Cumhuriyetlerde milletvekili dokunulmazlığının kaynağı sadece görevini özgürce yapıp söz söyleyebilmesinden değil milleti temsil etmesinde yatıyor. Vekile dokunan millete dokunur, vuran, millete vurmuş, küfreden hepimize küfretmiştir. Devlet memurluğu, yani kamu adına görev yapanların gözetilmesinde de bu mantık var kuşkusuz. Ama cumhuriyetlerde millet, devletin üstünde olduğundan, gerektiğinde memura dokunan kolluk, vekile el kaldırıp dil uzatamaz. Tabi Cumhuriyet var, Cumhuriyet var…
Günlerdir Milletvekili Saliha Aydeniz’in bir polis memurunun çenesine ulaşan yumruğu konuşuluyor. Kimse kameralara açıkça yansıdığı halde, neden bu polisin amirlerinin ısrarla kask vizörünü indirmesine rağmen, tekrar tekrar açarak küfretmeye devam ettiğini sormuyor. Çünkü bu ülkede yerlere atılıp darp edilen vekilin değil de millete küfreden polisin dokunulmazlığı var! Süleyman Soylu’nun, bu görüntüleri görmezden gelerek, amirlerinin emirlere alenen itaatsizlik eden bu provokatörü “sadece orada durmak suretiyle görev yapan polis!” şeklinde tanımlaması bundandır.
Saliha Aydeniz’in partisinin de katıldığı eylemin de hiçbir önemi yoktur. Aydeniz, Milletin Vekilidir ve ona vuran, küfreden her kim olursa olsun hepimize vurmuştur, hepimize küfretmiştir. İktidarın millete saygısı olmadığından başta Cumhur Başkanı olmak üzere küfrün bini bir para! Devlet memuruna hakaret etmek, tokat yumruk atmak da aslında iktidar içinde oldukça yaygın. Bizlere de bu dile alışmamız dayatılıyor. Sadece asker ve polis intiharlarına bakmak bile bu konuda yasağın sadece muhaliflere yönelik işlediğini gösteriyor.
Üst rütbedeki asker, polis ve bürokratların astlarına yönelik onur kırıcı davranışlarının sonucunda son 22 yılda 2221 asker intihar etmiş. Hulusi Akar, mecliste kendisine yöneltilen sorulara kesin rakamlarla cevap veremediği için “Sorumlular hakkında işlem yapılıyor!” yanıtını verebilmiş sadece. Poliste ise durum daha da vahim. 2021 de 109, bu yıl ilk 5 ayda 25 polis memuru intihar etmiş. Yani ortalama ayda 5 polis intihar ediyor. Günde 5 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği ve basına sızan olaylarda bakanlara bile tekme tokat girişilen ülkemizde bunun lafı mı olur diyebilirsiniz. Ancak astların amirlerine yönelik silahlı saldırılarını da eklerseniz polis teşkilatı acınacak halde. Fırsatı ganimet bilip mecliste HDP ye “Polis vatandır, polis devlettir!” diye hamaset yapan MHP vekilinin daha önce Ülkü Ocakları Başkanıyken bir polise saldırıp dövmüş olması da bizim meclise yakışır bir çelişkidir!
Bütün bu hamasetin altında polise yasa dışı işler yaptıran bir iktidarın varlığı yatıyor şüphesiz. Muhaliflere karşı kirli hukuk dışı işlerinizi yaptırdığınız “kamu görevlilerinin” cezasızlığını sağlamak, bu icraatları sürdürebilmek için şarttır! Yargı da bunun bir parçasıdır. Son 10 yılda (2011-2021) sadece çocuk cinayetlerindeki 228 çocuktan, polis ve askerler tarafından katledildiği belgeli 64 Kürt çocuğunun faillerinden ceza alan yok! Bunun en yoğun örneği Tahir Elçi cinayeti duruşmalarında yaşanıyor. Canlı yayında, kameralar önünde ateş eden polislerin herkes tarafından görüldüğü ve öncesinde Tahir Elçi’ye
yönelik tahditlerin bilindiği, mahkemede savcının gizli tanıklarının “işkence gördüklerini” veya “serbest kalma vaadiyle PKK yaptı” diye ifade verdiği duruşmalar avukatların taleplerini reddederek sürdürülüyor. Avukat Orhan Kemal Cengiz bunu “mış gibi yapmak” olarak tanımlıyor: “Savcı soruşturma yapıyormuş gibi, delilleri topluyormuş gibi (Olay yeri incelemesi 3,5 ay sonra yapıldı), iddianame hazırlıyormuş gibi (4.5 Yıl sonra) ve mahkeme yargılama yapıyormuş gibi yapıyor.” “Bizim de bütün bu gerçekleri görmüyormuş gibi yapmamız isteniyor…”
Bu gün, İzmir HDP İl Başkanlığı’nda katledilen Deniz Poyraz’ın birinci yıl dönümü. Bu davada da aynı “mış gibi” yapmalar sergileniyor. Katil yalnızmış gibi, polisle görüşmeleri, ilişkileri yok muş gibi, aldığı eğitimler, azmettirmeleri de görmüyormuşuz gibi yapmamız isteniyor.
Ve hepsinde olduğu gibi Saliha Aydeniz “milli davasında” da muhalefet aynı gün gençlerin kafalarını gözlerini yaran “polisimizin” arkasında durarak Milletvekili lincine katılıyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde Milletin Vekilinin değil iktidarın sadık kullarının cezasızlığı, işkence ve küfretme özgürlüğü, dokunulmazlığı var. Bu olaylar, bir sorumluluklar zinciri şeklinde gözlerimizin önündedir, hafızalarımıza iyi kaydedelim. En alt rütbedeki kolluktan başlayarak, sıralı amirleri, bürokratları, siyasetçileri ve yargıdan oluşan bu zincirin, tek tek her halkasının yargıda hesap vereceği günler gelecek elbet…