Şehir ve kurum tarihi çalışmalarıyla tanınan Arsen Yarman’ın “Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular” kitabı çıktı. 2 ciltlik geniş kapsamlı kitap, kuyumculuk eserlerine dair zengin görsel malzemeye sahip.
Çağlar boyunca ihtişamın ve zenginliğin sembolü olarak görülen mücevherlerin tarihin ve somut insan emeğinin bir ürünü olduğunu düşünmek kolay değil. Oysa tozun, toprağın içinden çıkarak usta ellerde mücevhere dönüşen değerli cevherler, bir saraya ya da malikâneye ulaşana dek pek çok insanın elinden geçer. “Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular” isimli kitap tam da bu meşakkatli serüveni satırlara taşıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Arsen Yarman’ın hazırladığı kitap, hem kapsadığı uzun zaman süreci (14.-20. yüzyıl) hem de kullandığı arşiv ve kaynakların zenginliği sayesinde tozun toprağın içinden çıkan elmas ve altın gibi değerli cevherlerin sarraf ve kuyumcuların elinden geçerek Osmanlı sarayına, zenginlerin köşklerine kadar takip ettiği uzun yolu aydınlatıyor.
2 ciltte 2500 görsel
Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular kitabı, 2 bin 500 fotoğraf, belge vb. görsel malzemeyi (mücevher fotoğrafları, mücevher çizimleri, kuyumcu mühür ve imzaları) içeren 1460 sayfadan oluşuyor. 2 ciltlik kitabın sonunda Türkçe ve Ermenice birkaç farklı kaynaktan derlenen kuyumcu listelerine de yer veriliyor. Osmanlı mücevhercilik-kuyumculuğunu tarihi bir bütünlükte ele alan kitap, Osmanlı arşiv belgeleriyle görsel malzemeleri bu çerçeve içinde bütünleştiriyor. Bu sayede Osmanlı’nın kendine özgü mücevhercilik-kuyumculuk üslubunun şekillenmesinde Ermenilerin oynadıkları önemli rolü arşiv belgeleri aracılığıyla takip edebilmeyi mümkün kılan çalışma, kuyumculuk zanaatının icra edilme koşullarını ayrıntılarıyla ele alıyor.
Yazar Arsen Yaman, kitabını zorlu bir süreç sonunda hazırladığını vurgulayarak, “Bu kitapla cevherin nereden geldiği, nerede işlendiği, mücevherin kimin tarafından ve nerede tasarlandığı, kimlerin bu tasarımları uyguladığı, ortaya çıkan mücevheri sarayda ve saray dışında kimlerin taktığı gibi konuları incelemeye çalıştık.” diyor.
Kanuni ve Ermeni sanatkarlar
Osmanlı kuyumculuğunun gelişmesinde I. Selim ve I. Süleyman gibi padişahların bu zanaata duydukları şahsi ilgilerinin de payı bulunduğunu belirten Yarman, Kanuni’nin Irak seferi sırasında Van ve civar şehirlerden birçok Ermeni sanatkârı İstanbul’a getirttiğine dikkat çekiyor. Yarman, şunları anlatıyor:
Evliya Çelebi’nin, kesin bir tarih vermemekle birlikte, mücevher yapan kuyumcu esnafı (“Esnâf-ı Zergerân-ı Cevahirciyân”) içindeki en değerli ustalar arasında Ermeni Bedros’un adını sayması bu durumun daha sonra da devam ettiğini gösterir. Ermeni kuyumcular daha sonraki padişahlar döneminde de etkinliklerini giderek artırmış ve kitapta pek çok örneği görülen sorguç, çelenk, taç, tirkeş, broş, kemer, bilezik, yüzük, yelpaze, koşum takımı, nişan, madalya, gülabdan, buhurdan, şamdan, şekerlik, fincan zarfı, asa, ayna çerçevesi, sigara kutusu, beşik gibi hem takı hem de gündelik kullanım eşyalarına kadar yayılan geniş bir yelpazede kuyumculuk eserleri üretmişlerdir.
