed’in idam cezasına çarptırıldığı gün, gözyaşları içerisinde kendisini aradığını aktardı. Muhammed telefonda şunları söyledi:

Baba, cezamızı açıkladılar. Benimki idam. Anneme bir şey söyleme.

Babası, Muhammed’in masum olduğuna inandığını söyledi.

Ardından sosyal medyada “1500 tasvir” (1500 resim) adlı anonim bir hesap, Muhammed Mehdi’nin işkenceye uğradığına ilişkin bilgiler paylaştı.

Hesapta, Muhammed’in bir görüşmede ailesine, gardiyanlar tarafından dövüldüğünü ve bayıltıldığını söylediği aktarıldı.

Muhammed’in öldüğünü sanan gardiyanlar onu uzak bir bölgeye bıraktı ancak sonradan halen hayatta olduğu fark edildi.

Muhammed, güvenlik görevlilerinin kendisini tecavüzle tehdit ettiğini ve “her gün genital bölgelerine dokunduklarını” da açıkladı.

Yargı süreci nasıl işliyor?

İran’da mahkemelerden birinin verdiği idam cezası, Temyiz Mahkemesi’ne gönderiliyor. Üst mahkeme kararı onaylasa bile buna itiraz edilebiliyor.

Muhammed’in babası, verdiği röportajda, devletin atadığı avukata birkaç kez ulaşmaya çalıştığını ancak yanıt alamadığını söyledi.

Aile daha sonra İran’ın önde gelen insan hakları avukatlarından Muhammed Hüseyin Aghasi ile temasa geçti.

Aghasi, “Muhammed beni cezaevinden üç kez aradı ve onu savunmamı istedi. Ailesi de aynı talepte bulundu” dedi.

Avukat, yerel mahkemeye ve ardından üst mahkemeye başvurdu ancak yer aşamada, başvuruları yok sayıldı ya da reddedildi.

İranlı yetkililer, bu yargılamaların protestocuları caydırma amacı taşıdığını defalarca dile getirdiler.

Savunmasız bırakılanlar 

Kerec’de idam edilen Muhammed Hüseyni de benzer bir yargı sürecinden geçti.

Ailesi hayatta olmadığı için sosyal medyadaki kampanyalarda “Hepimiz Muhammed’in ailesiyiz” sloganı kullanıldı.

Öte yandan Muhammed Hüseyni, bağımsız bir avukatla savunma yapmayı başardı.

Avukat Ali Şerifzade Ardakani, onu cezaevinde ziyaret etti ve ardından şu Tweet’i attı:

Ziyaret boyunca ağladı. İşkenceyi anlattı, elleri bağlı şekilde dövüldüğünü, gözlerinin bağlandığını, kafasına tekme atıldığını, bilincini kaybettiğini söyledi.

Avukat Ardakani, “Suçu işlediğine dönük itiraflar işkence altında elde edildi ve yasal geçerliliği yoktur” dedi.

Temyiz Mahkemesi’ne itiraz eden avukat, mahkemeye 7 Ocak’ta çağrıldı.

Ancak yola çıktığı sırada, Muhammed Hüseyni’nin asılarak idam edildiğini öğrendi.

Ardından avukat da gözaltına alındı ancak kefaletle serbest bırakıldı.

İnsan hakları örgütleri, ‘zor yoluyla alınmış itiraflara’ ve söz konusu duruşmalara tepki gösteriyor.

BBC Farsça, devletin atadığı avukatların çoğu zaman ‘sorgu yargıcı’ gibi davrandığı, zanlıları savunmadığı bilgisini aldı.

HRANA: 522 kişi öldürüldü 

ABD merkezli İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı (HRANA) dördüncü ayına giren gösterilere ilişkin verileri sosyal medya hesabı üzerinden paylaştı.

HRANA’ya göre 4 ay boyunca 144 üniversite, 164 kent, kasaba ve yerleşim yerinde bin 255 protesto gerçekleşti.

Ajans’a göre gösterilerde 70’i 18 yaşın altında 68’i güvenlik görevlisi toplam 522 kişi hayatını kaybetti.

HRANA’nın verilerine göre, protestolarda yaklaşık 168’i çocuk, 713’ü öğrenci toplamda 19 bin 400 kişi tutuklanırken tutuklanan kişilerden 721’ine ceza kesilirken 110’unun ise İran’daki yasalara göre idama varan cezalar öngördüğü ifade edildi.

HABER MERKEZİ

The post İran’da protestolar 4. ayını geride bıraktı | Sınırda İran’a çağrı: İdamları durdurun first appeared on Gazete Karınca.

Afganistan’da Taliban’ın kadınların yaşamlarını kısıtlamaya yönelik uygulamaları yoğun tepkilere neden oluyor.

Taliban, en son kız öğrencilere üniversiteyi yasakladığı için halihazırda uluslararası alanda da sert eleştirilmişti.

Ağustos 2021’de yönetimi ele geçirdikten kısa süre sonra, Taliban’ın İyiliği Emredip Kötülüklerden Sakındırma Bakanlığı, tüm mankenlerin vitrinlerden kaldırılması ya da kafalarının koparılması talimatını verdi.

