Medyanın bu haftaki gündemi “Kürtler cumhurbaşkanlığı seçiminde kime oy verecek? HDP kimi destekleyecek?” iken; Kürtlerin ve HDP’nin gündemi operasyonlar oldu. Son bir hafta da aralarında siyasetçi, avukat ve gazetecilerinde olduğu 150 civarında yurttaş ev baskınları ile gözaltına alındı. Gidişat, bu gözaltı operasyonlarının sürebileceğine işaret ediyor.
Peki bu operasyonların yapılma gerekçesi ne? Aslında Kürtlere ve siyasal parti çalışanlarına dönük iktidar gücünü elinde bulunduranların, diledikleri herhangi bir gerekçe ile ihtiyaç hasıl olduğuna karar verdikçe operasyon yapmaları artık bir vakıa.
Son 13 yıl içinde bir Türkiye rutini olan ev baskınlı göz altılarda genellikle 5 temel nedene rastlarız;
Birincisi, talepkar ve itiraz kabiliyetleri yüksek Kürde belli dönemlerde kendini hatırlatma isteği… Bununla Kürde “gözümüz üstünde” denmiş olur. Çizdiğimiz sınırları aşma denmiş olur. Malum bu yıl, ülkede onca güvenlikçi politika yaşanmamış, onca tedip politikaları hasıl olmamış gibi oldukça kalabalık, kimliksel talepleri diri, genci bol ve oldukça politik bir Newroz kitlesine tanıklık edildi.
İkincisi; Bu tür operasyonlarla bazen yeni bir şiddet ve gerilim dalgasının stardı da verilir. Eskiden yasal alana yapılan operasyonları dağlara yönelik geniş kapsamlı iddialı operasyonlar takip ederdi. Son yıllarda buna ek olarak Rojava ve Suriye hattına dönük operasyonlarda takip eder oldu. Yine bir büyük operasyon dalgası kapıda demek mümkün!
Üçüncüsü; Bu tür operasyonlar çoğu kez devlet içinde farklı güç odaklarının veya kliklerin iç gerilimlerinin, pazarlıklarının, güç devşirme çabalarının bir yansıması olarak da işlevlendi. Tuhaf gelecek size ama, evet; Kürtler bu operasyonlar eliyle, devlet içi yapıların birbirleri ile kurudukları güç ilişkisinin ve çatışmasının da rehini olabiliyorlar! Başka deyişle iktidarın derin yapılarla geriliminin de Kürtlere patlaması gibi bir durum söz konusu olan. İktidar içi güç odaklarına dikkat kesilelim derim bu ara… Bakalım paylaşamadıkları ne?
Dördüncüsü; Bu operasyonlar ile Kürde, Kürdü temsil eden siyasete ayar çekme, dizayn etme isteği de bildirilmiş olur. Bu arada malumunuz yeni durumda HDP’nin kapatılma davası var ve bu davaya temel teşkil eden Kobane davası pek de parlak ilerlemiyor. Onu güçlendirmek, kapatılma tehdidinin zeminlerini güçlendirmek bu tür operasyonlardan meram edilen nedenlerden biridir.
Beşincisi; Bu tür operasyonlar Kürtlere ve Kürt sivil toplum ve siyasal yapılarına yapılmış olsa bile mesaj aslında bir yönü ile çoğu zaman Türkiye’deki diğer iktidar dışı yapı ve muhalefetedir. Önce Kürdü “döven el”, isterse yarın onları da “dövebileceğini” söylemek ister. Fark etmişsinizdir, Kürde uygulanan; eğer karşı durulmaz, itiraz edilmez, reddedilmez ise kısa süre sonra çoğunluğun başına gelen olabiliyor. Kürt sopası denen şey bir yanı ile budur diğer yanı ile kürdün kriminalize edilmesi eliyle Kürde temas eden her şeye dönüktür.
Ha bu arada, HDP’lilere operasyonların olduğu gün İçişleri Bakanı Soylu; “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki terör soruşturması yakında tamamlanıyor. Ak kara belli olacak. Buradan söyleyeyim rezil olacaksınız ve rüsva olacaksınız” demişti değil mi?!
Güncel bir neden olarak ise şunu söylemek gerekir ki; Bu operasyonlar kapatma davasındaki ısrarın hatırlatılması kadar, içinde olunan seçim sürecinin de nerelerden gerilebileceğinin işaretlerini taşır. Kimi yanları ile bu operasyonlara, 2015 Kasım seçimlerini hatırlatan gerilimli bir “seçim stardı” demek mümkün ama demek istemem doğrusu!
