– Erdal Doğan – – Gazete Karınca https://gazetekarinca.com Sözün yükünü taşır Sun, 26 Sep 2021 06:41:10 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.8.1 https://gazetekarinca.com/wp-content/uploads/2021/09/cropped-favicon400x400-32x32.png – Erdal Doğan – – Gazete Karınca https://gazetekarinca.com 32 32 Meşruluğun intiharı https://gazetekarinca.com/mesrulugun-intihari/ https://gazetekarinca.com/mesrulugun-intihari/#respond Sun, 26 Sep 2021 06:30:36 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=180959 Erdal Doğan Sonu gelmez biçimde HDP’nin meşruluğu ve muhataplığı tartışılıp duruldu son yıllarda… Hem de nasıl? HDP’siz. İşin en çarpıcı yanıysa bu tartışmalarda çoğu zaman yer alanların bir meclisin olup olmadığını ya da varsa da meşruluğunun nasıl gölgelediğini tartışacak yerde bu tartışmalara olabildiğince can suyu katarak kendi meşruluklarını yok edip etkilerini kırdılar.. Çünkü bu başlıklar […]

Meşruluğun intiharı yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Erdal Doğan

Sonu gelmez biçimde HDP’nin meşruluğu ve muhataplığı tartışılıp duruldu son yıllarda… Hem de nasıl? HDP’siz. İşin en çarpıcı yanıysa bu tartışmalarda çoğu zaman yer alanların bir meclisin olup olmadığını ya da varsa da meşruluğunun nasıl gölgelediğini tartışacak yerde bu tartışmalara olabildiğince can suyu katarak kendi meşruluklarını yok edip etkilerini kırdılar.. Çünkü bu başlıklar ve zeminde tartışanlar ülkenin en yakıcı çözülmeyi bekleyen Kürt meselesini çözebilecek bir meclisin etkililiğini var edecek yerde altını oydular.. İktidar grupları dışında meclis yapılanmasında yer alan CHP, İyi parti, Saadet ve yeni kurulan Gelecek ve Deva parti temsilcileri çoğunlukla bu yanılsama içinde iktidar cenahından tartışmalara katılarak kendilerinin meşrusuzlaştırılmalarına, etkisizleştirilmelerine katkı sundular…

Çünkü milyonlarca seçmenin iradesiyle meclisin 3.büyük grubunu oluşturan partiye yapılan hukuksuzluklar tartışılacak yerde ve yüzyıllık Kürt meselesini anayasal eşitlik düzleminde çözme görevi kendi omuzlarında da olan bu vekiller, siyasetçiler HDP’yi hiçsizleştirmekle meşguldüler. Halbuki kendi meşruluklarının da kanıtı olan Kürt meselesini bir an önce çözme görevlerini yerine getirecekleri yerde bu zorunluluğu içlerinde en çok omuzlamış HDP’yi denklemden çıkarma uğraşındaydılar. Ne yapıldıysa olmadı, tutmadı, sonuç vermedi kendi meşruluklarını ve etkililiklerini zayıflatıp, yok etmekten başka!

Mesele çok sıkça belirtildiği gibi ve Cafer Solgun’un geçen yazısında yine hatırlattığı gibi bir sorundan öte çözülmesi acil gereken bir Anayasal eşitsizlik meselesiydi. Ve yine mesele 40-50 yıllık tarihsel bir geçmişe de sahip değil en az 100 yıllık bir eşitsizliğin, ayrımcılığın ve yok sayılmanın giderilmemesi meselesiydi.

Hele ki 2017 referandumu sonrası Cumhurbaşkanlığı tek kişilik hükümet rejiminde daha önce ağır aksak da olsa işleyen bir yasama ve denetleme organı olan meclisin canına okunmuşken ve Anayasaya aykırı da olsa vekil dokunulmazlıklarının kaldırılmasına onay verilerek o ağır aksak işleyen meclis tümüyle işlevsizleştirilmişken HDP’nin meşruluğunu tartışmak akla ziyandı.