Bakanlık bu uygulamayı, mankenlerin ‘put’ gibi göründükleri gerekçesiyle yapıldığını belirtiyor.

Afganistan’ın başkenti Kabil’de düğün kıyafetleri satan bir mağazadaki mankenlerin yüzleri çeşitli şekillerde kapatılmış durumda.

Zira Taliban, esnafı buna mecbur ediyor.

Uygulama aynı zamanda Taliban’ın kadınları toplumdan soyutlama çabalarının bir parçası olarak da görülüyor.

Esnafın bir kısmı bu uygulamayı kabul etmiyor 

Giysi satıcılarının bazıları bu talimata uyarken bir kısmı ise kabul etmiyor.

Kıyafetlerini düzgün bir şekilde sergileyemeyeceklerinden ya da pahalı mankenlere zarar vermek zorunda kalacaklarından şikayetçiler.

Taliban bunun üzerine dükkan sahiplerinin mankenlerin başlarını örtmelerine izin verdi.

Dükkan sahipleri Taliban’a itaat etmekle müşteri çekmeye çalışmak arasında denge kurmak zorunda.

Bu durum özellikle kadın kıyafetleri satan Meryem Lisesi Caddesi’nde göze çarpıyor.

Mağaza vitrinleri ve showroomlar, renk ve dekorasyonla parıldayan gece elbiseleri ve elbiselerin içindeki cansız mankenlerle dolu. Hepsine de çeşitli şekillerde baş örtüleri takmış.

Örneğin bir dükkanda mankenlerin başları, üzerlerindeki geleneksel elbiselerle aynı malzemeden yapılan özel çuvallarla örtülü.

Deniz kabuğuyla bezenmiş mor elbise giyen bir mankenin başında ise yine kıyafetine uygun mor bir başlık bulunuyor.

Altın işlemeli kırmızı elbiseli bir diğeri, yine başındaki altın taçla kırmızı kadifeden bir maske içinde ahenkli hale getirilmiş.

Dükkan sahibi Beşir, AP’ye yaptığı açıklamada “Mankenlerin başlarını plastik çirkin şeylerle kaplayamam çünkü bu vitrini ve dükkanı çirkin gösterir” diyor.

Beşir, satışlarının eskisinin yarısı kadar olduğunu söylüyor:

Düğün, abiye ve geleneksel kıyafetler satın almak artık insanlar için öncelik değil. İnsanlar daha ziyade karnını doyurmayı yiyecek bulmayı ve hayatta kalmayı düşünüyor.

Bir başka dükkan sahibi Hakim de mankenlerinin başına alüminyum folyo geçirmiş. Bunun ürünlerine ayrı bir parlaklık kattığını düşünüyor:

Tehdit ve yasakları fırsata çevirdim. Mankenlerin eskisinden daha da çekici olması için bunu yaptım.

Bir başka mağazada ise kolsuz elbiseler giyen mankenlerin tamamının başına siyah plastik çuvallar geçirilmiş. Dükkan sahibi daha fazlasına maddi olarak gücünün yetmeyeceğini söylüyor.

Aziz isimli bir başka dükkan sahibi ise ahlak polisinin mankenlerin başlarının kesildiğinden ya da örtüldüğünden emin olmak için düzenli olarak dükkan ve alışveriş merkezlerinde devriye gezdiğini belirtiyor.

‘Mankenler de esir alınmış durumda’

Bu arada Meryem Lisesi Caddesi’nde alışveriş yapan ve adının Rahime olduğunu söyleyen bir kadın, başları çeşitli şekillerde kapatılan mankenlere bakıp hissiyatını şu sözlerle dile getiriyor:

Onları gördüğümde, bu mankenlerin de hapsedildiğini hissediyorum ve içimi bir korku kaplıyor. Bu vitrinlerin arkasında kendimi, tüm haklarından mahrum bırakılmış bir Afgan kadını görüyormuşum gibi hissediyorum.

Taliban, iktidarı ele geçirdikten sonra 1990’lardaki ilk iktidarları döneminde olduğu gibi topluma aynı sert kuralları dayatmayacağı güvencesini vermişti.

Ancak aradan geçen 1,5 yılda özellikle kadınlar üzerindeki baskı arttı.

Kadınların ve kız çocuklarının altıncı sınıftan sonra okula gitmeleri yasaklanırken, dışarıdayken yüzlerini örtmeleri talimatı verildi.

Kaynak: Euronews

HABER MERKEZİ

The post Afganistan’da giyim mağazalarında cansız mankenlerin kafalarına poşet geçirildi   first appeared on Gazete Karınca.

DW Türkçe’de yer alan habere göre, yılbaşında sosyal medyada paylaştığı videoyla eleştirilerin odağında yer alan Almanya Savunma Bakanı Lambrecht, istifa ettiğini duyurdu.

“Medyanın, aylardan bu yana şahsıma odaklanması, Alman ordusu ile ilgili nesnel habercilik ve tartışmaların önüne geçiyor” diyen Lambrecht, “Bu sebepten dolayı görevimi devretmeye karar verdim” ifadesini kullandı.

