Kendi adıma konuşarak başlayayım.
Çok şaşırmıyorum yaşananlara veya yaşatılanlara.
Alışmak veya alışkanlıklar kötüdür.
Kötülüklere alışırsanız, tepkisiz kalırsınız.
En insanlık dışı uygulamaları dahi “ya zaten yapmadıkları ne kaldı ki, bunu da yapabilirler” diye normal görmeye başlarsınız.
Bu ülkenin tarihinde de bu gününde de “yapılmaz veya bunu da yapamazlar” denilen çok şey yapıldı ve yapılmaya devam ediyor.
Egemenlerin katliamlarının, insanlık dışı uygulamalarının, deyim yerindeyse haddi var hesabı yok!
***
Bu uygulamalara bir yenisine Kürt kadın siyasetçi Aysel Tuğluk şahsında tanık oluyoruz.
1938 Dersim katliamında Aysel Tuğluk’un yakınlarından 70 kişi katledildi.
80’li yıllarda Aysel Tuğluk’un ağabeyi, cezaevinde ülkücüler tarafından katledildi.
Yetmedi, bırakın bu coğrafyada dünyada nadir yaşanan bir zulüm ile yüz yüze bırakıldı.
13 Eylül 2017 tarihinde yaşamını yitiren annesi Hatun Tuğluk’un vasiyeti vardı.
“Beni buraya gömün, Aysel’im burada, eve yakın olur, bana gelir” diye vasiyet etmişti.
Ankara’da yaşadığı evin karşısındaki mezarlığa defnedilmek istiyordu.
Ne vasiyete ne ölüye ne de mezara saygısı olanlar pervasızca, insanlıktan çıkmış şekilde saldırdılar.
İçişleri Bakanı Soylu ile fotoğrafı çıkan insanlıktan nasibini almamış bu saldırganlar, Hatun Tuğluk’un cenazesini çıkarıp parçalayacakları tehditlerini savurmaktan geri durmadılar.
Toprağa verilen Hatun Tuğluk’un cenazesi, topraktan çıkarıldı ve memleketi Dersim’e gönderilmek zorunda bırakıldı.
***
Bitmedi.
Aysel Tuğluk’a yönelik zulüm devam ediyor.
Cezaevinde demans hastası olan Aysel Tuğluk, Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nin ‘Cezaevinde kalamaz’ raporuna rağmen muhaliflere, devrimcilere yönelik kararlarıyla iyi tanıdığımız Adli Tıp Kurumu’nun raporları nedeniyle tahliye edilmiyor.
Adli Tıp Kurumu, Aysel Tuğluk’un cezaevinde kalabileceği yönünde rapor veriyor.
Adli Tıp Kurumu’nun bu raporu çerçevesinde hareket eden Kobanê Davasının mahkeme heyeti ise, tüm dünyanın gözü önünde geçmişi hatırlayamayan Aysel Tuğluk’un duruşmada zorla ifadesini alıyor.
***
Bu zulüm kişisel mi peki?
Asla!
Aysel Tuğluk şahsında yaşatılan; devletin Dersim 38 katliamından 12 Eylül askeri faşist darbesine, 12 Eylül askeri faşist darbesinden Aysel Tuğluk’un annesinin mezarına saldırıya ve oradan Aysel Tuğluk’un demans hastası olmasına rağmen utanılmadan vicdansızca tahliye edilmeyip, mahkemede zorla savunmasının alınmasına kadar bütünlüklü Kürt, Alevi, kadın politikasının somut uygulanmasıdır.
Aysel Tuğluk ve benzer durumlara ilişkin son dönemde ‘düşman hukukunun dahi olmadığı’ yönünde değerlendirmelerde bulunuluyor.
Bu değerlendirme evet yapılabilir ancak ben tam da ‘düşman hukukunun’ devlet tarafından yeni deneyimlerle, daha da uzmanlaşılarak uygulandığı görüşündeyim.
***
Devlet bir hukuk uyguluyor ve bunu yeni yöntemlerle geliştiriyor.
O hukuk, 38 Dersim katliamında cenazeleri verilmeyen ve nerde olduğu söylenmeyen Seyid Rıza ve arkadaşları ile Hatun Tuğluk’un mezarına saldırıya ve demans hastası Aysel Tuğluk’un duruşmada zorla savunmasının alınmasına kadar uzmanlaşılarak geliştirilen düşman hukukudur.
Demans hastası eski Genelkurmay 2. başkanlarından Çevik Bir’i tahliye eden ancak demans hastası Aysel Tuğluk’un ise zorla duruşmada vicdansızca savunmasını alan hukuk, devletin bu üzerinde uzmanlaşılan hukukudur.
Ve bu hukuk yüzde 53 engelli olan birçok hastalığı bulunan 80 yaşındaki Makbule Özer ile 79 yaşındaki eşi Hadi Özer’i, hapishanede tutarken, kadın katillerini, mafya liderlerini, devlet adına suç işleyenleri, tecavüzcüleri yeri geldiğinde ya hiç yargılamamakta ya da verdiği sözde cezalarla ödüllendirmektir.
Cenazeleri kaldırım altına gömen de Emine Şenyaşar’a taşların altında adalet aratan da bu hukuktur.
Buna alışalım demiyorum ancak ne yazık ki, yaşadığımız veya bize yaşatılan gerçek budur.
Bu gerçeği görerek yaşayıp, yapmamız gerekenleri yapalım.