Düşünün ki yasama organı üyesi olarak bir faaliyet yürütürken herhangi bir kolluğun tuttuğu tutanağın savcılığa iletilmesi onun da müzakere ile Meclis başkanlığına sunulmasıyla vekil dokunulmazlığı şipşak kaldırılıp vekil kolluk zoruyla ifadeye, oradan tutukluluğa doğru yoğun bir siyasi ve adli pratik oluşturulmuşken meşruluk tartışmaların ne siyasi, ne ahlaki ne de hukuki hiçbir tutar yanı bulunmazken yıllarca yapılıp durdu. HDP’li seçilmişlerin kayyum atanarak ya da dokunulmazlıkları kaldırılarak hapsedildiğinde, seçmenin iradesi gasp edilirken muhalefet partileri kendi varlık ve meşruluklarının da yok edildiğini sorgulamadıkları gibi bu tartışmalara gönüllü figüranlığa soyunmuşlardı ne yazık ki!

Halbuki tüm bu altüst oluşla gerçekleşen trajik tabloya karşı iktidar ortağı olmayan partilerin meşruluk tartışmasıyla rüştlerini kanıtlaması gerekirken önlerine konulan hedef tahtası HDP’yi vurup durdular. Tahminimce böyle yaptıkça iktidar nezdinde muhatap alınmayı beklediler. Ama tersine hem toplumsal meşruluktan yoksunlaştılar hem de giderek daha işlevsizleştiler. Halbuki ülke için halk için doğa için seçmenlerinin varlığı ve geleceği için bu tuzak düzeneğe düşüp av olmamaları gerekirdi. Çünkü yakınılan mevcut rejim ve hükümete karşı alternatif demokratik bir yönetim için ve çoğulcu, etkin işlevsel bir Parlementer sistemin örülmesi yolunun HDP’den kaçarak, onu yalnızlaştırıp düşmanlaştırarak değil aksine HDP ile sürekli müzekkere halinde olunarak yapılacağını en siyasi körlükte bile öngörülmeliydi.

Böylelikle hem varlıklarına meşruluk katacaklardı, hem de demokratik, çoğulcu, etkin bir parlamentoya kavuşmanın güzergahına sahih düşünce ve somut eylemle yerleşeceklerdi. Çünkü Kürt meselesini anayasal düzeyde çözme görevi tüm muhalefet partilerinin omuzlarına yüklenmiş biricik görevdi ve halen canla başla çalışmaları için biricik görevdir.

Çünkü HDP tüm rehin alınmalara, yok sayılmaya ve baskılara rağmen hapishanede, mecliste, mahkemelerde ve sokakta tüzük ve programını uygulamak için tüm inat ve umutla hem ülke sorunlarına hem de Kürt meselesinin çözülmesi için canla başla çalışarak var olmaya devam edebilirken muhalefet partileri bunu hayli hayli yapabilirlerdi. Böyle süreçlerde rüşt ve meşruluğunu fazlasıyla kanıtlamış bir partiyi düşmanca hedef almak bumerang etkisi yaparak yapana döner.

Muhataplık meselesinde ise elbetteki muhalefet partileri Kürt meselesinin eşit yurttaşlık temelinde çözülmesi için HDP’yi muhatap alıp yol almalıdır. Çünkü ülkenin sorunları gibi Kürt meselesinin çözümünü en çok sırtlamış ve mücadele veren partidir HDP. Diğer partilerin meclisteki varlıkları ve bu ülkeye dair sorumlulukları bunu görmeyi zorunlu kılmaktadır. Anayasal bağlamda Kürtlerin eşit yurttaşlık düzleminde tüm kolektif ve bireysel haklarının güvenceye alınmasını Ak Parti ve ortakları yerine getirmiyorsa bu sorumluluğu muhalefetin yerine getirmek için bir gün bile kaybı lükstür ve bu lüks vicdanen bile taşınamaz.

Meselenin çözümünde de ilk ve en önemli adımının siyasi rehine olarak tutuklu HDP’nin eski eş başkanı Demirtaş’ın, mevcut eş başkanı Mithat Sancar, eş Başkan yardımcıları Tayyip Temel ve Ebru Günay’ın dillendirdikleri gibi Meclisin kendi rolünü öncelikle yerine getirmesine dair beyanlardır. Eski tüketilmiş ve çözümsüz kalan yöntemin yeniden birer parçası olmayacaklarına dair net tutumlarıdır.