Lambrecht, yılbaşında paylaştığı mesajda, arkadan havai fişek sesleri gelirken Ukrayna’daki savaştan bahsetmişti.

Muhalefet partisi Hristiyan Demokratik Birliği (CDU) üyeleri, Lambrecht’in duyarsız olduğu eleştirisinde bulunmuş, istifasını talep etmişti.

Lambrecht, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un merkez sol Sosyal Demokratik Parti (SPD) üyesiydi. Eleştiriler üzerine Scholz, Lambrecht’e güven duyduğunu söylemişti.

Bakan Lambrecht, uluslararası kamuoyu tarafından da, Ukrayna’ya silah yardımları konusundaki çekimserliği nedeniyle eleştirilmişti.

Savaş başlamadan kısa süre önce, 2022’nin Ocak ayında Rus tehdidi doruk noktasına çıkmışken, Ukrayna’ya 5 bin kask gönderileceğini dile getirmesi büyük yankı uyandırmış, Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki bunun ancak bir “şaka” olabileceğini ifade etmişti.

Lambrecht’in Almanya içinde eleştirilerin hedefi olduğu bir başka olay da geçen yıl ilkbaharda yaşandı.

Sylt Adası’nda 21 yaşındaki oğlu ile tatil yapan Bakan, buradan Schleswig-Holstein eyaletindeki bir askeri birliği ziyarete giderken, orduya ait helikoptere oğlu da binmiş ve oğlu bu seyahatin fotoğraflarını kendi Instagram hesabından paylaşmıştı.

Savunma Bakanlığı olay üzerine bir açıklama yapmış ve Christine Lambrecht’in oğlunun uçuş masraflarını kendi cebinden karşıladığını ve bu açıdan ortada bir sorun olmadığını bildirmişti.

DIŞ HABERLER

The post Almanya Savunma Bakanı Lambrecht istifa etti first appeared on Gazete Karınca.

İtalya’da, dünyanın en büyük mafyalarından Cosa Nostra’nın lideri Matteo Messina Denaro’nun Sicilya’nın başkenti Palermo’da yakalandığı açıklandı.

İtalya emniyeti, 30 yıldır aranan ülkenin başlıca mafya liderlerinden Denaro’nun özel bir hastanede gözaltına alındığını duyurdu.

Denaro, Sicilya mafyasının en önemli isimlerinden biri olarak dünya çapında tanınan bir isim.

1993’ten beri kaçak olan Denaro, kötü şöhretli Sicilya mafyası Cosa Nostra’nın liderlerinden biri olmakla suçlanıyor.

Denaro, 1993’ten beri aranıyordu ve 30 yıldır polisten kaçmayı başarmıştı.

Denaro’nun devlet kaynaklarında çok az fotoğrafı bulunuyordu.

Denaro, 2016’da Bernardo Provenzano’nun ve 2017’de Salvatore Riina’nın ölümlerinden sonra bir zamanlar Sicilya mafyasının en tepesine çıkacak aday olarak görülüyordu.

Çok sayıda cinayetle suçlanıyor

Adı Sicilya’yla özdeşleşen Cosa Nostra, İtalya’da sayıda kişinin ölümüne yol açmıştı.

Dünyada kurulan ilk mafya örgütü olarak da anılan Cosa Nostra, çok sayıda filme ve diziye de konu olmuştu.

Sicilya mafyasının önde gelen ailelerinden birinin üyesi olan ve küçük yaşta cinayetlerine başlayan 60 yaşındaki Denaro’nun en az 50 kişinin ölümünde sorumlu olduğu düşünülüyor.

60 yaşındaki Denaro 1992’de mafyayı soruşturan savcılar Giovanni Falcone ve Paolo Borsellino’nun öldürülmesinden dolayı gıyabında müebbet hapse mahkum edilmişti.

1993’te ise Roma, Floransa ve Milano’da 10 kişinin bombalı saldırılarda öldürülmesindeki rolü nedeniyle ömür boyu hapsi istenmişti.

Denaro ayrıca 2002 yılında ‘onlarca kişiyi şahsen öldürmek veya öldürülmeleri emrini vermek’ten suçlu bulunmuş ve yine gıyabında ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.

‘Dünyanın en azılı 10 suçlusu’

Matteo Messina Denaro, yıllardır FBI tarafından aranan “dünyanın en azılı 10 suçlusu” arasında yer alıyordu.

Yıllardır görünmeyen Denaro’nun yaşlanmış halinin bilgisayar yardımıyla hazırlanan robot fotoğrafları polise dağıtılmıştı.

Meloni: Büyük bir zafer

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de Twitter hesabından yaptığı açıklamada Denaro’nın yakalanması nedeniyle İtalyan polisini kutladı.

Meloni, mafya liderinin yakalanmasının devlet için “büyük bir zafer” olduğunu söyledi.

