Türkiye’de 90’lar dendiğinde birçok kişinin aklına pop müzik gelir. Özel televizyonların ve radyoların açılmasıyla pop kültürün yükselişe geçtiği 90’lar bir başka kesim içinse insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı karanlık bir dönemin adıdır. Özellikle faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıpların, köy yakmaların karanlık dönemine sahne olur 90’lar. Aynı zamanda bu hak ihlallerine karşı en büyük mücadelelerin de yürütüldüğü bir dönemdir. Türkiye’de toplumsal, siyasi ve ekonomik anlamda hızlı alt üstlerin yaşandığı bu yıllarda diğer taraftan, özellikle İstanbul’da, kültür, sanat, performans ve eğlence alanlarında büyük değişimler yaşanır. İşte şu anda Salt Beyoğlu’nda görülmeye devam eden “90’lar Sahnede” sergisi 90’lı yıllarda Türkiye’de sanat alanındaki değişimleri “performans” ve “sahne” kavramları odağında ele alan bir arşiv sergi olma özelliği taşıyor.
Peki nedir performans? Performans, müzik, dans, video, şiir ve tiyatro gibi farklı sanat disiplinlerinden yararlanarak canlı bir izleyici kitlesi önünde gerçekleştirilen ancak bu disiplinlerden farklı olarak sahne olarak her yeri kullanabilen, kimi zaman sokakta, kimi zaman bir sanat galerisinde kimi zaman gerçekleşen bir protesto gösterisinin içinde gerçekleştirilebilen zamansız ve mekansız bir gösterim türüdür. Performansta sanatçı kendi bedenini kullanabileceği gibi başka bedenleri de kullanabilir. Sanatçı ifade etmek istediği şeyi her türlü malzemeyle sunabilir. Bir performans bir metinden bağımsız o anda o mekânda anlık olarak gerçekleştirilebileceği gibi öncesinde provaları alınarak da hayata geçirilebilinir. Performansta amaç izleyiciyi aktif konuma getirmek, bir söz söylemek ve bir iz bırakmaktır. Kökenleri Dada akımına, sürrealistlerin ve fütüristlerin performanslarına dayansa da etkin bir sanatsal ifade biçimi oluşu 1960’lı yıllarla başlar. Avrupa ve Amerika’da gençlik hareketlerinin, savaş karşıtı eylemlerin, ırk ve cinsiyet ayrımcılığına karşı protestoların yükselişe geçtiği bu yıllarda iktidarların bedenlere yönelik şiddetine karşı cevaplar da yine bedenler aracılığıyla verilir. Tıpkı bugün İran’da kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilen protestolarda kadınların olağanüstü yaratıcılıklarıyla bedenleri üzerinde söz söylemeye çalışan iktidara bedenleriyle verdikleri cevap gibi. 1960’lı yıllarda gerçekleşen bu direniş biçimleri sanatçılar arasında da yaygınlaşır ve kimi sanatçılar bedenlerini hem bir sanat aracı hem de bir eylem aracı olarak kullanmaya başlarlar.
Peggy Phelan performansın sadece yapıldığı an itibariyle var olduğunu ve hiçbir şekilde kaydedilemez yahut belgelenemez olduğunu, kaydedilip çoğaltıldığında performans olmaklığını yitireceğinden söz eder* ki bu doğrudur. Sahnede 90’lar ise bu söylemin aksine kaydı tutulmuş performans gösterimlerini izleyiciyle yeniden buluşturmaktadır. Türkiye’de özellikle 90’lı yıllarda gerçekleştirilen disiplinlerarası etkinliklerde genç sanatçılar dönemin politik, sosyal ortamına karşı söylemlerini performans sanatı ile aktarmışlardır. Sahnede 90’lar bu dönem gerçekleştirilmiş kolektif ve bireysel etkinliklerden, gösterilerden performansların bir arşivini sunmakta yine performans sanatı dışında hayatımıza 90’lı yıllarda giren kliplerin, televizyon programlarının ya da Susurluk Kazası sonrası gerçekleştirilen protestoların video ve fotoğraflarını da ekleyerek bu yıllara dair hafızalarımızın çok küçük bir kısmını tazelemektedir. Keza 90’ların karanlığına, savaşa, insan hakları ihlallerine, yakıma ve yıkıma değinen işler oldukça azdır ya da bu arşiv sergide yer almamaktadır.
Gelelim bu arşiv sergide görebileceklerimize; giriş katı İstiklal Caddesi ile bağlantılı performanslardan oluşmakta. Mirkelam’ın koşarak şarkı söylediği ve bir gecede ünlendiği “Her Gece” şarkısının video klibi ve Candan Erçetin’in arkasında dev bir insan kalabalığıyla İstiklal Caddesi’ni yürüdüğü “Hangi Aşk Adil ki” video klibi bu katta yer almaktadır. Yine Halil Altındere’nin İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirdiği video performansları da bu katta yer alır. Konsept ve yönetmenliğini Nazlı Erayda’nın yaptığı 13. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Taksim’de farklı kamusal alanlarda tiyatro oyuncuları tarafından gerçekleştirilen iki kişilik performanslar, Canan’ın “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemine destek için gerçekleştirdiği “Aydınlık İçin Bir Mum Yak” performansına dair fotoğraflar giriş katında görebileceklerimiz arasında.