İşte daha sonra meselenin daha kalıcı olarak çözümü için hem parti temsilcilerinin hem de Abdullah Öcalan yakınlarının ve avukatlarının sürekli altını çizdikleri üzere Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak çözüme dair etkili katkılarının sunabilmesine dair zaruriyeti gündeme getirmişlerdir. Hatta bu tartışmalar geçen hafta yoğun biçimde tekrar gündeme geldiğinde Abdullah Öcalan’ın avukatlarının bürosu Asrın Hukuk Bürosu, 22/09/2021 tarihinde @asrinhukukburo Twitter hesabından müvekkillerinin tecrit durumunun kaldırılarak yapacağı role dair kamuoyuna açıklama yapma gereğini gördüler.

Ama her şeyden önce Meclisin kendi üzerine düşeni yerine getirmesi anayasal, yasal , tarihsel, toplumsal bir zorunluluk olarak birincil görev olarak halen önümüzdeki duran tabloda durmaktadır.

Bu tabloda Meclisi ve HDP’yi muhatap almayı dillendiren CHP’nin ve ardından İyi partinin boş bir vaat olarak değil daha somut ve ikna edici programını sunması ve somut adımlarla gerçekleştirmesi beklentisi de durmaktadır. Bu adımları seçimi beklemeden Kılıçdaroğlu ve Akşener’in cezaevinde rehin tutulan eski mesai arkadaşları tüm HDP eşbaşkanlarını ziyaret ederek ve tahliyeleri için uğraş vererek işe başlayabilirler. Sonrası zaten malum anayasada yazılı demokratik toplum inşasını eşit yurttaşlık temelinde gerçekleştirme çabasına kollarını sıvayarak samimice devam etmek. Ancak o zaman toplumsal barışı, hukuku ve ekonomik refahı var etmenin yol taşları örülmeye başlanır.

Meşruluğun intiharı yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://gazetekarinca.com/mesrulugun-intihari/feed/ 0
11 Eylül’ün gelişi 12 Eylül’den belliydi https://gazetekarinca.com/11-eylulun-gelisi-12-eylulden-belliydi/ https://gazetekarinca.com/11-eylulun-gelisi-12-eylulden-belliydi/#respond Mon, 13 Sep 2021 11:11:33 +0000 https://test.gazetekarinca.com/?p=8736 Erdal Doğan Tarihin aktörleri doğaya, emeğe ve kültüre saygılı olmadıkça ilerlemeci tarih fikri bir aldatmacadan öte bir şey değildir. Bilim, ne kadar ilerlerse ilerlesin eğer doğa ve insanlığın hizmetinde değil de türlü çıkar gruplarının elinde ve onlara hizmet ediyorsa, insanlık tarihi değil ilerleme daha zifiri bir karanlığa gömülür. Bunu da eriştiği teknolojik ve modern biçimiyle […]

11 Eylül’ün gelişi 12 Eylül’den belliydi yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>

Erdal Doğan


Tarihin aktörleri doğaya, emeğe ve kültüre saygılı olmadıkça ilerlemeci tarih fikri bir aldatmacadan öte bir şey değildir. Bilim, ne kadar ilerlerse ilerlesin eğer doğa ve insanlığın hizmetinde değil de türlü çıkar gruplarının elinde ve onlara hizmet ediyorsa, insanlık tarihi değil ilerleme daha zifiri bir karanlığa gömülür. Bunu da eriştiği teknolojik ve modern biçimiyle daha kaotik ve daha vahşi faşizan şekilde inşa ederek yürütür.

Bu fotoğrafı resmetmek ya da bu resmî fotoğraflamak için çok değil şurada geçmiş 50 yılın dünya aktörlerinin sahneledikleri oyun düzenine bakıldığında bile her şey tüm çıplaklığıyla görülür. Ve bu çıplakta oyunun kurbanının tüm dünya halkları olduğu da görülür. Denilebilir ki “ya çok oyun var hangi birini sayalım ki?” Evet oyunlar çok, sahnelenen de çok fakat hepsini değil şurada Afganistan, Pakistan, Türkiye, İran, Irak sahne cephesinde Sovyetlere karşı kurulan yeşil kuşak projesinin yarattığı hasara bakıldığında yalnızca can ve mal kaybının olmadığı, kaybın çok ama çok ötesine taşındığı ve bu yıkımların kendisine bakmak bile yeterli. Öyle ki sınırlı sayıda ismini zikrettiğimiz az önceki ülkelerdeki olan biten siyasi alt üst oluşlara fotoğraf makinemizi zoomladığımızda bile sahneye sürülen oyunun aynı veya farklı aktörlerle nasıl istikrarla aynı vahşetle sürdürüldüğünü görürüz. Başka bir söylemle bazen aynı deste kartlarla bazen de farklı deste kartlarla kartların yeniden karılıp aynı çıkar hedefine aynı oyunun oynandığı usanmadan, bıkılmadan oynandığı görülür.