İtalyan polisi, 2022’nin eylül ayında yaptığı açıklamada uzun zamandır kaçak olmasına rağmen Denaro’nun bölgesel kalesi olan batı Sicilya şehri Trapani çevresinde mafyanın yönetilme biçimiyle ilgili olarak hâlâ emirler verebildiğini söylemişti.

DIŞ HABERLER

The post İtalya’da en çok aranan Cosa Nostra mafyasının lideri Denaro 30 yıl sonra yakalandı first appeared on Gazete Karınca.

Taliban’ın 2021’de iktidarı ele geçirmesi öncesinde görev yapan kadın milletvekillerinden Mürsel Nebizade, kimliği belirsiz silahlı saldırgan tarafından evinde vurularak öldürüldü.

Saldırıda, 32 yaşındaki Nebizade ile birlikte koruması da hayatını kaybetti. Kardeşi ve diğer koruması ise saldırıda yaralandı.

Öldürülen eski milletvekili, Taliban’ın iktidara gelmesinden sonra ülkeyi terk etmeyen az sayıda kadın siyasetçi arasındaydı.

Saldırının nedeni henüz bilinmiyor. Kabil polis sözcüsü Halid Zadran, olayla ilgili inceleme başlatıldığını söyledi.

2018’de görev yapmıştı

Nebizade, 2018’de Kabil’den milletvekili seçilmiş ve Taliban iktidarına kadar görev yapmıştı.

Parlamentoda savunma komisyonunun üyesi olan Nebizade’nin ölümü, eski çalışma arkadaşları tarafından da üzüntüyle karşılandı. Nebizade’nin, Taliban sonrası ülkeyi terk etmeyi reddettiği hatırlatıldı.

Eski milletvekillerinden Mariam Solaimankhil, “O gerçek bir öncüydü. Güçlü, inandığı şeyler için sesini yükselten bir kadındı” dedi.

Avrupa Parlamentosu üyesi Hannah Neumann, “Üzgünüm, sinirliyim ve tüm dünyanın bilmesini istiyorum. O karanlıkta öldürülmüş olabilir ama Taliban, cinsel ayrımcılık sistemini güpegündüz kurdu” dedi.

Taliban’ın 2021’in Ağustos ayında ülke yönetimi ele almasıyla, kadınların temel hakları büyük ölçüde ellerinden alındı.

Tüm eğitim kademelerinden dışlanan kadınların, siyasette de temsil gücü kalmadı.

Üst düzey görevlerde yer alan kadınlar Taliban sonrasında büyük ölçüde ülkeyi terk etti.

HABER MERKEZİ

The post Eski Afgan milletvekili Mürsel Nebizade, silahlı saldırıda öldürüldü  first appeared on Gazete Karınca.

Irak Göç ve Göçmenler Bakanlığı Sözcüsü Ali Abbas Cihangir’in yaptığı açıklamaya göre,  Haseke vilayeti sınırlarında bulunan Hol Kampı’nda yaşayan Irak vatandaşı 150 aile daha Ninova vilayetindeki Ceda Kampı’na nakledildi.

Yeni yılda Hol Kampı’ndan nakledilmeyi bekleyen 8 bin aile daha olduğunu belirten Cihangir, ulusal güvenlik kurumlarının gözetiminde, IŞİD’le ilişkisi olmadığı tespit edilen kadın ve çocukların ülkeye dönüşlerinin sağlanacağını, Ceda’da 3 ay rehabilitasyon desteği aldıktan sonra da topluma yeninden karışmalarının sağlanacağını ifade etti.

Hol Kampı’nda IŞİD üyelerinin akrabaları ve aileleri tutuluyor.

Dünyanın en tehlikeli kamplarından biri Hol

Hol Kampı dünyanın en tehlikeli kamplarından biri olarak biliniyor. Kamp, yaklaşık 60 bin kişinin (Suriye vatandaşları, Iraklı mülteciler, IŞİD’lilerin çocukları ve eşleri) yerleştiği 9 ana bölümden oluşuyor. IŞİD’in bu kampta yeniden toparlanmaya çalıştığı belirtiliyor.

Kampta özellikle IŞİD’in, çocukları özel eğitimle yetiştirmeye çalıştığı ifade ediliyor. Bu çocuklar, özellikle El Hesba’nın (IŞİD’in sağ kolu) kadınları tarafından yetiştiriliyor. IŞİD’liler özellikle şiddet olaylarında çocukları kullanıyor.

Kampta IŞİD’liler tarafından çok sayıda cinayet de işlendi. 2022’nin başından bu yana IŞİD hücreleri en az 43 saldırı gerçekleştirerek, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 44 kişiyi öldürdü.

DIŞ HABERLER

The post Hol Kampı’ndan 150 IŞİD’li aile Irak’a nakledildi first appeared on Gazete Karınca.

Türkiye, düzenlediği askeri operasyonlar sonrası Afrin ve Cerablus bölgeleri başta olmak üzere ülkenin kuzeyinde askerleriyle varlığını sürdürüyor.

İdlib’de Rusya ve İran’la varılan mutabakat sonucu oluşturulan gözlem noktaları bulunuyor.

