İktidar “seçimler zamanında yapılacak” diyerek, muhalefet de seçim çağrısını seriye bağlayarak “seçim fırsatçılığı” yapıyor. İktidar kazanabileceği bir seçim zemini oluşturarak seçime gitme amacında, muhalefet ise ekonomik kriz yaşanırken seçim yapılması durumunda iktidara yerleşeceğini düşünerek sandığı zorluyor. Ekonomik krizin topluma etkileriyle başlayan her cümle açık ya da örtük şekilde sandığa bağlanıyor. Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’ndan farklı siyasal pozisyon, kompozisyon ve anlamlara sahip olan HDP de sandık üzerinden meydan okumanın cazibesine dönem dönem kapılıyor.
Kürtler: Seçmen, oy, pazarlık
Parti genel merkezlerinde hesap makineleri masaya her konduğunda, iki ittifak arasındaki farkı belirleyecek bir grup seçmen ortaya çıkıyor: Kürtler.
Cumhur İttifakı, kurulduğu günden beri, Kürtleri siyasi hegemonyasında kurucu öteki olarak kodladı. Kürtlerden bekledikleri ‘oy sayısı’ bu kodlama kapsamında realize edilmiş durumda. Kürtlerin sadece bir kısmının kendilerine oy vermeleri ve bir kısmının da Millet İttifakı’na oy vermemesi bu realizasyonun iki temel hedefi. Sandık-aşırı hedef ise Kürtlerin, Türkiye siyasetinin önemli dönüm noktalarının birinde belirleyici etkiye sahip olmamaları. Yani Cumhur İttifakı, Kürtlerin oy tercihlerini, ideoloji ve ranta dayalı politikalarla bölme ve böylece hem sandıkta mümkün olduğunca kazanma hem de bir politik kolektif olarak Kürtleri siyasal muhataplıktan men etmenin yollarını arıyor. Böylece kendi penceresinden Kürtleri çoklu açılara yerleştiriyor ve Kürtleri hegemonik projesinde kontrol edebileceği bir noktaya çekmeye çalışıyor.
Millet İttifakı ise Kürtler söz konusu olunca daha karmaşık ve krizlere gebe bir yaklaşım içinde. Kürtlerin oyları olmadan Cumhur İttifakı karşısında galip gelemeyeceğini hem ellerindeki hesap makinesinden hem de 2019 yılındaki yerel seçim deneyimlerinden ötürü biliyor. Bu bilgi kapsamında, Kürt siyasetiyle pazarlık yürütme niyetini cepte tutuyor. Ve fakat bu pazarlıkta “ölümle sıtma” arasında tercihe zorluyor. Pazarlık ilişkisini, mecburiyet ilişkisine çevirmek istiyor. Kürt kimliğini tanıyarak dışlama taktiğine başvuruyor. Yani Kürt kolektif kimliğini hak eksenli değil, seçmen eksenli düşünerek istatistiğin konusu haline getiriyor.
Her iki ittifak da bulundukları konum itibariyle, Kürt halkının kolektif tanınma ve hak taleplerini görünmez kılmaya çalışıyor. İktidar, Kürtleri kontrol altında tutmak, muhalefet ise olası iktidarında Kürtleri ehlileştirmek üzerinden bir tutum geliştiriyor. Fakat aktif rekabetlerinde her ikisi de seçimi esas alarak Kürt halkını seçmen olarak kodluyor ve kısa vadeli politikalarının tümünde Kürt, sadece ve sadece seçmenleştiriliyor. Bu seçmenleştirme pratiği, aktif rekabet sonrası Kürtlerin kolektif haklarını tanımamanın kullanışlı zeminini de arka planda hazırlıyor.
Kürtler: Yurttaş, kolektif, hak
İki ittifakın ıskaladığı ve hatta HDP’nin de kimi zaman siyasalı yeterince okuma sorunu yaşayıp kendisini kaptırdığı şey şu: Kürtler dile her getirildiğinde meselenin tarihsel-sosyolojik-siyasal bağlamlarından koparılarak seçmen, oy, pazarlık kavram seti etrafında düşünülüyor. Bu da Kürdün kolektif sorunlarını görmezden gelme ve Kürt yurttaşı homo-voter’a (seçmen-insan) indirgeme zemini oluşturuyor. Oysa kolektif kimlik olarak Kürtlük ile tarihsel bir mücadele ve siyasal taleplerin öznesi olarak Kürtlere dair tartışmalar homo-voter yanılsamasından kurtarılmak zorunda. Bu zorunluluk gerçekleşmediği ölçüde, Türkiye’de Kürt Sorununun çözülmesi oldukça zorlaşıyor. Dolayısıyla Kürtler, Kürtlük ve Kürt Sorunu kavramlarından oluşan kavram setini, “yurttaş-kolektif-hak” kavram setiyle buluşturmak hiç olmadığı kadar gündeme alınması gereken zorunluluk olarak beliriyor. Kürt ve sandık arasında irtibat kuran cümlelerden olabildiğince sakınmak bugün akışa politik müdahalenin şartı haline geliyor. Çünkü bir yandan kolektif Kürtlük ve Kürt Sorunu, seçim ve sandık bağlamında düşünüldüğünde içinin boşaltılacağı tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Diğer yandan ise küresel tektonik hareketlenmeler, siyasalın yeniden kurulumu ve jeopolitik gelişmeler Kürtleri ve Kürt Sorunu’nu basit sandık hesapları ve sandık merkezli meydan okumaları aşacak denklemleri gerektiriyor.