11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırı ile dünyada topyekun bir başka politik ve hukuki kulvara girildiği de görülür. Halbuki dünya bu katliamın ve ardından gelen hukuki ve siyasi sıçrayışın geliş adım izlerini, 12 Eylül 1980 Türkiye darbesinden görmeliydi desek hiç de abartmış olmayız. Hatta bugünlerde Taliban’ın meşruiyetini sağlamaya yönelik tüm bu çabanın içinde, Taliban içinde nüvelendirilen El-Kaide, IŞİD ve IŞİD-Horasan yapılanmaların eylemlerinden belliydi desek de abartmış olmayız.

ABD ve en güçlü müttefikleriyle o zamana kadar Birleşmiş Milletler kurucu antlaşması ve içtihatlarında yer almayan ve alması daha önce düşünül(e)meyecek “ön alıcı savaş doktrinini” Birleşmiş Milletler’e ve sonra da sıralı olarak kendi içinde etnik, dini ve siyasi eşitliği sağlamamakta direnen ülke hukuk sistemlerine dayatan veya gönüllü benimseyen “terörle mücadele yasalarını” yeni form ve anlayışıyla yeni bir dünyanın işaret fişeğini Afganistan’a yaptığı bu ön alıcı savaş doktrini saldırısıyla başlatmıştı.
Düşman bellediğine bu “hukuki ve siyasi” algı ve niyet okumaya dünden hazır Türkiye gibi ülkeler, yeni bu “terörle mücadele” anlayışıyla -ki bu düşman ceza hukukunun ötesinde bir normsuzluğu ve keyfiyeti barındırır- yeniden iktidar algısını muhafaza ve inşa etmeye başladılar. Geçiş çok da zor olmadı. İlk zamanlarda hukuki mevzuatı, yargı ve siyasi bürokrasisinde düşman bellenenlere uygulanan ama yetersiz bulunan o eski içtihat ve normlar yine sanki yine varmış gibi gösterilerek bu yeni ön alıcı savaş doktrinine uygun mevzuat ve pratiğe hızla geçiş sağlanıverdi. Öyle ki bu niyet okumalarla iktidar düzenekleri kendileri için tehlikeli gördüklerini artık hiçbir maddi hukuki ve siyasi dayanağı olmayan birden “düşman, hain, terörist” yapıvermesi kendisi için bulunmaz bir fırsattı ve büyük bir hevesle de uyguluyıverdiler.

ABD başta olmak üzere diğer önemli NATO aktörlerinin Yeşil Kuşak Projesi ile yalnız uyguladıkları ülkelerde insanları katledip, işkence edip ve darbeler düzenlemekle kalmadılar. Özellikle o coğrafyaların kadim tarihi kültürlerini yine tarihin hiçbir zamanında görülmediği biçimde üzerinden buldozer gibi geçerek belleksizleştirip ve buharlaştırdılar. Afganistan, Türkiye, Pakistan ve Ortadoğu bu yıkımın en büyük sahne sahası oluverdi.

Yine tarihte hiç görülmemiş biçimde siyasi oportünizmin sahnelendiği dönem yine bu son yarım yüzyılda gerçekleşmiştir. İlkesizliğin en sefil hali hem yerel hem de uluslararası arenanın politik ve diplomatik düsturu olarak neredeyse kabul edilmiştir.

Elbette ki yaşana gelen bu vahşet ve sefillik yalnız sahnelendiği coğrafya ile sınırlı kalmamış, dalga dalga özellikle önce batıya doğru tüm ülke sınırlarını zorlamış, etkilemiş ve tüm dünya halklarını çeşitli versiyonlarıyla esir almıştır.

Tüm bu sefillik ve vahşetle altüst edilmişliğe rağmen ilk uygulandığı ülkelerden başlamak üzere kategorik olarak dalga dalga etkilenen tüm dünya halklarının evrensel hukuki değerlere bağlılığı ve onu yaşama geçirme mücadelesi, doğaya ve tarihine yabancılaşmamış insanlık için halen büyük bir umut ve direnç hattıdır.

