Bu haftaya esas olarak seçim gündemi damga vurdu. Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasının ardından HDP’nin hesaplarına el konulması, AKP ve devletin bu seçimin yapılmasına hangi kısıtlar içinde göz yumacağı konusunda hepimize yeterli fikri veriyor. Bu hafta başında İlker Cörüt’ün Yurtseverce.com sitesinde yayımlanan “AKP Seçimle Devrilebilir mi?” yazısını herkesin okumasını tavsiye ederim. AKP’nin ancak devlet aygıtını elinde tuttuğu ölçüde bir arada tutabildiği çıkar
grupları ve bunların birikim biçimleri üzerine önemli saptamalar içeriyor. İdeolojiden yoksun AKP’nin kendini hiç bir kısıta bağlamayacağı ve bu açıdan da hukuki hiç bir sınırı tanımayacağı gerçeğinin keyfi değil yapısal olduğunu bize hatırlatıyor. Bu durumda “seçim güvenliği” kavramını genişleterek bunun bir takım önlemlerle sağlanabilecek mekanik bir mesele değil toplumsal hareketlenmeyle sağlanabilecek bir “atmosfer” olduğunu iddia ediyor. Sonuna kadar katılıyorum.
Bana göre bu seçimin iki ayağı olmalı. Birincisi seçim güvenliği çerçevesinde inşa edilecek ve toplumu sürekli ayık, tetikte, hevesli ve umutlu tutacak bir geniş sokak örgütlenmesi. Bu aynı zamanda seçime muhalif olarak katılan iki ittifakın Emek ve Demokrasi İttifakı ile Millet İttifakı’nın ortaklaşabileceği bir alan.
İkinci ayağın nasıl olması gerektiği konusunda ise kanımca Eşitlik İçin Kadın Platformu EŞİK’in 700’e yakın örgütüyle birlikte sürdürdüğü BU ŞARTLARDA ANAYASA YAPILAMAZ kampanyası ve bunun paralelinde ortaya çıkardıkları 5 maddelik metin yol gösteriyor. Bu metin 6’lı masadan bir an evvel kadın örgütlerinin ortaya çıkardığı bu maddelerin arkasında olacaklarına dair ortak bir deklarasyon çağrısı yaparak kadın ve LGBTİ+ gündemini belirliyor. Böyle bir metnin emekçiler, Kürtler, Aleviler, göçmenler vs. tarafından çıkartıldığını düşünsenize. 6’lı masayı ve genel olarak muhalefeti zorlayacak, gündemini belirleyecek böyle metinler ve bu metinler çerçevesinde mitingler düzenlenmesi örneğin o çok gerekli sokak hareketlerinin örgütlenmesinde öncülük yaratabilir ki kadınlar yeni yılın ilk haftasında sokak eylemleriyle buna start verdiler dahi.
HDP’nin aday çıkartma konusundaki beyanatlarını da çok önemli ve kıymetli buluyorum. Bana kalırsa şu andan itibaren artık adayların belli olması gerekiyor. Olmaması muhalefette dağınıklık, kararsızlık, anlaşmazlık imajı vererek umutları azaltıyor. Benim adayım Şebnem Korur Fincancı ve Gültan Kışanak olurdu (eşbaşkanlar olarak). İkisi de her zaman her şartta doğru yerde durmuş bu kadınlar benim için güveni, adaleti, cesareti, çokluğu ve yoldaşlığı simgeliyor. Son olarak son zamanlarda diktatörlüklere karşı zafer kazanan muhalefetin en ortak yanlarından birinin bundan sonra ne olacağı konusunda çok anlaşılır, akılda kalır sloganlar ürettiklerini söylemeden geçmeyelim. En son Malezya ile ilgili Artı Gerçek’te Seda Demiralp’in kaleme aldığı yazıda anlatıyordu: ilk yüz günde özellikle ekonomi temel alınarak gerçekleşecek 10 maddelik bir listeyi en geniş kitlelere ulaştırmak Malezya’da 2018 seçimlerinde iktidarı alt etmenin en etkin yolu olmuş.
Kendine güvenli, cesaretli, örgütlü seslerin, sözlerin çoklu ve birlikte aynı mecraya akmasını başarabilirsek bu seçimi yeni bir dönemin başlangıcı haline getirebiliriz.
Nazan Üstündağ kimdir?
2005-2016 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. Şu anda Berlin’de yaşamaktadır. Nokta dergisi ve Özgür Gündem gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Anne, Siyasetçi, Gerilla: Kürt Özgürlük Hareketi’nde Kadınların Siyasi Tahayyülü (Mother, Politician, Guerilla: Women’s Political Imagination in the Kurdish Movement) kitabı yakında İngilizce olarak Basımevi Fordham University Press tarafından yayınlanacaktır.