Newroz 2022: Akışa kolektif müdahale
İktidar blokunun, 2015 yılından beri devreye koyduğu politikaları sürdürmeye mecalinin kalmadığı, muhalefetin ise değişim umudu vermekten uzak olduğu bir dönemde 2022 yılı Newroz’u gerçekleşti. Newroz, yurttaşlığın hak mücadelesinin adresinin sandık değil, alanlar ve sahiplenme olduğunu göstererek siyasete yön gösterdi. Newroz’da sandık-seçim fırsatçılığı eksenine sıkıştırılan akışa kolektif müdahale birçok mesaj barındırıyordu.
Buna karşın meydanlarda milyonlarca insanın toplanıp politik taleplerini haykırmasına hem iktidar sözcüleri/medyası hem de muhalefet sözcüleri/medyasının yeterli ilgiyi göstermemesi ama her sandık bahsinde Kürt seçmene yapılan özel vurgunun eksik olmaması arasındaki “absürtlük” ilişkisizlik, bu ittifakların Kürt kolektif kimliğine ve hak taleplerine bakış açısını net şekilde gösteriyor. Dolayısıyla Newroz gerçekliğini doğru okumak en başta bu absürtlüğü görmekle ilgili hale geliyor.
Tüm absürtlüklere rağmen tarih yürüyor. Hele ki milyonların katıldığı bir halk kervanıysa tarih, güçlü mesajlar vererek yürüyüşünü sürdürüyor. Kuşkusuz ki, 2022 yılı Newroz’u sosyolojik ve siyasal olarak çok daha fazla tartışılmayı hak ediyor ama mekân-aşırı, iktidara, muhalefete ve HDP’ye verdiği ana mesajları şöyle sıralayabiliriz:
- Küresel açıdan otoriterleşme eğilimlerinin had safhada olduğu bu dönemde, merkezi iktidarın her anlamda hedefi olan politik bir kimliğin birkaç gün içerisinde milyonları meydana çıkması çok güçlü mesajlar içeriyor. 2022 yılı Newroz’u bu şartlara rağmen halkın siyasette kurucu gücünü bir kez daha ortaya koyması bakımından mekân-aşırı mesajlar verdi.
- Newroz, iktidara Kürt halkının siyasi mühendislik faaliyetlerinin nesnesi olamayacak kadar politik özneleşme sürecini tamamladığını gösterdi. Kürt kolektif kimliği için artık statü ve tanınma gibi eksenler hariç herhangi bir çözümün-rızanın mümkün olmadığı Newroz’da en güçlü şekilde tescil edildi.
- Newroz, Kürt kolektif haklarının sandığın konusu değil, siyasal mücadelenin konusu olduğunu hemen her meydandaki pankart ve sloganlarla bir kez daha göstererek “pazarlığa dayalı” siyaset tarzında pazarlığın sınırlarına işaret etti. Muhalefetin “seçmen pazarlık hesapları”nda ısrarcı olmasının kendileri açısından getireceği büyük kaybedişin ipuçlarını verdi.
- Newroz belki de en çok HDP’ye mesaj verdi. Yüzde 7’lik seçim barajının halk sahiplenmesi karşısında anlamsız olduğunu, meselenin nicel olmaktan bizatihi halk tarafından çıkarıldığı mesajı en bariz gerçeklikti. Halkın gerisine düşmemek ve akışa müdahale ederken rolünü üstlenmek gerekliliği Newroz’da bir kez daha açığa çıktı. Bu rol bazen sözü kurucu niteliğine kavuşturmak bazen de tarihsel akış karşısından benliği ve benliğe dair olan duyguları geri plana itmekle mümkün olur. Nitekim bu otoriter iklimde meydana çıkan her bir insanın bu gereklilikleri yerine getirdiğini düşünmek ve milyonlarca insanın bunu yaptığını bilmek-görmek en büyük cesaret kaynağı olsa gerek!