Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ekim devriminden sonra üretim alanında sosyalist temelli iki önemli kooperatif modelini hayata geçirmiştir. Sosyalizm için en önemli sorunsallar üretim araçları ve mülkiyet kavramlarıydı. Bu sorunların çözümü de sosyalist kooperatifçilikle çözüm bulunmuş oldu. Bu kooperatif modellerinden biri ‘’Kolhoz’’ diğeri de ‘’Sovhoz’’dur. Kolhoz Rusça da kolektif ve tarım kelimelerinin kısaltılarak birleşimden oluşmuştur.
Kolhoz dünyanın en büyük kooperatifi ve komün örneklerindendir. Kooperatif üyeleri yurttaşlık bağıyla bağlı ve söz sahibidirler. Kolhozlar kolektif bir bilinçle ağırlıklı tarımsal üretim yapan bir üretim ve yaşam modeli olmuştur. Yönetim kolhoz üyelerince seçilen bir birim-büro tarafından yönetilirdi.
Topraklar devlet mülkiyetinde olup kolhozlara ve üyelerine 99 yıllığına cüzi bir bedelle kiraya verilerek üretim yapılması sağlanmıştır. Üretim araçları, toprak ve hayvanlar kolhoza ait olup emeğinin karşılığı nitelik ve niceliğe göre farklılık gösterirdi. Her üyenin evi, bahçesi, bostanı ve küçük baş ve kümes hayvanları olurdu. Üretim fazlası ürünlerin satıldığı Kolhoza bağlı pazarlar vardı. Kolhoz üretim ve yaşam modelinde üyelerin istek ve becerisine göre meslek edinme olanağı vardı. Yaşama dair tüm işler kolhoz üyelerince yapılırdı. Ondan esinlenen İsraillilerin kurduğu Kubitzler günümüze ulaşmış ve gerçekleşmiş yapılardır. Yine Küba sosyalist temelli bir yaşam ve üretim modeline Sovyetlerin ön açıcı bu çalışmalarıyla girmiştir.
O dönemde Türkiye tarım ağırlıklı tarımsal üretim yapardı ama tarıma dair bir politikası yoktu. Sovyetlerin kooperatif modelleri tüm dünyada örnek alınmışken Türkiye de bundan etkilenmiş ve bu politikaları örnek almaya başlamıştır. O dönemden bugüne gelmiş birçok tarım kooperatifi Sovyetlerin etkisi ve iletişimi ile kurulmuştur. Çoğu günümüze kadar gelmiş ama sisteme entegre edilmiş anonim şirket ya da aile şirketi gibi yönetilmiştir bu vesile ile sosyalist kooperatifçiliğin içi boşaltılmıştır. Elbette bu kooperatifleşme modelinin gerçekleşebilmesi için alt yapı oluşturmak gerekiyordu; insan, toprak ve bilgi.
Bunun için atılan adımlardan biri de köy enstitüleridir. Ve bu önemli adım Türkiye köy enstitülerinin kurulmasına karar vermiş ve bu çalışmayı 1937 yılında başlatmıştır. Enstitü binası ve yerleşkesi dahil tüm çalışmalar öğrencilerce yapılmıştır. İlk adım yerel malzemeler ile bina yapımı olmuştur.
Tarım üzerine kurulu kendine yetebilen bir toplumsal yapının inşası böylece mümkün olacaktı. Yerinde üretim ve tüketim ile kente göçü engellemiş olur kır-kent dengesi sağlanmış olurdu. Bir sonraki adım topraksız çiftçiye geçimlik temelde üretim yapabileceği ölçekte arazinin dağıtılması da planlamaya dahildi.
Köy enstitüsünde öğrenciler; Taş duvar, kerpiç kesme, mobilya, kaynak, enstrüman çalma, resim, tiyatro gibi birçok başlıkta çalışmalar yapardı. Birlikte üretme, tüketme, tartışma sorma, sorgulama, bilme, eleştiri-özeleştiri gibi toplumsallığa giden yöntemler kullanılırdı. Günün yarısında kuramsal diğer yarısında teori çalışmaları yapılırdı. Türkçeye çevrilmiş beş yüz dünya klasiğinden yılda en az 25 tane okunması gerekirdi. Serbest seçimlere dayalı bir demokrasi düzeninin yaygınlaşmasını sağlıyordu.
Sanayileşmiş kentlerdeki sermayenin kente göçe ve bu göçle gelecek ucuz işçiye ihtiyacı vardı. Bunca yıl köle gibi sömürülen köylünün itiraz seslerine alışkın olmayan ağa, bey ve şeyhler gelinen noktayı şaşkınlıkla izliyorlar ve gidişatı beğenmiyorlardı. Buna dur demenin yolu olmalıydı ve dönemin vekilleri üzerinden enstitülerin yanlışlığına dair yalan dolan bahanelerle anti propaganda yaparak hükümete baskı uyguluyorlardı.
Durumu çok yakından takip eden ABD sermayeye hizmet ve kazancı artırıcı çalışmalar yapıyordu. Birikmiş ve küreselleşme ihtiyacı duyan bir üretim ve sermayenin sahibiydi. Tek tehlike sosyalizm ve onun yürütücüsü SSCB idi. SSCB’nin kolhoz ve sovhoz modelleri emeği ve doğanın sömürüsüne engel ve sermaye birikimine karşıydı. SSCB’nin sosyalist politikalarıyla baş edemeyen ABD çözümü onun etrafında set kurmak olarak gördü ve o dönemde Türkiye ile ilişkilere başladı. Ta ki SSCB Kars, Artvin, Ardahan ve çevresi ile boğazlarda söz sahibi olmak istemesi tehlikesine kadar. Dönemin Başbakanı ABD’den yardım ister. Emperyalist politikaları güden ABD için bu bulunmaz fırsat hemen değerlendirildi. Türkiye’ye yardım sözü karşılığında birçok talebi dışında, köy enstitülerinin kapanmasını istedi. Hem yerel sermaye hem küresel sermayenin bir araya gelip aynı noktada buluşması da geleceğe ışık tutacak, demokratik yaşamın inşa edecek köy enstitülerinin sonu oldu.
Yaşama dair tüm alanları kapsayan tarım, eğitim, kültür, kent, enerji gibi birçok alanda enstitülerin kurulması, başka bir dünya mümkün ü günümüze taşıyan yukarıdaki örneklerden çok daha fazlası var olmuştur. Sadece bunları bulup yeniden yaşama geçirmek ve geliştirerek çoğaltmak, birlikte-barışık-dayanışmacı bir yaşamı mümkün olacaktır.