Rusya’nın Ukrayna’yı işgali birçok bölgede Pandora’nın kutusunu açtı. Moskova’nın Batı ittifakıyla girdiği savaş dünyanın birçok bölgelerine farklı biçimlerde yansımaya devam ediyor. Bir yandan hegemon güçler yerel güçlere sopa ve havuç politikası uygularken, yerel ve bölgesel güçler de oluşan dengeden yararlanarak avantaj elde etme arayışında. AKP-MHP iktidarının son iki hafta içinde attığı adımlar hegemonların savaşına bağlı olarak oluşan dengeden faydalanma stratejisini de ele veriyor. Nasıl mı
Türkiye’yi açlığa ve sefalete teslim eden AKP-MHP iktidarının önünde çok zaman kalmadı. Zamanında yapılsa dahi kısa süre içinde ülke seçim sathı mahalline giriyor. Çoklu krizler sonucu yaşanan çöküşü durduramıyor. Önünde artık iki seçenek var. Ya da iki kozu var. Birincisi, Kürtlere karşı savaşla milliyetçilik dalgasını yükselterek muhalif dinamikleri etkisiz hale getirme ve yığınları konsolide ederek baskın seçime gitmek. İkincisi ise, Kürtlere karşı savaşta istediği sonucu almaz ise denetimine aldığı devlet gücünü kullanarak seçimsiz iktidarda kalmak.
17 Nisan akşamı Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik başlatılan saldırıyla birinci seçeneğin startını verdi. Şimdiye kadar savaşta birçok şey planlandığı gibi gitmedi. Plana göre Türkiye’nin desteğiyle, KDP, Sünni cephe ve Şii Sadr Hareketi’nin ortaklığıyla Irak Cumhurbaşkanı seçilecek ve hükümet kurulacaktı. İngiltere ve İsrail’in mimarlığında gelişen ve İran’ın Irak’ta denklem dışına tutan plan, ABD’nin onayı ve tam desteğine sahipti. Bu kapsamda Türkiye ve KDP uzun yıllardır PKK’nin denetiminde olan bölgelere saldıracak, Saddam’dan bozma Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi ise Mahmur ve Şengal’e saldıracaktı. KDP üzerinden Kürt halkı manipüle edilirken, Irak Merkezi Hükümeti üzerinden ise uluslararası meşruiyet sağlanacaktı. Irak ve Federal Kürdistan bölgesinin petrol ve gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya akıtılacaktı. Böylece Ukrayna’da süren hegemonya savaşında Rusya’nın elindeki en önemli kozu elinden alacaktı.
Tüm hazırlıklar yapılarak 15 Nisan tarihinde harekete geçilecekti. Plan PKK tarafından bir hafta önceden tüm detaylarıyla kamuoyuna açıklandı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. İran, kendisine karşı geliştirilen plana çomak soktu. Irak parlamentosu üç defa üst üste toplanmasına rağmen cumhurbaşkanını seçecek yeter sayıya ulaşmadı. Savaşın startını verecek cumhurbaşkanı seçilmeyince ve hükümet kurulmayınca planın Irak Merkezi hükümeti ayağı suya düştü. Buna rağmen saldırı kararlaştırılan tarihten iki gün sonra başlatıldı. Zira AKP-MHP iktidarının bekleyecek zamanı yoktu. Bir an önce milliyetçi yığınları konsolide edecekleri bir zafer ve savaşa ihtiyaçları vardı. 13’üncü gününe giren savaşta AKP-MHP/KDP koalisyonu istediğini almış değil. Bölgeden gelen haberlere göre yoğun hava saldırısının ardından birkaç noktaya indirme yapmanın ötesinde bir gelişme yok.
Öte yandan Kürt halkını manipüle etmek için cepheye sürülen KDP’nin özel güçleri Kürt halkının yoğun öfke ve nefretine maruz kaldığından büyük bir panik yaşıyor. Kürtler yaşadıkları her yerde alanlara çıkarak KDP’yi “ihanetçi” olarak protesto ediyor. Federal Kürdistan Bölge Başbakanı Mesrur Barzani işler ters gidince soluğu planın mimarı İngiltere’de aldı ancak burada da Kürt halkının öfkesinden kurtulamadı. Böylece planın ikinci ayağı da ağır darbe almış oldu. İstenilen hasıl olmamış olacak ki AKP-MHP/KDP medyasının büyük bir vaveylayla ve aynı ağızla sunduğu savaşı giderek daha az vermeye başladı.