İkinci katta daha çok genç sanatçıların, sanatçı oluşumlarının performanslarının görülebileceği bir kat. Bu katta Türkiye’de tiyatro sanatına alternatif yaklaşımlar kazandırmaya çalışarak disiplinlerarası çalışan Katırcıoğlu’na dair videolar, arşivler yer alıyor. Katırcıoğlu üçüncü katta görülecek olan Assos Festivallerini de gerçekleştiren isim aynı zamanda. Erken yaşta hayata veda eden Hüseyin Katırcıoğlu’nun ilk defa izleme şansı bulduğum “Sünnetli” adlı performansına gelince, bu performans Türklüğün ve erkekliğin nasıl da kurgulanan/ inşa edilen bir kavram olduğunu, oldukça basit, zaman zaman kaba, ama dönemi için oldukça başarılı bir mizahi dille aktarıyor. Doğumdan ölüme kadar bir erkeğin bedeni üzerinde hâkim olan devletin ideolojik aygıtlarının bir sunumunu yapıyor sanki. Erkekliğin sembolü mavi kimlik kartları, sünnet ritüeli, aile, din, okul, askerlik…
İkinci katta ele almak istediğim bir diğer performans 1990’larda Türkiye’de gerçekleştirilmiş en çarpıcı performans olan “Serê Mehê”. 1998’de “Genç Etkinlik” sergilerine katılan ve “Jujîn” takma ismini kullanan bir kadın sanatçı tarafından gerçekleştirilen bu performans Türkiye’nin yakın geçmişindeki en radikal performanslardan biri olma özelliğini taşıyor. Bu performanstan sonra bu isimle başka bir iş üretmeyen sanatçı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamakta. Çeşitli ilaçlarla reglini uzun bir süre erteleyen Jujîn açılış gecesinde kendine ayrılan kabinin köşesine çıplak biçimde büzülür ve fiziksel acıyla geciktirdiği kanını köşeye boşaltır. Uzun saçlarıyla yüzünü saklayarak kim olduğunu gizleyen sanatçının performansa bağlam kazandıran en önemli unsuru kullandığı mahlası, yani ‘Jujîn’dir. Jujîn Kürtçe’de ‘kirpi’ ve “kadın” kelimelerinin birleşiminden oluşur, ‘jujî’ ve ‘jin’. Ve yine ‘jîn’ yaşam demektir. Bu performanstan iki yıl önce Kürt kadın dergisi Jûjîn yayın hayatına başlamıştı. Kadınlar dergiye Jujîn adını, kadınların ayrımcılığa ve sömürüye karşı kirpi gibi dikenlerini kullanarak mücadele edeceği ve kendini savunacağı fikri üzerinden vermişti. Yine performansın adı olan “Serê Mehê” de Kürtçe olup, “aybaşı” kanamasını ifade etmek için kullanılır. Jujîn bu performansıyla sadece kadın kimliği ile değil Kürt kimliğiyle yer alarak sisteme karşı eleştirisini bedeniyle verir. Bir abject/iğrenç olarak kabul edilen aybaşı kanaması ve dolayısıyla kadın bedeni toplumdan dışlanırken, bir halk olarak Kürtler de Türkiye’nin abjecti/ iğrenci olarak ötekileştirilmiş, hakları ellerinden alınmış, zorla göç ettirilmiş, her türlü zorbalığa maruz kalmıştır. Bu etkinlikten sonra başka bir performans gerçekleştirmeyen Jujîn ortadan kaybolmuştur. Hala kim olduğu bilinmemektedir. Sahnede 90’lar sergisi “Neredesin Jujîn?” sorusuyla yeni bir araştırma projesine evrilmiş, 5 Harfliler yayın direktörlerinden Hazal Halavut’un yürütücülüğünde bu araştırma devam etmektedir. Bence Jujîn’in mahlası ve gerçekleştirdiği performansı kadar ortadan kayboluşu da işin bir parçasıdır ve öyle kalmaya da devam etmelidir.
Serginin üçüncü katında Serotinin sergilerine ve Assos Tiyatro Festivallerine dair video, fotoğraf ve gazete kupürleri, kostüm ve devasa kuklalar yer almakta.
12 Şubat 2023’e kadar Salt Beyoğlu’nda görülmeye devam edecek sergi Amira Akbıyıkoğlu tarafından programlanmış, tasarım ve prodüksiyonu Emirhan Altuner, proje asistanlığını Gül İçel ve araştırma kısmını da Mine Söyler üstlenmiştir. Sergide yer alan isimler ise şöyledir:
Adnan Tönel, aeigis, Ali Emir Tapan, Arhan Kayar, Asiye Cengiz, Atilla Özdemiroğlu, Aydın Teker, Ayşe Draz, Bedri Baykam, Burak Delier, Cana Dölay, CANAN, Ceylan Öztrük, Çağatay Karaçizmeli, Ekim Acun, Esra Ersen, Ethem Özgüven, Genco Gülan, Geyvan McMillen, Gürel Yontan, Ha Za Vu Zu, Halil Altındere, Hazal Halavut, Hüseyin Katırcıoğlu, İbrahim Akyürek, Komet, Köken Ergun, Kumpanya, Lamia Karaali, Leman Sevda Darıcıoğlu, Levent Öget, Mehmet Güleryüz, Mehmet Sander, Mete Özgencil, Moni Saim Özgilik, Mustafa Kaplan, Nadi Güler, Nur Akalın, Nurgül Polat, Orhan Atasoy, Orhan Cem Çetin, Ömer Ahunbay, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Pilvi Takala, Raife Polat, Selçuk Gürışık, Selva Daşdemir, Sevi Algan, Simge Burhanoğlu, Şule Ateş, Taldans, Taner Ceylan, Tuğçe Tuna, Tunç Ali Çam, Umur Turagay, Vahit Tuna, Yeşil Üzümler, ZeN, Zişan Uğurlu