Son dönemde Suriye ile Türkiye arasında yakınlaşma başlamış; Rusya’nın arabuluculuğunda yapılan görüşmeler son olarak Savunma Bakanları’nın 28 Aralık’ta Moskova’da bir araya gelmesiyle sonuçlanmıştı.

Perşembe günü de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Şubat ayında Faysal Mikdat’la bir araya gelebileceğini açıklamıştı.

Türkiye, görüşmeler sürerken ülkenin kuzeybatısındaki silahlı muhalefeti desteklemeye devam ediyor. Şam yönetimi ise muhalif militanları “terör örgütü” olarak kabul ediyor.

Esad ve Erdoğan’ın bir araya gelmesi koşullarını da konuştu

Suriye Dışişleri Bakanı Mikdat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Beşşar Esad’ın bir araya gelmesi için “uzlaşmazlık olan unsurların ortadan kalkmasına bağlı olduğunu” söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre önce yaptığı açıklamada dışişleri bakanlarının yapacağı görüşme sonrası devlet başkanlarının da bir araya gelebileceğini söylemişti.

Esad da Cuma günü yaptığı açıklamada görüşmelerin sonuçlarının “işgal ve teröre verilen desteğin son bulmasına bağlı olduğunu” demişti.

DIŞ HABERLER

The post Suriye Dışişleri Bakanı: İşgal sona ermeden ilişkiler normalleşemez first appeared on Gazete Karınca.

Brezilya’da Yüksek Mahkeme, eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında Kongre baskınını “kışkırttığı” suçlamasıyla soruşturma başlatılmasına karar verdi.

Yüksek Mahkeme’ye sunulan ve kabul edilen başsavcılık dilekçesinde Bolsonaro’ya yönelik şu ifadeler yer aldı:

Brezilya’da vandalizm ve şiddet olaylarıyla sonuçlanan antidemokratik eylemlerin kışkırtılmasında payının olduğu suçlaması, soruşturmanın bir parçası olmalı. Bu dilekçede yer alan olgular ile daha geniş kapsamlı olan soruşturmanın amacı arasında kanıtsal bir bağlantının varlığı inkar edilmemektedir. Bu nedenle, sanık tarafından 8 Ocak 2023 öncesi ve sonrasındaki uygulamaları göz önüne alındığında küresel soruşturmayı haklı kılıyor.

4 yılda 5 milyon dolar harcamış

Bu arada, Euronews’in haberine göre Bolsonaro’nun Devlet Başkanı olarak görev yaptığı dönemde kendisine verilen özel kredi kartından 4 yıl içinde 5 milyon dolar harcadığı ortaya çıktı.

Hükümetin resmi internet sitesinde paylaşılan bilgiye göre, bir gün içinde bir lokantada 21 bin dolar, bir fırında 10 bin 700 dolar ve sadece dondurma satın almak için bin 600 dolar ödenmesi harcama listesindeki faturaların öne çıkanları oldu.

Yine bu verilere göre, Bolsonaro’nun 2019, 2020 ve 2021 yıllarında tatil için 235 bin dolar harcadığı ortaya çıktı.

AFP’nin haberine göre bu kredi kartını Bolsonaro ve ekibindeki 21 kişinin kullandığı biliniyor.

Brezilya’da neler oluyor?

Ülkede 30 Ekim 2022 tarihinde düzenlenen ikinci tur devlet başkanlığı seçiminde sol görüşlü Luiz Inacio Lula da Silva yüzde 50,9, aşırı sağcı Bolsonaro ise yüzde 49,1 oy almıştı.

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, ardından da ordu karargahlarının önünde düzenledikleri gösterilerde silahlı kuvvetlere darbe çağrısı yapmıştı.

Bolsonaro taraftarları 15 Kasım’da ise başkent Brasilia, Sao Paulo, Rio de Janeiro, Recife ve Belen şehirlerinde yine aynı taleple askeri karargahların yakınında gösteriler düzenlemişti. 8 Ocak’ta da ordunun müdahalede bulunması talebiyle slogan atarak polis bariyerlerini aşıp Ulusal Kongre binasına girmişlerdi.

Göz yaşartıcı gaz ile müdahale eden polis, grupların daha sonra Devlet Başkanlığı Sarayı ve Yüksek Mahkeme binasına zorla girmesine engel olamamıştı.

Ulusal Kongre, Devlet Başkanlığı Sarayı ve Yüksek Mahkeme’yi basan Bolsonaro destekçileri, kolluk kuvvetleri tarafından bu binalardan çıkartılarak kontrol sağlanmıştı.

Kongre ve diğer devlet binalarına yapılan baskına karıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınan kişilerin sayısının bin 800’e ulaştığı bildirilmişti.

DIŞ HABERLER

The post Bolsonaro hakkında soruşturma başlatıldı first appeared on Gazete Karınca.

İsrail ordusu, cumartesi günü Batı Şeria’da İsrail askerlerine bir araçtan ateş açılması üzerine karşılık verildiğini ve bunun sonucunda Filistinli iki kişinin öldürdüğünü açıkladı.