11 Eylül’ün gelişi 12 Eylül’den belliydi yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://gazetekarinca.com/11-eylulun-gelisi-12-eylulden-belliydi/feed/ 0
Bir kader gibi yaşatılan https://gazetekarinca.com/8289-2/ https://gazetekarinca.com/8289-2/#respond Tue, 07 Sep 2021 10:42:22 +0000 https://test.gazetekarinca.com/?p=8289 Erdal Doğan Unutturmaz bazı günler, zamanlar kendilerini, her daim yüreğimize batırılıp çıkarılmamış bir hançerin acısını yaşatır.. Yaşatmaya devam etmesi acının süregitmesindendir.. Yaşatır, çünkü; faillerin, bırakın kabullenip yüzleşmeyi ısrarla inkarı çıkmaza girdiğinde; “yeri geldi mi bir daha aynısını yaparız” tehdit sarkacını hoyratlıkla tekrar yeniden savurarak o andan bu ana o vahşeti tüm dehşetiyle sürekli kıldığı için.. […]

Bir kader gibi yaşatılan yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>

Erdal Doğan

Unutturmaz bazı günler, zamanlar kendilerini, her daim yüreğimize batırılıp çıkarılmamış bir hançerin acısını yaşatır.. Yaşatmaya devam etmesi acının süregitmesindendir.. Yaşatır, çünkü; faillerin, bırakın kabullenip yüzleşmeyi ısrarla inkarı çıkmaza girdiğinde; “yeri geldi mi bir daha aynısını yaparız” tehdit sarkacını hoyratlıkla tekrar yeniden savurarak o andan bu ana o vahşeti tüm dehşetiyle sürekli kıldığı için..

Ve aylardan Eylül, bu güzel ayın ilk günü insan ve doğa için tek zafer olan barışın anlamlı kılınması için Dünya Barış Günü’ne adanmıştır! Barış dediğimiz o en zor manalı gerçeğe! Elbette anılması da hatırlatılması da büyük suç olana! Suç büyükse hatırlanmaması, şiddetle bastırılması, unutturulması da müesses nizamcıların da asli görevi olur.. Bu güzel anlamlı günün aynı haftasında ise birden 6-7 Eylül 1955 pogromunun yıldönümü gelip çöküverir tüm somut varlığı ve hayaletiyle göğsümüz üzerine .. Al alabilirsen huzurluca ve güvenle nefes! Baktıkça ve hatırladıkça o dönemin utanç fotoğraflarına..

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a suikast girişimiyle ilgisi olduğu öne sürülerek, 1991 yılında emekliye sevk edilmiş eski Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu, Kıbrıs Harekâtı sırasında “Kıbrıs’ta sivil direnişi örgütlemek için cami yaktıklarını” itirafının hemen ardından 6-7 Eylül pogromu için de; “ 6- 7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi” diye gururlanarak sormayı da eksik bırakmamıştı.

Bilir elbet bu “milli görevler” için bugüne değin kimse yargılanmamıştır. Ve yine bilir ki kutsal milli devleti devamlılığının esası gereği ne kimseye hesap sorar ne de yüzleşir..

Daha da ötesi sorumlularını rütbenlendirdikçe rütbetlendirir.. O yüzdendir mağdurlarla insani temelde kaderi bağlanmışların acısı hep kanar durur. Kanamakla da kalmaz özenle kanatılır.. Çünkü özenle yasa imkan verilmez, yas hep askıda tutulur yeni pogromlar için..

Hamidiye Alayları’ndan, 24 Nisan 1915’e,1921 Koçgiri,1935 Zilan,1937-38 Dersim ve yakın tarih bölge bölge Alevi katliamlarına, darbelere, Altındağ’da Suriyelilere linçten Konya’da Kürt bir ailenin katliamına, zırhlı panzerlerin sokak devriyelerinde altında can veren Kürt çocukların hepsi ama hepsi “bir kaderi yaşatır gibi yaşatılır” ve bir daha yaşatılmaya cesaret için cezasızlıkla pratiklendirilir..

Çünkü ülkede onlarca yıl varsa yoksa tek biricik mağdur ya devlettir ya da hükümetlerdir. O yüzden hukuk da adalet de hiç halka uğramaz! İşte bu yüzdendir halkın adalete erişimi için bekleyen değil demokratik toplum inşası için çalışan ve talep eden olması önemlidir.