Sahadaki gelişmelerle paralel olarak diplomasi alanında da önemli gelişmeler oldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 24 Nisan tarihinde yaptığı açıklamada Rusya’nın Suriye’ye asker ve askeri lojistik taşıyan uçaklara Türkiye hava sahasının kapatıldığını açıkladı. Üç gün sonra Gezi davasında AİHM’in kararları görmezden gelinerek yargılananlara ağır cezalar kesildi. Bunların Kürtlere karşı savaşla alakasını kurmada zorlanan olabilir ancak kazın ayağı hiç de öyle değildir. AKP-MHP iktidarı tüm yatırımını buraya yaptı. Dış politikadaki adımlarını da buna göre atıyor. Federal Kürdistan Bölgesi’ndeki savaşın seyrine bağlı olarak Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik de saldırılar başlatmak niyetindedir. Bunun için de ya Batı bloğu ya da Rusya’nın izni ve desteğine acil ihtiyaç duyuyor.
Ukrayna savaşındaki denge pozisyonunu bu desteği sağlamak için kullanıyor. Rusya, Ukrayna’ya yönelik işgalinde birçok hesap hatası yaptı. Batı Bloku’nun ekonomik ambargosu nedeniyle ekonomik olarak çok ciddi bir kriz yaşıyor. Büyük askeri ve teknik kayıpları var. Savaşın başından itibaren hedef küçültmesine rağmen Donbas Bölgesi’ni bile elinde tutmama tehlikesi var. Ukrayna Batı cephesinden yeterli düzeyde askeri ve lojistik yardım alıyor. Bölge ülkelerinde yarattığı korku nedeniyle İsveç ve Finlandiya başta olmak üzere daha fazla ülke NATO üyesi olmak istiyor. Putin elindeki doğalgaz kartını daha şiddetli kullanmaya başladı. Polonya ve Bulgaristan’a doğalgazı kesti ancak kozları ve mecali her geçen gün zayıflıyor. Batı Bloku’nun yaptırımlarına uymayan Türkiye, Moskova için en önemli nefes borularından biri. Bu nefes borusu kapanırsa yaşadığı kriz bir hezimetle sonuçlanması yüksek ihtimal. Aynı şekilde Rusya’nın yenilgisi için Türkiye’nin yaptırımlara katılması oldukça önemli.
AKP-MHP iktidarı Rusya’ya hava sahasını kısmi kapatarak Batı Bloku’na mesaj verdi. Zaten İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan’la ilişki geliştirerek Batı Bloku’yla uyumlu hareket etme arzusunu göstermişti. Irak’ta İran’ı denklem dışı bırakmayı amaçlayan plan bu sürecin ürünüydü. Ancak görüldüğü üzere AKP-MHP iktidarına yetmedi. Daha fazla destek istiyor. Bunun başında ise Federal Kürdistan Bölgesi’nde sürdürülen savaşa paralel olarak Rojava’ya saldırı izni ve desteği istiyor. Kürtlere karşı savaşta istediği desteği alırsa NATO’nun Rusya karşıtı kampanyasına katılacaktır. Gazi davasında yağdırdığı cezalarla da Rusya’ya mesaj veriyor. Dikkat edilirse bu cezalarla paralel bir şekilde tekrar yeni bir S-400 alımı iktidar medyası tarafından gündemleştirildi. Perde arkasında Esad rejimiyle Kürt karşıtı anlaşma adımları atıyor. Rusya’dan da Kürtlere karşı savaşta istediğini vermesi halinde Ukrayna konusunda soluk borusu olarak kalacağının sinyalini veriyor. Aynı zamanda AB başta olmak üzere Batı Bloku’na da ne kadar can sıkıcı olabileceğini hissettirmeye çalışıyor. AKP-MHP iktidarı tüm adımları kendisini iktidarda tutacak dış desteği sağlamak için atıyor. Planının “beka” söylemiyle milliyetçiliği yükselterek yığınları konsolide etme üzerine senaryo ettiği için de gittiği her kapıda Kürtlere karşı savaşta izin ve destek istiyor. Zira Türkiye’de milliyetçiliği beslemenin besini Kürtlere saldırmaktır. Şu bilinmeli ki AKP-MHP’nin hangi yolla olursa olsun bir dönem daha iktidarda kalması, faşizmin kurumsallaşması demektir. Bu bağlamda Kürtler başta olmak üzere Türkiye’nin ezilenleri süreci iyi okumalı ve bir an önce harekete geçmeli. Bu da öncelikli olarak faşizme karşı en geniş demokrasi cephesinin kurulması. Diğer tüm sorunlar “faşizmin kurumsallaşması” tehlikesine karşı tali sorunlardır. Gerek Batı Bloku gerekse Rusya olsun AKP-MHP iktidarına çıkarlarının gerektirdiği desteği vereceklerdir. Hangi güçle anlaşırsa anlaşsın Türkiye halkları kaybedecektir. Yaklaşmakta olan ölümcül kavşağı geçmenin tek yolu içerde oluşturulacak olan demokrasi cephesinin oluşması ve mücadelesi olacaktır. AKP-MHP iktidarının çok zamanı yok ancak işçiler, emekçiler, kadınlar başta olmak üzere ezilenlerin de çok zamanı yok. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalı. 1 Mayıs bunun başlangıcı olabilir ve olmalıdır.