Açıklamada, Cenin kenti yakınlarındaki bir köyde yaşanan olayda ölen 23 yaşındaki Amjad Adnan ve 24 yaşındaki İzzeddin Halile adlı Filistinlilerin İslami Cihad üyesi olduğunu öne sürdü.

İsrail ordusu, çatışmada İsrail askerlerinden ölen ya da yaralanan olmadığını duyurdu.

Artı Gerçek’te yer alan habere göre görgü tanıkları, olayda hareket halindeki araçtan bir karakol yakınında konuşlanan İsrail askerlerine ateş açıldığını ve askerlerin karşılık verdiğini söyledi.

Filistin Sağlık Bakanlığı’nın öldürülen Filistinlilerin kimliklerini doğruladığı da aktarıldı.

2 Ocak’ta İsrail askerlerince Batı Şeria’daki bir baskında yaralanan bir diğer Filistinli 20 yaşındaki Yazan el-Cebari’nin de yaşamını yitirdiği açıklandı.

Böylece yıl başından bu yana Batı Şeria’daki İsrail baskınlarında öldürülenlerin sayısı 12’ye ulaştı.

DIŞ HABERLER

The post İsrail askerleri, Filistinli 2 kişiyi öldürdü first appeared on Gazete Karınca.

İran’da, eski Savunma Bakan Yardımcısı Ali Rıza Ekberi’nin idam edildiği duyuruldu.

Ekberi, bir süre önce İngiltere adına casusluk yapmak suçlamasıyla tutuklanarak Kerec’deki Recai Şar Hapishanesi’ne gönderilmişti.

Bu süreçte aleyhinde dava açılarak “casusluk” suçlamasıyla yargılanan Ekberi, mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştı.

İran’daki üst mahkeme Ekberi’nin itirazını reddederek, verilen idam kararını onaylamıştı.

İran Yargı Erki’ne bağlı Mizan Haber Ajansı, Ekberi’nin bu sabah idam edildiğini duyurdu.

İngiltere’den tepki

İdam cezasının uygulandığının duyurulmasının ardından İngiltere’den sert tepki geldi. Başbakan Rishi Sunak, idamın “Barbar bir rejim tarafından uygulanmış duyarsız, korkakça bir hareket” olduğunu söyledi.

Sunak, “İran’ın yöneticilerinin kendi halkının insan haklarına saygısı yok. Ali Rıza’nın ailesi ve arkadaşlarının yanındayım” diye de ekledi.

İngiltere Dışişleri Bakanı James Cleverly de idamın karşılıksız kalmayacağını söyledi.

İddialar nelerdi?

İran İstihbarat Bakanlığı, Ali Rıza Ekberi’nin ülkenin hassas ve stratejik merkezlerinin bilgilerini “MI6” olarak bilinen İngiltere’nin Gizli İstihbarat Servisi’ne (SIS) aktardığının tespit edildiğini öne sürmüştü.

Açıklamada, Ekberi için “İran’ın stratejik kurumları hakkında önemli bilgiler toplayan ve topladığı bilgileri birçok kez tamamen bilinçli şekilde İngiliz istihbaratına sunan Gizli İstihbarat Servisi’nin en önemli casuslarından biri” ifadeleri kullanılmıştı.

Ali Rıza Ekberi, ülkede 1997-2005 arasında Cumhurbaşkanlığı yapan Muhammed Hatemi döneminde Savunma Bakan Yardımcısı olarak görev yapıyordu.

Ailesiyle İngiltere’ye taşınan Ekberi, İngiltere yurttaşlığı alarak çifte vatandaşlığa geçmişti.

Eski bakan yardımcısı, 2019 yılında İran’a gittiği sırada gözaltına alınmıştı.

DIŞ HABERLER

The post İran’da eski savunma bakan yardımcısı Ekberi idam edildi first appeared on Gazete Karınca.

Covid-19’un Omicron varyantının alt varyantı olan XBB.1.5 bugüne kadar tespit edilen en hızlı bulaşan Corona virüsü olarak biliniyor.

Omicron’un iki farklı alt varyantının birleşiminden oluşan XBB.1.5, ilk olarak 2022’nin Ekim ayında görüldü.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de bu varyantın hızlı bulaşma özelliği nedeniyle Covid-19 vakalarını beklentilerin ötesinde tetikleyebileceğine dikkat çekiyor.

Uzmanlar henüz XBB.1.5’in küresel bir dalgaya neden olup olmayacağının bilinmediğini ancak mevcut aşıların, ağır semptomlar, hastaneye yatış ve ölümler konusunda koruma sağladığını hatırlatıyor.

DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus da geçen hafta Twitter hesabından paylaştığı mesajında, söz konusu varyantın küresel olarak yayılmakta olduğunu ve 25’ten fazla ülkede tespit edildiğini belirtmişti.

XBB.1.5 ABD’de artıyor

ABD’de son 6 haftada artan vaka sayılarının da XBB.1.5 alt varyantı kaynaklı olduğu düşünülüyor.