Bir kader gibi yaşatılan yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://gazetekarinca.com/8289-2/feed/ 0
Yazmak https://gazetekarinca.com/yazmak/ https://gazetekarinca.com/yazmak/#respond Wed, 01 Sep 2021 09:00:59 +0000 https://test.gazetekarinca.com/?p=8061 Erdal Doğan Uzun zamandır ne yazı yazmak ne de tv programı önerilerine sıcak bakıyordum. Sosyal alanda tek iletişim alanım dostlar arasında ya sohbet ya da tek kullandığım sosyal medya hesabım twiterdan zaman zaman gündeme ya da kişisel beğeni ve görüşlerime dair paylaşımlarda bulunmakla sınırlı kalıyordu. Halbuki demokratik toplum yapısının inşasında medyanın evrenselleşmiş ve standartlaşmış yayın […]

Yazmak yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Erdal Doğan

Uzun zamandır ne yazı yazmak ne de tv programı önerilerine sıcak bakıyordum. Sosyal alanda tek iletişim alanım dostlar arasında ya sohbet ya da tek kullandığım sosyal medya hesabım twiterdan zaman zaman gündeme ya da kişisel beğeni ve görüşlerime dair paylaşımlarda bulunmakla sınırlı kalıyordu.

Halbuki demokratik toplum yapısının inşasında medyanın evrenselleşmiş ve standartlaşmış yayın ilkeleri ışığında yayın yapması yalnızca bir zorunluluk değil yaşamın manası ve gerçeklere ulaşmak için de bir zorunluluk.

Düşünce ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar arttıkça yalnız korku iklimini yaratmıyor bin bir yalanın, dezenformasyonun da hükümdarlığını inşa ediyor. Haliyle şeffaflığı ve hesap sorulabilirliği gölgelemekle kalmıyor, adeta katlediyor.

Hapishanelerdeki siyasal saikle ya da hukuksuzlukla tutulan mahpusların her geçen gün ağırlaşan halini, yargının sefaletini, yangın ve sellerin önlenmeyerek coğrafyanın siyasal ve rantsal amaçla kaderine terk edilişi, yoksulluk ve işsizliğin kabustan öteye intiharlara dönüşmesi, meclisin işlevsizliği, Covid-19 salgınında sağlık emekçilerinin feryat ve önerilerinin ilk zamanlardan beri kulak arkası edilerek binlerce yurttaşın ve sağlık emekçisinin ölümüne sebebiyet verilmesi vb.. bu olumsuz tablo ve sıralama uzayıp gidiyor… Sıraladıkça, yazdıkça insanın nefesi daralıyor. Çünkü neredeyse her yönüyle tıkanmış sistemin kapatılmış kanallarının açılacağı yerde daha derinden tıkanmaya çalışılması insanı bırakın yazı yazmaktan yaşamaktan soğuttuğu bir gerçeklik zembereğinden geçiyoruz…

Fakat başka sahici bir gerçeklik daha var ki o da; başka bir dünyanın imkanlılığına kendisi ve tüm çocuklar için inanan ahlak ve erdem sahibi insanların umut ve inadı! İşte o güzel insanların varlığı hiç de azımsanmayacak oranda! Hem de her kesimden! Öyle ki; yaşadığımız ülkenin üzerinde bulunduğu coğrafya on binlerce yıllık bir göç ve konaklama kuşağında. O coğrafi, siyasi, konjonktürel güzergahın bugünkü sığınmacılarına yapılan ırkçı saldırıları bile yine bu ülkede acıyı en derinden yaşayan ve her türlü ayrımcılığa maruz kalmış ve kalmaya devam edenlerin isyan, umut ve inadıyla güzelliğe evrilmeye çalışılıyor.

Ne diyor Budala’da Dostoyevski: “Dünyayı güzellik kurtaracak! Ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”

O yüzden umudu, inat ve inançla güzelliğe eviren inanlara selam ve sevgiler olsun.

Aynı şekilde inat ve umutla gazetecilik görevini sürdüren tüm gazetecilere de selam ve sevgiler..

Yeni yayın döneminde halkın gerçek haber alma hakkını kamusal görev ve ciddi sorumlulukla yerine getiren ve getirmeye devam edeceğine inandığım Gazete Karınca İnternet haber sitesinin tüm emekçilerine de başarılar diliyorum..

Nice yeni yayın yıllarına..

Yazmak yazısı ilk önce Gazete Karınca üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://gazetekarinca.com/yazmak/feed/ 0