Abdulmelik Ş. Bekir
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dünya gündemine oturdu. Bu düzeyde ani ve kapsamlı bir savaşın dünya gündemini işgal etmesi de işin doğası gereğidir. Önemli olan savaşa nereden baktığımız; savaş alanı haline gelen halklarla nasıl bir hemhallık kurduğumuz ve daha önemlisi buradan nasıl çıkılacağına dair sözümüz ve çözümümüzdür. Bu zaviyeden bakılmadığında hem dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan savaşlarda hem de Ukrayna savaşı başladığından beri yapıldığı gibi sığ bir tarafgirlik yapmaktan kurtulmak mümkün değildir. Dünyaya hakim olan da savaşı çıkarıp yöneten de, tarafgirliği farz kılan da kapitalist sistemin kendisidir. Dolayısıyla savaşan güçler etrafında gerçekleşen her türden tarafgirlik aslında totalde savaşı yöneten ve savaşla ayakta kalan sistemin kendisine hizmetten başka bir anlam ifade etmiyor.
Kapitalist sistemin şifresi olan, “Kasa her zaman kazanır” mottosu sistemin savaş hali için de geçerlidir. Hangi taraf galip gelirse gelsin en nihayetinde kazanan sistem olacaktır. Tarih boyunca sistemler ve sistemlerin aparatları giriştikleri güç ve hegemonya savaşlarını halkların savaşı gibi göstermeye imtina göstermişlerdir. Bu gün olan da budur. Batı ve Rusya’nın Ukrayna üzerinden süren ve Ukrayna’daki aparatlarının da dahil olduğu savaş asla halkların savaşı değildir. Zira günün sonunda halkların istediği bir çözümün gerçekleşme ihtimali yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla bu savaşta dışarıdan holiganlık yapmanın kimseye bir faydası yoktur. Hatta savaşa totalde bir karşı duruş sergilemek olumlu olsa da, alternatif çözümü söylemeden, ortaya koymadan ve çabasını vermeden bir anlamı yoktur.
Oysa gerek dünya genelinde gerekse Türkiye’de sol, sosyalistinden tutalım, demokratına, muhafazakar, milliyetçi, sağcısına kadar tarafgirlik üzerinden bir yaklaşım ve duruş hakimdir. Sağcı milliyetçi kesimler için bu bir yere kadar anlaşılırdır. Sistemin aparatı devleti kutsadıkları için devletin öğrettiği ve farz ettiği tarafgirliği içselleştirmişlerdir. Fazla sorgulamaya gerek duymadan, gözü kapalı holiganlık düzeyinde taraf tutarlar. Ancak sol, sosyalist ve demokratik kesimlerin burada farkını koyması icap eder. Tarafgir durumuna düşmemesi gerektiği gibi sadece total bir savaşa karşı duruşla da yetinmemeli. Aksi halde kapitalist sisteme karşı duruşunun hilafına sistemin ayrı uçlarından birine taraf olmuş olur.
Elbette her halükarda savaşa karşı olmak gerekir. Ancak dünya sol, sosyalist, demokratik çevrelerinin bundan daha fazlasını yapma tarihi, deneyimi, mirası ve gücü vardır. Özellikle dünyanın kapitalist güçlerin farklı tonlarına maruz kaldığı bir çağda insanlığın buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Burada sistem dışı güçlerin ölçüsü ne Rusya’nın geçmiş sovyetik tarihi ne sözde ABD karşıtlığı ne de diktatöryal, despotik emperyal hamlelerine karşı ABD’nin öncülük ettiği Batı bloğunun yumuşak emperyal politika ve hamleleridir. Ölçü verili sistemin dışına çıkıldığı ve totalde sisteme karşı söz, söylem, çözüm ve mücadele geliştirildiğidir. Ölçü doğru konulmadan sistem içi güçlerin kurduğu denkleme dahil olmak emperyalizmin değirmenine su taşımaktır.
