Ceylan sularının serinliği… Orası Rakka! – Elend Aydın
Altmış dereceye yaklaşan sıcaklar… Askeri kıyafetler, zırhlı araçlar… Bombalar, teçhizatlar, patlayan her şey… Uzun ve sıcak yaz günleri bombardımanlar, kurşunlar, canlı bombalar. Ama masmavi deniz huzuru, ceylan sularının serinliği var orada… Orası Rakka!
Kadınların örüklerinden eser rüzgar, ırmak serinliği gülüşlerinden sarar Rakka’yı. İnsanlığın umut ve özü göçmen kuşlar misalidir, mesken değiştirir. Bir zamanlar Moskova, Stalingrad ve Madrid önlerindeydi şimdi Rakka’da. Ah! Göçmen kuşlar! Çöl yazına serinlik, umutsuzluğa kanat taşıyan Rakka kuşları. Kadınlı erkekli çöl rüzgarları dünyanın her göğünden kopuk gelen inatçı yıldızlar… Rakka çöllerine, halen de “Ermeni kemikleri”nin aziz uykularda yattığı Deyrazor’a su olan çocuklar…
O “Su Çocuklar”a bir şiirimi tercüme edeceğim:
Dökülmüş yapraklardan geliyorum
yağmursever yazlardan
Senin yerine öksürüyorum
kendi yerime aksırıyorum
başındaki kefiyenin yerine düşüyorum
Gidişinin şarabını yudumlatmıştın bize
o gün bugündür sarhoşuz
Sen gelmeyinceye dek uyanmak yok
hayatım, yarım bıraktığın kitapta yarım kaldı
uzun ve mutlu yazım
mavi fistanında
bilmeden yitirdim her şeyi
her şeyim sendin
Rakka’nın, altmış derecelik çöl ve ısınmış zırh ve çelik sıcağında hayatı yaprak yaprak örenler, bizim her şeyimiz. Şiir bazen tersini iddia ediyor gibi görünse de “her şeyimizi” yitirmediğimizi iyi bilir. Değil mi ki “yitirdim” diyen aslında kazanmanın/bulmanın sırrına erendir. Gerçekte yitiren, hiç farkına varmaz; çünkü kendi de yitip gitmiş, yitmeyi fark edecek bir ben kalmamıştır.
Rakka’ya dönersek; omuzlarında bahar taşıyan her yerli güzel kadın ve erkekler, pervaneler gibi cehennemî sıcağa özgürlük için dalıyorlar durmadan. Ama kül olmuyorlar, özgürlük oluyorlar.
“Tam şurada sattılar beni-bizi… Şurada tecavüzcü emirin evi var” vs… vs… diyen Şengal’li intikam kadınlarının kalbinde ateş, ellerinde zozan yeşilliği var şimdi Rakka’da. Şimdi Rakka kalbimizin en serin yeri. Veda olarak onlar için bir şiir:
Sözcükleri kar altından çıkararak
bir dört musra kazıdın göğsüme
Ben senin sakız ağacındım
Çocukluğumu çiğneyen
Ayşığı kınaydı ellerimize
Bir dört mısra kazıdın göğsüme
Ben bir meşe ağacıydım