XBB.1.5 alt varyantı yaygınlık konusunda Omicron’un daha önce baskın olan BQ.1.1 ve BQ.1 varyantlarını çoktan geride bıraktı.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin (CDC) verilerine göre bu iki alt varyant bir hafta önce tüm vakaların yüzde 53,2’sini oluştururken, son haftada bu oran yüzde 44,7’ye geriledi.

CDC’nin açıkladığı verilere göre, 14 Ocak haftasında ülkede görülen Covid-19 vakalarının yaklaşık yüzde 43’ü, Omicron’un XBB.1.5 olarak adlandırılan alt varyantı olarak tespit edildi.

Ocak ayının ilk haftasında da CDC, bu varyantın toplam vakaların yüzde 27,6’sını oluşturacağını tahmin etmiş, XBB.1.5’in görülme oranı tahminin de üzerine çıkarak yüzde 30 civarında olmuştu.

DSÖ’den uyarı ve tavsiyeler

Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü, küresel olarak Covid-19 ve alt varyantlarının yayılmasının önlenmesi için bazı tavsiyelerde bulundu.

DSÖ, hızlı antijen testleri negatif olan kişilerin izolasyondan çıkarılmalarını tavsiye etti.

Dünya Sağlık Örgütü ayrıca, Covid-19 tedavisinde Paxlovid ilacının kullanılmasını tavsiye etmeye devam ettiğini açıkladı.

DSÖ, semptom görülen ancak test yapılmayan kişilerin 10 gün izolasyon sürecinde kalmalarını da tavsiye etti.

Dünya Sağlık Örgütü, test yapılan ve test sonucu pozitif çıkan vakaların da 10 gün yerine 5 gün izolasyon sürecinde kalmalarının yeterli olacağını kaydetti.

Karınca, VOA Türkçe

The post Omicron’un XBB.1.5 alt varyantı hızla yayılıyor first appeared on Gazete Karınca.

Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) Genel Sekreteri Helga Maria Schmid, Alman gazetesi Welt’e verdiği röportajda, Ukrayna savaşının başladığı 24 Şubat 2022 tarihinden bu yana ‘uluslararası insan ticareti’ suçunda dikkat çekici ölçüde bir artış olduğunu ifade etti.

Dünya genelinde internet üzerinden Ukraynalı kadınlar ve çocuklarla ilgili cinsel ve pornografik içerikli görsel aramaların yüzde 600 oranında arttığını belirten Schmid, ‘insan ticareti mağdurları’ arasında hamile kadınların da çoğaldığını belirtti.

Schmid, savaştan kaçan insanların gittikleri ülkelerde kaldıkları evlerde sahte vaatlerle kandırıldığını, cinsel istismara maruz bırakıldıklarını ya da daha sınırı geçerken organize suç örgütlerinin eline düştüğünü vurguladı.

‘İnsan ticareti’ suçunun vardığı boyut

‘İnsan ticareti’ suçu uluslararası alanda her geçen gün artmaya devam ediyor.

Yılda 25 ila 27 milyon mağdur olduğu varsayılıyor ve bunların her yıl yalnızca 10 bini kolluk kuvvetleri verilerine yansıyor.

‘İnsan ticareti’nden elde edilen yıllık kâr da son 15 yılda 5 katına çıkarak yılda yaklaşık 150 milyar dolara ulaştı.

Schmid durumu, “İnsan ticareti bir ülke olsaydı, iktisadi gücü açısından dünyanın 55. büyük ülkesi olurdu” diyerek özetledi.

Kitlesel göçler insan ticaretini artırıyor

Dünya çapında ‘insan ticareti’nin en yoğun olduğu bölgelerin başında Kuzey Afrika ve Orta Doğu geliyor.

Türkiye de ‘insan ticareti’ vakalarının raporlandığı ülkeler arasında yer alıyor. ABD hükümetinin 2022 yılında yayınlanan İnsan Ticareti Raporu, Türkiye’deki durumu şöyle aktarıyor:

Son beş yıldır raporlandığı üzere, insan tacirleri Türkiye’de yerli ve yabancı mağdurları, yurtdışındaysa Türkiye’den gelen mağdurları istismar etmektedir. Türkiye’deki insan ticareti mağdurları esasen Orta ve Güney Asya, Doğu Avrupa, Azerbaycan ve Suriye’den gelmektedir. 2021’de tespit edilen 349 kurbandan çoğu Suriyeliydi (159). Bunları Özbekler (63), Afgan (22) ve Kırgızlar (12) takip etmektedir. Kaçakçıların bazı Gürcü kadın ve erkekleri zorla çalıştırma ve bazı Türk erkeklerini İsrail ve Moldova’da zorla çalıştırma şeklinde istismar ettikleri bildirilmiştir. Marjinal topluluklardan gelen Roman çocuklar, çöp toplayıcı, sokak müzisyeni ve dilenci olarak çalıştıkları büyük şehirlerde genellikle sokaklarda görülmüş ve istismar koşulları ve zorla çalıştırma hakkında endişeleri artırmıştır.

‘İnsan ticareti’ suçu nedir?

