Çağımızın insanları bugün hemen hemen her yerde birbirine benzeyen ve birbirini artarda tetikleyen olağanüstü olaylar, olgular ve meselelerle karşı karşıyalar. Belki herkes aynı derecede, aynı şekilde ve aynı şiddette olup bitenleri hissetmiyor ama herkes bir şekilde tüm bunlardan etkileniyor. Salt yaşadığımız yerden bile dönüp dünyaya baktığımızda olup bitenlerin hiç de hayra alamet olmadığını anlıyoruz. Dünyanın dört bir yanını sarmalayan savaşlar, çatışmalar, yerinden edilen insanlar, kaynakların hoyratça kullanılması sonucu ortaya çıkan çevre ve iklim felaketleri, salgınlar, zenginle fakir arasındaki uçurum, gittikçe derinleşen yoksulluk hepsi birer yara beneği gibi acıtıyor ve damgalıyor bedenlerimizi. Ateşin düştüğü yeri yaktığı doğrudur hatta herkesin acısı kendinedir ama hiç kimsenin acıya şefkatle bakma lüksü yoktur. Acı denilen şey beynelmileldir ve öyle de olmalıdır. Acı da diğer her şey gibi bütün dünyanındır. O aslında bir bumerangdır ve eninde sonunda esas sahibine de mutlaka geri döner. Bugün yaşadığımız tüm bu acı ve gamlar Alman düşün ve edebiyat dünyasının sıklıkla kullandığı “Weltschmerz”in ta kendisidir.
“Weltschmerz” kelimesi edebiyatçılar ve şairler için derin anlamı olan, hüzün, acı ve gamı iç içe tarif eden bir dünya acısıdır. Welt, dünya, Schmerz ise ağrı, acı demektir. Bu da ortaya ‘dünya acısı veya ağrısı’ şeklinde bir anlam çıkarmaktadır. Weltschmerz’in Alman dil dünyasındaki yeri ve geçmişi salt kavramsal olarak değil dokunup geldiği acılar yumağıyla asıl anlamını kazanmaktadır. Acının ve hüznün en katmerlisini ifade etmek için kullanılmıştır. Dolayısıyla anlamı da ortaya çıktığı dönemin acı ve ıstırapları kadar büyüktür. İşte günümüz dünyası içinde bulunduğu durum itibariyle o günün acılarına benzer acılara tanıklık etmektedir. Her ne kadar dünya acısı olarak tarif etmeye çalıştığımız Weltschmerz’in 18. yüzyılda, Alman aydınlanmacı ve edebiyatçı Jean Paul tarafından “Selina oder über die Unsterblichkeit der Seele” (Selina ve ruhun ölümsüzlüğü) adlı romanında ilk defa kullanıldığı rivayet edilse de bütün dünyanın acısını kapsayan bir “geist”a sahiptir. Olup bitenlerin karşısında hem bireyinin yetersizliğini (melankoli) hem de toplumsal (anomi) olarak içine düştüğü çaresizliği anlatan bir durumun tarifidir. Bu durumu aynı zamanda dünyanın, mevcut koşulların yetersizliğinin bir parçası olarak görmektedir. Weltschmerz’in kavramlaşması bu manada bir yanıyla “yaşam acısı” diğer yanıylaysa da “dünyanın kifayetsizliğinden ötürü duyulan derin keder ve üzüntüdür”.
Kavram bu haliyle özelikle aydınlanma düşüncesi ile yoğrulmuş, bir yandan modernliği bir yandan da doğayı anlamlandırabilmek ve onun sırlarını çözmekle meşgul entelektüel dünyasının ilgisini yoğun bir şekilde çekmiştir. Başlı başına bir varoluş sorunsalını ortaya çıkaran kavram, özellikle romantizm döneminin öncüleri Eichendorff, Brentano gibi Alman şairler tarafından da tarifi imkansız acılar bağlamında kullanılmıştır. “Alman Geist”inden ürküntüyle bahseden, ünlü Alman şair Heinrich Heine, ‘Weltschmerz’ kelimesini zamanında “dünyevi görkemin gelip geçiciliğinden ötürü duyulan acı” olarak yorumlamıştır. Heine’den çok sonraları gelmekte olan acının büyüklüğünü sezen Thomas Mann da Weltschmerz’i ”yaşama acısı” olarak tarihe not etmiştir. Böylelikle zamanla Weltschmerz kavramıyla tarif edilen esas şey insanlığın omuzlamaktan sakındığı büyük bir acı yumağına dönüşmüştür ve Holokostla beraber gerçek anlamda bir dünya acısına evirilerek tarif edilemez acıların sembolü oluvermiştir. Grimm kardeşlerin ifade ettiği gibi Weltschmerz “dünyanın yetersizliğinin derin üzüntüsü” olarak her geçen gün daha da büyüyerek üzerimize gelmeye devam ediyor.
Bugün, katmerli hüznün büyüdüğü her yerde bu içli söz karşımıza çıkıyor çünkü herkesin az çok ağrıyor içi dünyanın bu densiz halleri karşısında. Sanki dünya ekseninden çıkmış ve bütün anlamlar derinliğini kaybetmiş gibi. Narin narin dönen dünyanın kalp ağrısıyla boğuştuğumuzu ve hiç hiçbir şey yapamadığımızı hissediyoruz. Üzerimize çökmüş çaresizliğin tekinsizliğiyle kala kalıyoruz dünya acısının ortasında. Nereye baksak ölüm tuzakları ve uykularımızı bölen keskin bir acı. Soğudukça soğuyor dünyanın kalbi kendi acısıyla.