Dikkat edilirse dünyanın farklı yerlerinde süren savaşlar başta olmak üzere en son Ukrayna savaşı başladığından beri gerek savaşın iki tarafı gerekse kıyıda köşede durarak nemalanmaya çalışan ulus devletler savaşı iç kamuoylarına tahvil etmenin derdindedirler. Kimisi gelecek emperyal hayallerin yolunu döşeme derdinde kimisi ise iktidarda daha uzun süre kalmaya malzeme etmektedir. Daha somut örnek babında Türkiye’nin mevcut iktidarına bakalım. Ukrayna savaşını adeta bir fırsata çevirmenin derdindedir. Bir yandan oluşan dengeleri kullanarak, öte yandan savaşın yarattığı gündemi kullanarak adeta çöküşünü perdelemek ve ömrünü uzatma arayışında. En ufak fırsatı dahi kaçırmıyor. Siyasetiyle medyasıyla sürekli tek gündem haline getirerek ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi çöküşü rahatlıkla perdeleyebiliyor. Ülkede yağın litresi ateş pahası olmuş, akar yakıt başta olmak üzere enerji kalemleri astronomik rakamlara ulaşmış, insanlar açlıkla boğuşuyor, artık günü birlik zam geliyor ancak soluyla, sağıyla, muhafazakarıyla, demokratıyla herkesin gündemi “Batı mi iyi Rusya mı” tartışmasıdır. Sistemin hegemon savaşı ve despotik iktidarların ömrünü uzatma arayışı sonucu yaratılan hengame sistem dışı güçler ve toplum için adeta, “cambaza bak cambaza” oyununa dönüşüyor.
Bu bağlamda Ukrayna savaşına öncelikle sistemin verili halinin dışına çıkarak bakmak gerekir. İki ucun tarafgirliğinin ötesine geçerek hegemon güç mücadelesinin sistemik karakterini ortaya koymak ve teşhir etmek üzerinden ele alınmalı. Savaşın niçin verildiği ve kimin nasıl kullandığı, faydalandığı iyi değerlendirilmelidir. Savaş karşıtı duruşun yanına aynı zamanda alternatif çözüm önerilerini ortaya koymak ve bunun pratik mücadelesini vermek gerekir. O zaman doğru bir okuma yapmış, Ukrayna ve Rusya halkları başta olmak üzere tüm halklarımızın acısını hissetmiş ve yanlarında yer almış oluruz. Bunun da temel şartı kendi gündemini iyi belirlemek, sistemin farz kıldığı gündeme girmemek ve kendi gündemini dayatmaktır.
Kuşkusuz Ukrayna’ya yönelik işgal, Rusya’nın emperyal niyetleri halklarımızı etkilediği için bir gündemidir. Ama yukarıda da ifade edildiği gibi şimdiki okuma ve taraf olma haliyle değil. Kendi gündemimizle olmalıdır. Ukrayna işgalinin hegemonların güç mücadelesi olduğu, emperyal hayalleri olan tüm milliyetçi sağcı iktidarlar gibi AKP-MHP iktidarının da bundan faydalandığını bilerek, öncelikle bu cephedeki varlığına karşı mücadele etmek gerekir. Yani AKP-MHP’nin bu savaşı kurduğu istibdat rejiminin ömrünü uzatması için kullanmasına izin vermemek gerekir. Aksine çöküşüne vesile yapılmalıdır. Dolayısıyla daha fazla siyasi, ekonomik ve sosyolojik bunalımı gündemleştirmek, buna karşı çözüm yollarını ortaya koyma zamanıdır.
İktidar çözülürken toplumu da her yönüyle çökertiyor. Buna karşı mücadele hattını örmek, toplumu bu soygun sistemine karşı mücadeleye çekmek ve öncülük edilerek, dinci, milliyetçi ve sağcı bir iktidarı engelleyerek, yerine demokratik bir sistem kurarak diğer halklara ve mücadelelerine fayda sağlamış ve yanlarında durmuş olunur. Nitekim 8 Mart etkinliklerinde de görüldüğü gibi mücadele hazır, AKP-MHP dinci milliyetçi iktidarından kurtulma azmine sahip bir toplum gerçekliği var. Kadınların açığa çıkardığı direniş sinerjisini, Newroz ve 1 Mayıslarda büyüterek hem kapitalist sistemin hem de aparatı despotik iktidarlar rahatlıkla engellenebilir. Aksi halde söz, söylem ve pratiğe sahip olmadan dinci, sağcı ve milliyetçi iktidarlar var olduğu her yerde insanlık “kimin gücü kime yeterse” saldırganlığının geçerli olduğu bir süreci yaşayacaktır.
Kadınlar, halklar, işçiler, emekçiler başta olmak üzere bilcümle ezilenler için” Zaman Kazanma Zamanıdır.” Bunun fırsatı ve olanakları yeterince vardır. Zira kapitalist sistem her geçen gün dünyanın geri kalan bir kısmını savaş alanı ve halkların mezbahanesi haline getiriyor. Bunu durdurmak ise sol, sosyalist, demokratik sistem dışı güçlerin görevidir.