İnsan ticareti bir kimsenin zor kullanılarak istemediği işlerde çalışmaya mecbur bırakılması ve kişinin emeğinin üzerinden maddi kazanç elde edilmesi anlamına gelmekte.

Kişinin emeğinin sömürüldüğü ve yoğun insan hakkı ihlallerine uğradığı bu süreç, mağdurun kazancına el konulması, özgürlüklerinin kısıtlanmasının yanı sıra şiddet ve yaşamsal riskleri de içermekte.

İnsan ticaretinin çeşitli formları arasında fuhuşa zorlama, ev hizmetleri, fabrika, tarla, atölyelerde zorla çalıştırma bulunmakta.

DIŞ HABERLER

The post Ukrayna savaşı ‘insan ticareti’ suçunu artırdı first appeared on Gazete Karınca.

Suriye ile Türkiye arasında Rusya’nın arabuluculuğunda yeniden başlayan temaslarda gözler, dışişleri bakanlarının önümüzdeki haftalarda yapacağı belirtilen görüşmeye çevrildi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, bu görüşmenin planlanması aşamasında, Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüştü.

Esad, Lavrentyev ile görüşmesinde, Suriye’nin bu toplantılardan istediği somut hedefler ve sonuçları değerlendirdi.

Beşar Esad, bu toplantıların verimli olabilmesi için Suriye ile Rusya arasında önceden koordinasyon ve planlama yapılması gerektiğini söyledi.

Suriye devlet ajansı SANA’da yer alan habere göre Esad, Şam’ın beklediği somut sonuçlar arasında “Suriye topraklarındaki işgalin sona ermesi ve teröre desteğin kesilmesinin” yer aldığını vurguladı.

Lavrentyev’in ise Moskova’nın üçlü görüşmeleri değerli bulduğunu, bu görüşmelerin sürmesinin ve dışişleri bakanları düzeyinde temasların kurulmasının önem arz ettiğini söylediği belirtildi.

Türkiye ile Suriye arasında bir süredir devam eden istihbarat görüşmelerinin ardından, iki ülkenin savunma bakanları 28 Aralık 2022’de, Rus mevkidaşlarının da katılımıyla Moskova’da bir araya gelmişti.

Bu görüşmenin ardından, dışişleri bakanları düzeyinde de üçlü bir toplantı planlandığı açıklanmıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün, bu görüşmenin şubat başında yapılabileceğini söylemişti.

İran: Şam ile Ankara arasındaki diyalogdan mutluyuz

Bu arada Şam yönetiminin en önemli bölgesel müttefiki olan İran’dan da Ankara-Şam yakınlaşmasına dair açıklama geldi.

Gelecek hafta Türkiye’yi ziyaret etmesi beklenen İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, “Türkiye ile Suriye arasındaki diyalogdan mutluyuz” dedi.

Abdullahiyan, devam eden temasların Suriye-Türkiye ilişkilerine olumlu yansıyacağına inandıklarını söyledi.

DIŞ HABERLER

The post Şam-Ankara yakınlaşması | Esad’dan görüşmeler için şart geldi first appeared on Gazete Karınca.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre dünya çapında yaklaşık 30 milyon çocuk açlık nedeniyle ölüm tehlikesi altında yaşıyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile BM’ye bağlı üç örgüt tarafından Cenevre’de yapılan ortak açıklamada, açlık nedeniyle hayati tehlike yaşayan çocukların tamamının, Afganistan ve Nijer’in de aralarında bulunduğu, dünyanın, küresel gıda krizinden en fazla etkilenen ülkelerinde yaşadığı belirtildi.

Çocukların açlıkla en fazla mücadele ettiği diğer ülkeler arasında, Burkina Faso, Çad, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya, Haiti, Kenya, Madagaskar, Mali, Nijerya, Somali, Güney Sudan, Sudan ve Yemen yer alıyor.

DW Türkçe’de yer alan habere göre UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, ağır bir yetersiz beslenmenin ölüme ya da büyümenin ve gelişmenin kalıcı bir biçimde olumsuz etkilenmesine neden olabileceğini vurguladı.

Örgütler uluslararası toplumu, “Bu krizin, dünya çapında en büyük risk altında olan çocuklar açısından bir trajediye dönüşmemesi için kararlı ve acil bir biçimde harekete geçmeye” çağırdı.

Yapılan açıklamada silahlı çatışmaların, iklimdeki şok değişikliklerin, Covid-19 pandemisinin devam eden etkilerinin ve gıda fiyatlarındaki yüksek artışların, ağır beslenme yetersizliği ile mücadele eden çocuk sayısını giderek artırdığı ifade edildi.

FAO Genel Direktörü Qu Dongyu, 2023 senesinin açlıkla mücadele eden çocuklar için daha da kötü bir yıl olabileceği endişesini dile getirerek, tüm dünyanın, küçük çocuklara, hamile ve emziren kadınlara sağlıklı gıda sağlaması, bunların erişilebilir olması için çaba sarf etmesi gerektiğini dile getirdi.

HABER MERKEZİ

The post Dünyada 30 milyon çocuk açlıktan ölme tehlikesi altında first appeared on Gazete Karınca.