Hakan Yurdanur
Egemenlik ilişkileri üzerine kurulu tüm kavramlar çıkış yolu olarak karşıtı üzerinden tanımlanmayı önemli bulurlar. Bu durumdan eşitlik kavramı da nasibini almakta. Eşitlik nedir sorusuna verilen cevaplar genel anlamda eşitsizlik nedir sorusunda bulunan cevapların içinde olmakta. Eşitsizlik kavramı üzerine oturtulan eşitlik tanımlamaları da istenileni bulmak ve anlamak konusunda kısır kalmakta. Elbette bir şeyi olmayanı üzerinden tanımlamak ilk hareket için gerekli olabilir. Ama orada kalınır ve ilerlenemez ise gerçek bulanıklaşır.
Eşitlik kavramının başına gelenlerde bundan farklı değil. Eşit oy hakkı, eşitsiz yani oy hakkının mülke geçirilmiş adaletsizliği üzerinden tanımlanırsa elbette kıymetlidir ve ileri bir adımdır. Ama eşit oy hakkının aslında bu sistem için geçiştirmeden, treni sallamaktan, sandığı kutsamaktan, oyu oyuna çevirip oyalamaktan ibaret olduğunu gizlememelidir. Anayasa karşısında tüm yurttaşlar eşit ise o vakit bu teraziyi tutan ve eşit olmaya izin veren başka birilerinin varlığı gereklidir ki, bu eşitliği ortadan kaldırıcı etki yaratmaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Eşit sağlık hakkı eşit ölme hakkından ne kadar bağımsızdır ve gerçekçidir diye sormak gerek.
Eşitlik kavramı kendi varlığını çoğunlukla eşitsizlik kavramı üzerinden kuruyorsa eş kavramı da yeniden tanımlanmayı gerektirir diye düşünmekteyim. Eş kavramının eşit kavramı içinde tanım bulabileceğini söylemek gerekli. Eşit olabilmek eş olmaktan daha büyük önem taşımakta. 3=3 dersek 3, 3’ün eşitidir deriz. Ama 3= 2+1 dersek tek tek bakıldığında ne 1 ne de 2,3’ün eşiti değildir, bir araya gelip toplandığı zaman eşitlik sağlanmış olmakta. Bu biçimsel örnek bize derinlemesine bir şey kazandırmayabilir. Ama 1, 2 ve 3 sayıları arasındaki bağlantının kurulabilmesi için önce eşitin üretilmesi, ardından diğerlerinin birleşmesi (toplanması) gereklidir.
Eşitlik kavramını özgürlük kavramı olmadan konuşabilmek pek mümkün değil. Özgürlük ve eşitliğin modernite, sanayi kapitalizmi ve liberalizm gibi siyasi, ekonomik ve ideolojik yapılardan ayrı düşünmek sanırım eksik olacaktır. Bu yapılar hem kendi içlerinde hem de birbirleri ile organik iç içe geçmeler barındırıyor.
Özgürlüğün sahip olunandan çok sahip oldurulan konuma indirgenmesi söz konusu. Alışverişin özgürlüğü iktisadi statüde kabul görür hale geldiği andan itibaren alınanın özgürlüğü vereni gerekli hale getirdi. Sınıflı toplum da zaten özgürlük olmaz lafına katılmakla birlikte şunu da eklemek isterim: sınıflı toplum mücadele etmeyen toplum demek değildir. Mücadele hem insanın düşünsel hem de fiziki ama ikisi de örgütlü yapısının ürünüdür ve özgürlüğüdür.
Eşitlik, egemenin onu kurması, dağıtması üzerine kurulu ise o vakit bu bir sınırlamalar zinciridir. Sınırları çizilmiş eşitlik anlayışı özgürlüğü siler.
Bireyler arasında elbette biyolojik ve genetik farklar olacaktır. Bu farklılıklar doğal olarak yetenek ve ihtiyaç farklarını da yaratır. Ama bunlar eşitsizliğin dayanağı ve göstergesi olamazlar. Kaldı ki yeteneğin ne olduğu, ihtiyacın kimler tarafından belirlendiği gibi sorunlar da tanımlanmayı bekler.
Eşitlik kavramının eşitsizlikler üzerinden tanımı birkaç dayatmayı ve çarpıtmayı birlikte üretir. Hane halkı elektrik tüketim bedellerinde belirli eşitlemelere gidildi demek var olan enerji ihtiyacının kârlar üzerinden şekillendiğini maskeleyemez. Büyüyoruz onun için enerjiye ihtiyacımız var, büyümek eşittir kalkınmak demek büyümenin sermayenin büyümesi olduğu ve kalkınma anlamına gelemeyeceği gerçeğini gölgeleyemez. Elektrik faturasını ödememeyi bu çarkın işleyişine karşı çıkmayla eşitlemek demek, sonucu başa yazmak, kediyi sallayan kuyruğudur o nedenle kediyi hareket ettiren kuyruktur demek gibi şaşı bir bakışa sürükleyebilir.
Toplum kavramının da toplam kavramından ayrılarak incelenmesi ve içinde ki eşitsiz gelişimlerin deşifre edilmesi gereklidir diye düşünüyorum. Birey eşitsiz (genetik biyolojik) gelişimler yaşayabilir fakat bu onu eşitsiz haklara sahip olma sonucuna ulaştıramaz. Toplumu toplama indirgersek bir sorun daha karşımıza çıkar. Sınıflar arası ayrım gelir dağılımlarında da farklar yaratır. Asgari yaşam düzeyi ve ücreti eşit yaşam düzeyi ve ücreti olamaz. Bu nedenle mevcut ve kabul gören toplum kavramı birçok kısmı ile bütünleştirici ve eşitsiz toplamdan ibarettir.
Matematiksel örneğe geri dönelim. 3= 2+1 dendiğinde bu toplam egemen dilin toplum kavramı ile örtüşür. Bu vakit karşımıza 3=2 ve 3= 1 gibi acayip eşitlikler çıkar. Aslında birer eşitsizlik olan bu eşitler (çünkü ne 1 nede 2 , 3‘e eşit değildir.) toptancı toplum kavramında birer eşitliğe dönüştürülür. Devam edelim. 3= 2+1 dendiğinde üzeri örtülen bir başka eşitsizlik ile karşılaşırız. 3 daima 1 ve 2‘den büyüktür. 1 ve 2 tek başlarına ne yaparlarsa yapsınlar 3‘e eşit olamazlar. Geriye tek bir yol kalıyor o da 1 ve 2‘nin birleşmesi. Ama bu birleşme bize gösteriyor ki; tek tek ne 1 nede 2 birbirine eşit değildir. Ancak toplandıklarında kendi özgün yapılarını muhafaza edip şekil değiştirip 3’e eşit olabiliyorlar. Biraz daha ilerleyelim: Bu birleşme de 1 ve 2 aralarına bir başka benzemez 4‘ü de alırsa o zaman toplamları 3’ü kat be kat geçecektir.
Yukarıda değindiğim formal matematiksel yaklaşımlar toplumsal işleyişleri ve hareket yasalarını birebir kavramayı sağlayamaz. Ama toplum, toplam, eşitlik ve eşitsizlik işleyişleri için eksikte olsa bir adım olabilir. Zemini oluşturamaz belki ama birer çatı malzemesi olarak uçup da gitmemelidir diye düşünmekteyim.
Başladığımız gibi bitirelim. Birleşmek sadece karşıtı yok etmek için değil, büyümek içinde gereklidir. 4 sayısı eşitliği bozmakla kalmaz, içinde 1, 2 ve 3‘ü de barındırır.