“Vicdanın zulmü yasanınkine benzerdir:
Onu ne kadar fazla beslersen o, o kadar ister.”
Costas Douzinas
İnsan hakları ve eleştirel hukuk çalışmalarının yanı sıra siyasetteki aktivist yönüyle tanınan Costas Douzinas’ın kaleme aldığı dört makaleden oluşan Yasanın Arzusu adlı eser, Türkçe okura Ezgi Duman ve İbrahim Şahin Ateş’in çevirisiyle sunuldu. Geçtiğimiz günlerde Dipnot Yayınları tarafından basılan esere Costas Douzinas tarafından önsöz yazıldı.
Bu eseri Türkçe okur açısından cazip kılabilecek temel gerekçelerden biri, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti gibi kavramların aşındığına, hukuk dışı alanların çoğaldığına ve hukuki süreçlerin askıya alındığına dair tartışmaların alevlendiği günümüz Türkiye’sinde, eleştirel ve felsefi içerik ile kışkırtıcı dil ve üslupla yazılan metinlerin bir araya getirilmiş olmasıdır. Bu kapsamda eser, zamane tartışmaların kapsamı içerisinde ama bu tartışmalara dair eleştirinin eleştirisini de çağıran içerikte ve dilde yazılmış metinlerden oluşuyor. Ve bunu alt başlığında vurguladığı üzere estetik, etik ve psikanalizle çekişmeli tartışmalara girerek gerçekleştiriyor.
Sıradanın reddi
Douzinas yazdığı önsözün bir yerinde ahvali şu şekilde betimliyor: “Karanlık zamanlarda yaşıyoruz. Krizden krize, olağanüstü halden olağanüstü hale taşınıyor, sonu gelmez hastalıklı bir olumsuzluğa yaslanıyoruz.”
Tam da onun dediği gibi karanlık bir zamanın halet-i ruhiyesiyle yaşıyoruz. Fakat sadece biz değil, muktedirler de istim üstünde. Çünkü bu zamane girdap, sadece biz ezilenleri, dışta bırakılanları değil; muktedirleri de içine çekme potansiyeli taşıyor.
Bu potansiyeli aktüel hale getirmek için Yasanın Arzusu’ndan öğreneceğimiz şeyler var. Douzinas’ın yasayı çekip çıkarmak istediği yer, bugün Türkiye’de ‘tek adam yanılsaması’na odaklanan ‘geçmişteki hukuku geri çağırma seansları’nı da eleştirmemizi sağlayabilir. Şöyle ki, Douzinas hukuku pozitivizmin kıskacından çekip çıkarmak isterr. Çünkü pozitivist hukuk, etik ve estetiği değil; gücü çağırır. Pozitivist hukuk bir adalet arayışına değil, hüküm verme çabasına odaklanır. Dolayısıyla herhangi bir “hukuk düzeni” sadece faili ve yapısıyla değil, arkasında yatan iktidar ilişkileri ve felsefesiyle de tartışmak durumunda.
Douzinas’ın pozitivizmin kıskacındaki hukuka yönelik eleştirisi ve yasayı etik ve estetik dolayımıyla düşünmeye çağrısı, bizim açımızdan eskideki alışkanlıklara yaslanıp, geçmişten ruhları yardıma çağıran ‘geçmişteki hukuku’ talep etmeyi değil, dünü ve bugünü radikal bir eleştiri süzgecinden geçirerek ütopyayı tahayyül etmeyi gerektiriyor.
Pozitivist yasa egemenliği bir kez daha tasdik etmek için olumsuzun hayalini kurarken, egemenin soğuk sureti, pozitivizmin kıskacındaki yasanın kılcal damarlarına kadar sirayet eder. Bu sebeple Douzinas’a göre yasa önce yerinden edildi, sonra iktidar mekaniğinin çalışması haline getirildi. Dolayısıyla bugün yasaya ‘müeyyide örtüsü’ giydirildi ve iktidar üretim aracı oldu. Bu yönüyle yasa, kimin elinde ve lehinde işlediği üst başlığının konusu haline geldi. Adaleti değil, hükmü çağırmanın alanına dönüştü.
Rızanın ötesi
Pozitivizmin kıskacındaki yasayla arzu arasındaki ilişkiye dair Douzinas şunları ifade ediyor: “Her yasa ve buyruğun yanında yahut ardında arzu, ayartıcı ve kaçınılmaz olan gizlenir (…) Yasa arzular; onun arzusu hizaya getirir, alay eder, kuşatır ve içine çeker. Bizim adam başını eğer, ithamı ve suçu kabul eder, eli kulağında olan cezayı bir kefaret gibi karşılar…”
Yani yasada beliren arzu, rızanın ötesine uzanır. Çünkü pozitivist yasa, egemenin uhdesinde işler hale gelmeye başlayınca rızanın ötesine taşınır. Kefaret kendisini rıza olarak gösterir. Bu yer değiştirme, egemenin lehinde sonuçlar üretir.
Yasanın pozitivizmin kıskacına alınarak egemen lehinde işler hale getirilmesine karşı Douzinas’ın felsefeye yüklediği anlam oldukça kritiktir. Ona göre “felsefenin politik sorumluluğu, bilhassa, yasanın estetik ve etik idrakini yeniden alevlendirmektir.”
Arzu ve suç
Douzinas güçlü bir değerlendirmeyle önce arzuyla ilişkilendirdiği yasayı, daha sonra psikanalizle ilişkisi üzerinden değerlendiriyor ve psikanalizin yasanın doğumuna yüklediği suçlu olma durumunu tespit ediyor. Yani teolojinin lensleriyle baktığımızda yasa günahkâr hale geliyor. Oysa yasa sadece pozitivizmin kıskacındaki hukukun ya da iktidarla kutsal arasına yerleşmenin konusu değildir, yasa belagatle, söylenceyle, etik ve estetikle birlikte de düşünülebilir. Costas Douzinas “başarılı yasa her zaman güzel bir dil olmuştur” diyerek estetiği pozitivist hukuk anlayışına karşı bir silah haline getirir. Ona göre en eski yasa koyucular bizzat hikâye anlatıcısıydılar.
Bugün pozitivist hukukun, adaletle hukuku boşamasına karşın bunları yeniden bir araya getirmeye, yasayı etik ve estetikle bir arada düşünmeye ihtiyaç var. Bunun için de Douzinas’ın İmgelerin Hukuki Bir Fenomenolojisi başlıklı makalesinde yer alan çağrıyı tekrarlamak gerekir: “Avukatın ve akademisyenin bugünkü sorumluluğu burada yatar: Yargısı yasanın dışında ya da ötesinde olan bir adalet, yasanın hesap vermesi icap eden daha yüksek bir mahkemenin ifadeleri namına, bakışı kemikleştiğinde, bir adalet estetiğini canlandırmak.”
Hemen her gün bir adliye binasındaki herhangi bir gelişmenin yaşamlarımızın üstüne karabasan gibi çökmeye hazır olduğu bugünleri felsefeyle konuşmamızı sağlayan ve yeni ufuklar-pencereler açan bu eser için Dipnot Yayınlarına ve çevirmenlerine teşekkür etmek “farz” haline gelmiştir.
Hasan Kılıç kimdir?
Hasan Kılıç, lisans ve yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı. Doktora öğrenimine Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalında doktora tez aşamasında devam etmektedir. Türkiye siyasi tarihi, devlet kuramı ve felsefesi, Kürt Sorunu gibi alanlarda çalışmaktadır. Bugüne kadar birçok gazete ve dergide makale ve yazıları yayınlanmıştır. Gazete Karınca’ya yazılar yazmaktadır.