Memleket uzun süredir bir seçim gündemi içerisinde.
AKP-MHP iktidarı hem savaş politikalarından hem de ekonomi politikalarından bir sonuç alabilse erken seçim, baskın seçim adı her neyse seçimlere gitmeyi hedefliyor ancak bu politikalardan bir sonuç alamıyor.
Yürütülen savaş politikaları hem Rojava/Suriye’de hem Federe Kürdistan ve Irak’ta hem de ülke içerisinde deyim yerinde ise; tel tel dökülüyor.
Tel tel dökülen bu savaş politikalarının yarattığı insani yıkımı en son Federe Kürt Bölgesi’ndeki Zaxo kentinin turistik alanlarında, Perex köyünde tüm dünya gördü.
Türkiye yetkilileri, söz konusu saldırıyı yapmadıklarını ileri sürse de Irak yetkilileri ve bölgedeki yerel kaynaklar, saldırıyı Türkiye’nin gerçekleştirdiğini ve ellerinde kanıtların olduğunu belirtiyor.
2’si çocuk 9 sivilin katledildiği, 23 sivilin yaralandığı bu katliam, Türkiye’nin Rojava/Suriye’de ve Federe Kürt Bölgesi’nde sivillere yönelik olarak gerçekleştirdiği ilk saldırı değil.
Ve dünya kamuoyu da bu saldırılara yabancı değil.
Sivil ölümler konusunda dosyası kabarık olan Türkiye, (Devletlerin çıkar ilişkileri ile üzeri örtülmeye çalışılsa da) dünya kamuoyunda inandırıcılığını çoktan yitirmiş bir gerçeklik ile yüz yüze.
Bu katliam Irak tarafından Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’ne taşınırken, Türkiye’nin Irak ve Federe Kürt Bölgesi’nden çıkması istendi.
Türkiye ise, Rojava/Suriye, Irak/Federe Kürt Bölgesi’nde yıllardır sürdürdüğü askeri saldırılarını uluslararası konjonktürü, ABD-Rusya-İran arasındaki çelişkileri kullanarak genişletmeyi hedefliyor.
Ancak gelinen aşamada bu savaş politikalarını sürdürmesinin her geçen gün zorlaştığını ve bu politikaların yarattığı insani yıkımın ne kadar ağırlaştığı da çok açık bir şekilde görülüyor.
***
Türkiye’nin savaş-saldırı politikalarının yarattığı insani yıkımın yanı sıra bu coğrafyanın her yerinde insanlara ödettiği ekonomik bedel de her geçen gün ağırlaşıyor.
Tabi ki, ekonomik çöküntü sadece savaş ile ilgili bir durum değil ancak savaş yapısal olan krizin bedelini coğrafyamız insanlarına daha da ağır bir şekilde ödetiyor.
Bu bedel ödemeyi sadece yoksullaşma olarak görmek de doğru değil.
AKP-MHP-Ergenekon iktidarı, politikalarını sürdürmek için toplumu bir bütünen çürütmeyi de özel savaş yöntemleriyle sürdürüyor.
Bu özel yöntemler, Kürt coğrafyasında devletin her türlü olanağı seferber edilerek sömürge mantığıyla inceden inceye uygulanırken, batıda da benzer uygulamalar gerçekleştiriliyor.
Toplumun en demokratik hak talepleri, yaşam alanlarını savunması, kadınların mücadelesi vb. polis, asker, korucu, bekçi şiddetiyle bastırılırken, AKP-MHP-Ergenekon iktidarının oluşturduğu paramiliter güçler de toplumun her kesimine yönelik tehditlerini aleni bir şekilde yapıyor.
***
Bu savaş politikalarıyla asıl üzeri kapatılan veya yürütülen işin ne olduğuna belki Emniyet’in bir biriminin açıkladığı rapor üzerinden bakabiliriz.
Malumunuz, mafya lideri Sedat Peker, Vatan-Millet-Sakarya edebiyatı yapan ve 90’ların düşük yoğunluklu savaş yürütücülerinin, bugünün iktidar sahiplerinin ve onların kalemşörü gazetecilerin eroin, kokain ve bilimum pis işlerine dair epey açıklamalar yaptı.