Malum hem iktidar hem muhalefet bu seçimlere “kader seçimleri” gözüyle bakıyor. Ve kaderi belirleyecek kilit seçmen şu aşamada Kürtler ve HDP seçmeni görünüyor. Operasyonel tutumla bir yandan HDP ve HDP’liler kriminalize edilerek muhalefetin bu kesimle buluşması engellenmek isteniyor, diğer yandan HDP’li seçmeni özellikle Kürt seçmeni sandığa götüren yollara dikenler seriliyor. Sandığa gitmeyen-gidemeyen Kürt demek sandıktan mevcut iktidarın çıkışının garantisi demektir.
Peki tüm bunlar olurken muhalefet ne yapıyor? HİÇ! Koca bir hiç! Ne HDP’nin kapatılmasını kınayacak, önleyecek girişimler ve itirazlar örgütlüyor ne de yaşanan operasyonlara tepki gösteriyor, hatta bu konuda tek kelime etmişliği bulunmuyor. Sorsanız “Kürt seçmen kilit, Kürtleri yanına çeken seçimi kazanır, aman Kürtler kendilerine bunca şey çektirmiş AKP’ye oy vermesin, biz Kürt yurttaşın oyuna talibiz, Kürt yurttaşımın sorunu sorunumuzdur” diyorlar! Ama başka da bir şey demiyor, yapmıyorlar!
Muhalefet neden bunca sessiz? Gerçekten kazanmak mı istemiyor? Yoksa Kürtlere yönelen akılla aynı mantaliteyi mi taşıyor? Onlarda mı HDP’nin kapatılmasını istiyor?
Bu konuda sahada en güçlü duyduğumuz tez amiyane tanımla şu; “Muhalefet HDP kapatılsın, seçmeni bize kalsın, istiyor!”
Muhalefet içinde, partisi kapatılan Kürdün tepki ile de olsa kendilerine oy vereceğine dair inancın yüksek olduğu düşünülüyor.
Eee ama işte orada yanılıyor. Çünkü Kürtler partisi kapatılırken, kendisine dönük gerilimler, yönelimler artarken sesi çıkmayanı unutmayacak bir seçmen topluluğudur. Şu haliyle bile geçmişin mirası olan belleğin canlı tuttuğu güvensizlikle muhalefeti izleyen Kürt seçmen, güncelin kayıtsızlığına tutum almaz mı sanılıyor? Öyle ise yanılıyor?
Kaldı ki, bu sessizlik, sahada giderek “Muhalefeti de iktidarı da Kürde yapılan karşısında ortaklaşıyor, ayrışmıyor, Kürde karşıtlık birleştiriyor” fikri ve duygusunu besliyor. Ki demokratik, ortak bir gelecek tasarlayanlar, vaat edenler için tam olarak bu duygu halinin beslenmesi en büyük tehlike olsa gerek! Belki de bu operasyonları ve yargısal süreçleri tertipleyenlerin de meramı bu!
Öyle ise soruyu yeniden ve tekrar sormak gerekiyor; muhalefet o halde neden hiçbir şey yapmıyor, hiçbir itiraz örgütlemiyor, HDP‘nin ve seçmeninin yanında durduğunu göstermiyor? Oysa kazanmak isteyen muhalefetin iki şeyi yapma mecburiyeti bulunuyor:
Birincisi, HDP ve Kürt seçmeni yanına çekmek;
İkincisi, sandığa katılımı yüksek kılmak!
Oysa HDP kapatılır ve operasyonlar karşısındaki tavır bu olur ise iki durumda riske giriyor… Üstelik oldukça gerilimli bir seçim sürecinin olasılıkları da güçlendirilmiş oluyor.
Öte yandan seçim arifesinde HDP’nin kapatılması AKP iktidarının da aslında çıkarına görünmüyor. Partisi kapatılmış, o yüzden de sandığa top yekûn sırt çevirmiş ortalama %11’lik bir kesim hayal ediliyor iseler yanılma olasılıkları bulunuyor. Bu seçmenin bir kısmının bile tepki olarak yönünü muhalefet blokuna dönmesi olasılığı sandıkta kaybetmesi demektir. Kaldı ki; HDP’nin kapatılması sadece HDP seçmenini de değil AKP içinde bir kısım liberal veya Kürt seçmeni de olumsuz etkileyebilir. Üstelik öngörülen; parti kapatmalı, operasyonlu ve gerilimli bir seçim süreci ise Türkiye’nin içinde olduğu krizli ortam derinleşebileceği gibi herkes için bir “win win” durumu değil ama herkes için bir “lose lose” durumu pekala tetiklenebilir.
Bir düşünün, 2015 Kasım’ından buyana kim kazandı? İktidar, muhalefet, Türkler, demokrasi, Kürtler… Kim???