The Jeruselam Post gazetesi yazarlarından Seth J. Frantzman, resmi olarak zaferini ilan etmesi beklenen İsrail’in yeni Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu bekleyen sorunları yazdı. Frantzman’a göre İsrail’in önündeki en büyük sorunlardan birisi de Türkiye.
Resmi olmasa da zaferini ilan eden Binyamin Netanyahu, hükümeti kurarsa önünde potansiyel olarak birbiriyle bağlantılı iki krizle uğraşması gerekecek.
Netanyahu, eğer başbakan olarak göreve başlarsa eskisinden daha sağlam bir koalisyonla yol alacak, fakat yine de önünde çözmesi gereken dış politika gündemleri olacak.
İsrail-Hindistan ilişkileri, ABD’yle ittifak, Avrupa Birliği’yle uyum içinde çalışmak, Abraham yasaları, Yunanistan ve Kıbrıs gündem maddelerinden bazıları olacak.
Fakat tüm bunların yanında Türkiye ve Lübnan en büyük sorunlar olarak İsrail’in önünde duruyor.
Ukrayna krizi ve Rusya’nın işgali de Netanyahu’nun uğraşması gereken bir konu olacak, ancak Türkiye-Lübnan bağlantısı karmaşık bir mesele çünkü görevden ayrılan Lapid-Bennett hükümeti Netanyahu’yu ocakta yanan iki tencereyle bıraktı.
10 yıl sonra gelen dostluk görüşmeleri
Lapid-Bennett hükümeti döneminde geçen sene İsrail ve Türkiye arasında diplomatik görüşmeler gerçekleşirken, liderler bazında da ziyaretler yapıldı.
Bunlar kısa süre içinde gerçekleşen ve öngörülemeyen ziyaretlerdi. İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog, Türkiye’ye gitti ve Türkiye Dışişleri Bakanı İsrail’e geldi, daha sonra İsrail Savunma Bakanı Türkiye’ye gitti. Bu ziyaretler 10 yıl sonra ilk kez yapılan resmi ziyaretler olduğu için çok önemliydi.
Son 10 yılda Türkiye, İsrail’e en düşman ülkeydi. AKP 2018 ve 2019 yıllarında defalarca İsrail’i Nazi Almanya’sı ile kıyasladı. Ankara, Hamas liderlerine ev sahipliği yaptı ve yabancı basın Hamas’ın Türkiye’de yapacağı saldırıları planladığını yazdı.
Ayrıca, Gazze’ye gidecek olan Mavi Marmara filosu, Türkiye’deki aşırı sağcılar tarafından organize edildi. İbrahim Anlaşmaları açıklandığında Ankara, Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ilişkileri koparmakla tehdit ederek onları sabote etmeye çalıştı. Türkiye, Yunanistan-Kıbrıs-İsrail ilişkilerine de karışmaya çalıştı.
Ankara dostları azalınca uzlaşmaya çalıştı
Ancak son bir buçuk yılda Ankara, Batı’da ve Washington’da çok az dostu olduğunu hissetti. BAE, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki birçok ülke ile kendi ekseni etrafında döndü ve uzlaşmaya çalıştı.
Giden hükümet bağları yenilemeye çok hevesliydi. Ancak, o kadar çok uzlaştı ki, “güven ama doğrula” özdeyişini takip edip etmediği net değil.
Ankara İsrail’i kullanıyor muydu?
Ankara, İsrail’i yalnızca Washington’da nüfuz elde etmek için mi kullanıyordu, Tepe’de iyilik elde etmek için ABD’deki İsrail yanlısı seslere mi ulaşıyordu? Ankara, İsrail için ne yaptı?
Türkiye İsrailli turistleri düzmece suçlamalarla gözaltına aldı, ki bu Ankara’nın ülkelerle sık sık yaptığı bir şeydi, sıfıra geri dönmek için aşağı iniyormuş gibi rol yapmak ve tüm dünyaya sanki Türkiye iyi bir şey yapıyormuş gibi göstermek.
Ayrıca Türkiye, İsraillilere yönelik saldırıları engellediğini söyledi. Ancak İranlıların veya İsraillileri tehdit eden diğerlerinin neden bu faaliyetlerini Türkiye’de yaptığı sorulmalıdır.
Ankara eski alışkanlıklarını değiştirecek mi?
Çok açık olan bir şey var: Netanyahu iktidardayken, sloganı ‘güç’tü ve Türkiye’nin İsrail’i tehdit etmesine asla izin vermedi. Netanyahu, Kürtlerin keskin bir destekçisiydi ve Ankara’dan gelecek iftiralara karşı durmaya her zaman hazırdı.