Kuyumcu aile: Düzyanlar
Arsen Yarman, kitabında Osmanlı döneminde bu zanaatın hem icrası hem de imal edilen malların teşhir ve satışı için önemli olan Kapalıçarşı gibi mekânları da ihmal etmiyor. Hem bu yapının mimari bütünlüğüne hem de burada faaliyet gösteren atölye ve dükkânlara dair değerli bilgilerin yer aldığı kitapta, kuyumculuk zanaatının icra edildiği atölye ve dükkânları ve lonca düzeninin işleyişine dair kuralları da bulmak mümkün.
Kitapta Osmanlı dönemi Ermeni kuyumculuğunun en önemli ailelerinden biri olan Düzyanlara da çok geniş bir yer veriliyor. Düzyanlar hem Darphane-i Amire’deki etkinlikleri hem de III. Ahmed döneminden itibaren Osmanlı sarayına yaptıkları işler nedeniyle öne çıkıyor. Kuyumculuğun yanı sıra değerli taş ticaretinde de etkin olan aile, hem ustalıkları hem de yabancı mücevhercilik üsluplarına aşinalıkları nedeniyle Osmanlı padişahlarının yabancı devlet adamları için yaptırdığı pek çok hediyeyi de ya bizzat yapmış ya da yapım sürecinin denetimini üstlenmiş. Abdürrahim Muhib Efendi tarafından Napoléon’a sunulan mücevherli sorguçlar, tuğralı mineli kutular; Fransa imparatoriçesi Eugénie’ye yapılan gerdanlık; İngiltere kralı III. George ve oğullarına hediye edilen elmaslarla süslü meç ve kılıçlar; Kraliçe Victoria ve eşi Prens Albert’a verilen hediyeler; III. Selim’in Rus Çarı’na gönderdiği mücevher sorguç; Abdülmecid’in Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph’e hediye ettiği Mecidiye Nişanı ve eşi İmparatoriçe Elisabeth’e hediye ettiği pırlantalı gerdanlık; Napoléon Bonaparte’ın elçisi Horace Sebastiani’ye verilen mücevher kutu; Rus elçisine verilen mücevherli nişanlar; Fas Hâkimi ve İspanya hükümdarına gönderilen elmasla süslenmiş asa, sorguç gibi pek çok ürün Düzyan ailesinin yaptığı işlerin bazıları olarak öne çıkıyor.
Osmanlı’da saatçilik ve kuyumculuk
Kitapta kuyumculuğun yalnızca takı ya da süs eşyalarının üretimiyle sınırlı olmadığına, günlük hayatın çeşitli alanlarında kullanılan eşyalara daha özel bir kimlik ve değer kazandırmak için de kullanıldığına işaret eden Arsen Yarman, mücevherlerle süslenmiş saatçilik ve silah yapımı hakkında da ayrıntılı bilgiler veriyor;
Dönemlerinin tanınmış ustaları olarak bilinen Babayanlar, Kapamaciyanlar, Nişastacıyanlar, Arabyanlar vd. ustalar kuyumculuk alanının kapsadığı zengin saha içerisinde, özellikle Batı’yla kurulan kültürel-sanatsal ilişkilerin artmasına paralel olarak Osmanlı’da da gelişen saatçiliğin en parlak ürünlerini yaratmış. Geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Levon Mazlumyan da özellikle oturtma masa saatleri alanında öne çıkan ustalar arasındadır. Çok yönlü bir kuyumcu olan Mazlumyan’ın 20. yüzyıla ve Cumhuriyet’in ilanından sonrasına da uzanan işleri arasında en dikkat çekici olanı ise; Latin harflerine geçiş nedeniyle Mustafa Kemal Paşa’ya hediye edilmek üzere TBMM tarafından sipariş edilen ve yaklaşık yedi ayda yaptığı anıtsal levha. Silahların çeşitli mücevherler, değerli taşlarla süslenmesi de kuyumcuların erken dönemlerden itibaren etkin bir şekilde çalıştıkları bir alandır. Bu konuda çok ayrıntılı bilgilere yer verilen kitapta, özellikle Hovhannes Ağa Düzyan’ın I. Mahmud için mücevherlerle süslediği tüfek ve eserleri dünyanın pek çok müzesinde sergilenen Sarkis Acemyan’ın (Acemoğlu) imal ettiği murassa kılıçlar dikkat çekiyor.