Açıklamalarla yetinmedi, ses kayıtları, görüntüler de yayınladı.
Yine son dönem Sezgin Baran Korkmaz’ın açıkladığı kirli ilişkiler ağı da iktidar sahipleri veya devletin sahiplerinin işleri nasıl pis yöntemlerle yürüttüğünü gösteriyor.
İşte tam da bu noktada savaş politikaları, Vatan-Millet-Sakarya edebiyatıyla neyin üzerinin örtülmek istendiğine ‘Türkiye Uyuşturucu Raporu’ yanıt veriyor.
***
Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın hazırladığı rapor, bu coğrafya insanı açısından durumun vahametine işaret ediyor.
Rapor, 2021’in uyuşturucu yakalama istatistiklerini içeriyor.
Dikkat edin sadece yakalanan! Çünkü yakalan uyuşturucu işin uzmanlarına göre her zaman dağıtılanın sadece 10’da 1’i oluyor.
Raporda; Türkiye tarihinin en fazla kokain ele geçirilen yılının 2021 olduğu belirtiliyor. 2018’de 1 ton 509 kilo, 2019’da 1 ton 638 kilo, 2020’de 1 ton 961 kilo kokain yakalanırken, 2021’de bu miktar bir önceki yıla göre yüzde 44.9 artarak, 2 ton 841 kilo olduğu belirtiliyor.
Raporda diğer önemli bir veri de yakalanan eroin miktarı. 2019’da 20 ton 165 kilo eroin yakalanırken, 2020’de pandeminin de etkisiyle yakalanan eroin miktarı 13 ton 783 kilo olduğu belirtiliyor. Ancak 2021 yılında yakalanan eroin miktarı tüm yılları geçiyor ve 22 ton 202 kilo eroinin yakalandığı belirtiliyor.
Raporda, asıl rekor asetik anhidrit kimyasalında (Uyuşturucu şebekelerinin afyonu laboratuvarlarda eroine dönüştürmek için asetik anhidrite ihtiyacı var) yaşandığı dikkat çekiliyor. Türkiye’de 2021’de yakalanan asetik anhidrit miktarı bir önceki yıla göre 3 kat artarak 36 ton 253 litre olduğu belirtiliyor.
Raporda diğer bir başlık da yakalanan metamfetamin miktarı. Bunun da bir önceki yıla göre 2021 yılında yüzde 32.8 artarak 5 ton 528 kilo olduğu kaydediliyor.
Yukarıda verilen rakamlara Türkiye’ye gönderilirken başka ülkelerde yakalan eroin, kokain veya diğer uyuşturucu maddeleri dahil değil. Bunu da eklediğimizde işin vahameti daha da katmerli bir hale geliyor.
***
2023, cumhuriyetin 100. yılı, ortak aday, 6 masa, sandık meseleyi çözer basit bakış açılarıyla bakılırsa bu tablo içerisinde öyle gözüküyor ki, hiçbir sonuç elde edilemez.
Cumhuriyetin ilk yüzyılında memleketin asıl meselelerine yönelik inkar ve yıkım politikaları, iktidarda kim olursa olsun devleti, bir mafya-devlet durumuna getirmiştir.
Bu 100 yıllık İslam sosuna batırılmış resmi ideolojinin yarattığı tahribata son vermek ve nedenlerini ortadan kaldırmak için sandık bir araç olabilir kimi zaman ancak daha büyük bakış açılarına, daha esaslı programlara, ortak aday ötesi kişilerden bağımsız projelere ihtiyaç var.
Bu gerçekleştirilemezse, öyle gözüküyor ki mevcut düzen içerisinde iktidara gelen her kim olursa olsun tek adama, onun çevresindekiler ise Bodrum Yalıkavak Marina’ya çökmeye çalışacaklardır.
Toplum da ‘Sedat Peker gibi mafya liderleri ne ifşa edecek’ diye tribünlerdeki fanatiklere dönüştürülecektir.