Bu iki ülke arasında çok kötü ilişkilere yol açsa da bu Kudüs’ün suçu değildi. Şimdi iki ülke arasında yeni bağlar var, ancak sağın Kudüs’te iktidara geri döndüğü bu dönemde Ankara’nın İsrail’e karşı eski alışkanlıklarını değiştirip değiştiremeyeceği belli değil.
Ankara yaklaşan seçimleri İsrail’e sırt çevirmek için mi kullanacak ve Netanyahu karşılık verecek mi, yoksa her iki tarafta da temkinli mi olacak? Bunlar kilit sorular.
Türkiye-Libya iş birliği krize yol açacak
Türkiye, Libya ile deniz ve savunma anlaşmaları üzerinde çalışıyor. Türkiye-Libya iş birliği Ankara ile Atina arasında yeni bir krize yol açacak. Ankara’nın son bir yıldır Yunanistan’ı tehdit etmesi, olası bir çatışma konusunda endişelere yol açtı.
Bu mümkün olmaktan uzak görünse de Ankara’nın bir kriz yaratması akla yakın. İsrail’in Yunanistan ve Kıbrıs ile yakın bağları var ve İsrail, Doğu Akdeniz’de bir çatışmanın ortasında olmak istemez. Bu yüzden de deniz sınırları gelecekte yeni bir gündem maddesi olabilir.
Lübnan-İsrail: Deniz sınırı ve gaz anlaşması
Deniz sınırları önemli olduğu için, İsrail ile Lübnan arasındaki son anlaşma, gelen İsrail hükümetini karmaşık sorunlarla da karşı karşıya bırakacak.
Lapid hükümeti, Hizbullah’ın tehditleri ve Hizbullah’ın İsrail’in Kariş sahasındaki enerji kaynaklarını kullanmaması yönündeki talepleri üzerine Lübnan ile ABD destekli bir anlaşma yapmak için çok aceleci davrandı.
İsrail Kariş’te istediğini yapma hakkına sahipken, Lübnan iddialarını genişleterek potansiyel gerginlikler yarattı. Ancak Lübnan’ın iddialarının arkasında İran ve Hizbullah kıyılardaki sularda hak iddia etmeye çalışıyor.
İsrail’i tehdit etmek için kullanabilir
İsrail, Lübnan ile her iki tarafta da barış ve refaha yol açacağını düşündüğü bir anlaşma imzaladı, ancak Hizbullah bu anlaşmanın mimarı olarak kendisini görüyor ve bu anlaşma provokasyonlara yol açabilir.
Hizbullah, hattın Lübnan tarafında bulunan Kana sahasında keşif yapan yabancı şirketlerin kimliğini İsrail’i tehdit etmek veya gerilimi kışkırtmak için kullanabilir.
İsrail karşılık verirse, İsrail anlaşmayı bozmuş olarak gösterilebilir. Bu düzende Hizbullah istediğini yapabilir, çünkü Hizbullah, yasadışı silahlı terörist mafya milis grubudur ve Lübnan, Hizbullah’ın istediğini yapıyormuş gibi davranarak her türlü sorumluluktan kaçınabilir.
Seçim dönemi eleştirisi miydi?
Yeni hükümetin Lübnan ile olan anlaşmayı incelemesi gerekecek. Netanyahu anlaşmayı eleştirmişti, ancak bu sadece seçim arifesi eleştirisi de olabilir.
Yine de Lübnan anlaşması kadar önemli bir anlaşmanın seçim arifesinde imzalanması sorunlu görünüyor. Gelecek hükümetin bu anlaşmaya uyması gerekecek.
İran anlaşmasında gördüğümüz gibi, İran’a bağlı ülkeler ve vekilleri, demokrasilerin şartları kabul etmemesi durumunda savaş tehdidinde bulunarak demokrasiler üzerinde ‘anlaşmalar’ yapmayı seviyor.
Onların kumarı, ülkelerin anlaşmaları savaşa tercih etmesidir. Netanyahu’nun politikası genellikle savaştan kaçınmaya çalışmak ama aynı zamanda caydırıcılığı sürdürmek ya da en azından Suriye’de on yıldır yaptığı gibi bu çatışmaların bir tür yönetimini sürdürmek oldu.
İsrail’in hareket özgürlüğü kısıtlandı
Bu, Netanyahu’nun kuzey deniz sınırındaki ve Hizbullah-İran eksenindeki konulara çok aşina olmasına rağmen, yeni bir deniz anlaşmasının İsrail’in kuzeydeki hareket özgürlüğüne ağırlık eklediği anlamına geliyor.
Türkiye bağları ve Lübnan sorunları, bölgedeki daha geniş zorluklarla bağlantılı. Netanyahu, bir hükümet kurarsa ve kurduğunda, iki birbiriyle bağlantılı büyük sorunla uğraşmak zorunda kalacak.
Hizbullah’la bağlantılı İran ve Hamas’la bağlantılı Türkiye en önemli sorunları arasında yer alacak.