Devlet adına hareket ettiklerini söyleyen eli kanlı katiller ortalıkta cirit atıyor.
Mafya liderleri, devlet adına racon kesiyor, insanlar hakkında ölüm fermanları çıkarıyor; muhalefettekileri, aydınları, yazarları, kadınları, haklarını arayanları, iktidarı eleştirenleri tehdit ediyor.
TIR’larla, gemilerle taşınan kokainin hesabını kimse sormazken, İçişleri Bakanı bunları değil de sokaklarda torbacılık yapanlar için sözde “bacaklarını kırın” diye polise talimat veriyor.
***
Ankara’nın göbeğinde Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı öldürülüyor. Bu cinayete ilişkin yüzlerce iddia var. Mersin Limanı’ndaki büyük uyuşturucu işinden MHP’nin üst düzeylerine, MHP’den İçişleri Bakanı Soylu’ya kadar onlarca iddia ortada var ve sürecin nasıl işlediğini adım adım yazıyor gazeteciler.
Özel harekat polisleri, Ankara’nın göbeğindeki cinayette görev alıyor.
Savaş suçu işlemiş, tehditten, uyuşturucudan, gasptan aranan birini sözde yargı ve polis bulamazken, o şahıs iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yanında boy boy pozlar veriyor. Yetmiyor, insanları tehdit etmeye devam ediyor.
İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehir dünya mafyasının merkezi ve otobanları hesaplaşma alanına dönmüşken, dünya mafyasının liderleri Trabzon’da kep değişim töreni yaparken memleketin tamamına bu durum izlettiriliyor. Sadece memleketin sade yurttaşları değil yargısı, polisi de sade yurttaşlar gibi durumu izliyor.
***
Yargı ‘ahmak’ sözünden dolayı Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanına 2 yıl 15 gün hapis cezası verirken, İçişleri Bakanı Soylu’nun, HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için kullandığı, “katil, iğrenç, aşağılık” hakaretlerini, görevinden dolayı kullandığı kararını veriyor.
Dağı taşı kameralarla izlenen Dersim’de şüphelileri belli olan üniversite öğrenci Gülistan Doku için ailesi 1110 gündür adalet arıyor. Gülistan’dan bir haber yok. Yargı, başvurmadık yer bırakmayan Gülistan’ın ailesine bir yanıt vermiyor veya veremiyor.
4 yıl 4 aydır Emine Şenyaşar ve oğlu, AKP’li vekilin yakınları tarafından kameralar önünde hunharca katledilen eşi ve çocukları için Urfa Adliyesi’nin beton blokları arasında adalet arıyor. Adaleti sağlaması gereken yargı, Şenyaşar ailesine adaleti getirmediği gibi onları yargılamaktan geri durmuyor.
***
Memlekette yaşananlar, ortaya çıkanlar tam da ‘tuz dahi koktu’ sözünün hayat bulmuş hali. Devlet zaten çürümüş haldeyken, toplum da adım adım çürütülüyor.
Tam da bu çürümeye, bu ‘tuz dahi koktu’ gerçeğine yargı, çıplak bedeniyle 2017 Newroz’unda Diyarbakır’da katledilen üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’u öldüren polis hakkında verdiği karar ile deyim yerinde ise tuz-biber ekiyor.
Dün Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde İstinaf Mahkemesi’nin Kemal’i öldürmekten yargılanan polis Yakup Şenocak hakkında ‘ceza verilmesine yer olmadığı’ hükmünün kurulmasıyla verdiği bozma kararı nedeniyle dava yeniden görüldü. İstinaf Mahkemesi’nin kararına uyan Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi de bu çıplak cinayette, silah kullanmanın yasal koşullarının oluştuğuna sözde kanaat getirerek, polis Şenocak’ın cezalandırılmasına yer olmadığına karar verdi.
Mahkemenin verdiği bu kararı, yukarıda çok azını sıraladığım gerçekler nedeniyle hukuksuzluk, adalet penceresinden sorgulama gibi bir niyetim yok. Bunların özellikle resmi görevlilerin veya devletin paramiliter güçlerinin yargılandığı davalarda hiçbir anlamının olmadığını, sonuna kadar cezasızlık politikasıyla korunduklarını biliyorum. Ancak bu karar, Türkiye’de yargı açısından artık vicdanın da kalmadığının, Kemal’in çıplak bedeni kadar hakikate dönüşmüş bir karar olarak görmek gerekiyor.
Kurkut ailesinin avukatı Serdar Çelebi’nin mahkemede söylediği şu sözler de, cezasızlık politikasının ve yargıdaki çifte standardın nasıl ve hangi saiklerle gerçekleştirildiğinin açık ifadesidir:
“Failin polis olduğu, maktülün Kürt olduğu, yargılamanın sıradan yapıldığı bir yargılama. Gönül isterdi ki fail tespit edilsin yargılama yapılsın ancak ilk baştan beri tüm taleplerimiz reddedildi. Böylesi bir davada keşif talebi nasıl reddedilir? İddia ediyorum, keşif yapılmadığı için heyetin hiçbir üyesi sanığın nerede durduğunu, maktulün nerede durduğunu bilmiyor. Maktule en yakın polis Onur Mete, ‘Ben maktulün kendimi patlatırım dediğini duymadım’ diyor. Ama maktule uzak olanlar ‘Biz duyduk’ diyor. Başından beri, Valinin canlı bomba açıklamasından sonra amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmaktı.”
Başka söze gerek var mı?
İbrahim Aslan kimdir?
1980 yılında Dersim’in Xozat ilçesi Pakire köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimi Xozat’ta tamamladı. 2004 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda çalışmaya başladı. Dicle Haber Ajansı’nda uzun süre muhabir, haber şefi ve editör olarak emek verdi. DEM TV’de editörlük, KHK ile kapatılan JIYAN TV’de haber koordinatörlüğü yaptı. 1HaberVar Platformu’nda editörlük yaptı. 2019 yılından bu yana Gazete Karınca’da yazmayı sürdürüyor.