Ana SayfaManşet‘Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşma’ geriliminde yerel seçimler ve HDP – Özcan Kırbıyık

‘Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşma’ geriliminde yerel seçimler ve HDP – Özcan Kırbıyık


Özcan Kırbıyık


Kokuşmuş uzlaşmalar, insanlık dışı rejimlerde güçlünün muarızını acımasız bir şekilde aşağıladığı bir zemin üzerine var edilen uzlaşmaları ifade eder. Yani insanlara insan gibi davranmayan rejimleri sürdürmek için yapılan uzlaşmalardır. Ve insanlık tarihi kokuşmuş uzlaşmalarla doludur [Konuya dair Avishai Margalit’in atıf yaptığımız şu eseri naçizane bir öneri teşkil eder: Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşmalar, Çev. Nedim Çatlı, İthaki Yay., İstanbul 2013].

Tipik bir kokuşmuş uzlaşmanın iki tarafı vardır: Bir tanesi zalimlik ve aşağılama rejiminin faili, öteki de sadece anlaşmayı imzalayarak böyle bir rejime desteğini veren pasif katılımcıdır.

Din olarak siyaset anlayışında uzlaşı yok denecek kadar azdır. Çünkü bu tür görüşlerde uzlaşma arayışları; mutlak, tartışmasız ve kutsal olanın pazarlığı olarak görülür. İktisat olarak siyaset anlayışı ise daha dünyevi ve rasyonel temeller üzerine inşa edildiği için yeniliğe ve uzlaşıya nispeten de olsa daha yakın durmaktadır. Din olarak siyaset anlayışında her türlü uzlaşı çabası kokuşmuş bir uzlaşma olarak tartışma konusu olabilir. Bu diyalektiğin daha iyi açıklanması hususunda Margalit’in şu görüşü dikkate değerdir:

“Bizi normatif siyasete götüren, adalet değil adaletsizlik- özgürlük değil, despotizmdir. Ahlaki siyaset teorisi, negatif siyasetle başlamalıdır, yani bizi, iyinin peşinde nasıl koşulacağından önce, kötüyle nasıl mücadele edileceği konusunda bilgilendiren siyasetle.”

CHP’nin, 24 Ocak’ta AKPM’de (Avrupa Konseyi Parlamenter Meclis) HDP’nin Türkiye’deki siyasetçilerin baskı altında olduğuna dair önergesine MHP, IYI Parti ve AKP ile beraber ret oyu vermiş olması, CHP’nin IYI Parti ile yaptığı uzlaşmanın görünmeyen derinliğiyle ilgili bizlere çok şey söylüyor. CHP bu şekilde, bir ırka bile değil, bir ırkın bir boyuna (Kayı Boyu) atıfta bulunan ve siyasi retoriğini bunun üzerine temellendiren bir siyasi hareket ile hiçbir beis görmeden düşünsel ve yapısal olarak ortaklaşabilmektedir. Bu vaziyet, CHP’nin yerel seçimlerde İstanbul gibi metropollerde HDP tabanından almayı arzu ettiği oy desteğinin ‘zalimlik ilkesinin’ devamı olan rejimi yeniden, ama farklı bir formda üretmekten başka bir sonuç doğurmayacağına işaret ediyor. Tam da bu nedenle, böyle bir sonuca neden olan her türlü uzlaşı ve uzlaşma HDP ve Kürtler açısından kokuşmuş bir uzlaşma olarak ele alınabilir.

Aşırı ırkçı rejim biçimleri, insanlara insan gibi davranmayışın simgesi olup, ortak insanlık varsayımına yönelik apaçık tahkirlerdir. Irkçı rejimleri kurmak ya da sürdürmek için yapılan uzlaşma, kokuşmuşluğun simgesidir (Margalit, 2013). Bu nedenle kokuşmuş uzlaşmalar esas olarak kendi içinde bir tür de-hümanizasyon sürecine de tekabül eder. Yani güçlü olanın görece daha zayıf olanı insanlık dışı bir anlaşmaya razı etmesi (zorunda bırakması) ve onu aşağılamasıdır söz konusu olan… Çünkü kokuşmuş uzlaşmalar, zorun rolü ile “rızası üretilmiş” olan taraf açısından; içinde aşağılanmayı, ulusal onur ve haysiyetine denk düşmeyen dayatmaları, seçeneksiz ve çaresiz bırakılmayı aynı anda içerir.

Kokuşmuş uzlaşma dayatması aynı zamanda güçlü olan tarafın sömürücü bir fantezisidir. Bu nedenle kokuşmuş uzlaşmalar haklı gösterilemez, olsa olsa “mazur” gösterilebilir. Bu konuya dair daha somut bir örnek teşkil etmesi açısından CHP’nin İstanbul adayı olan Ekrem İmamoğlu vakasına bakmakta fayda olacaktır. İmamoğlu, kendisine oy vermeyeceğini kesin olarak bildiği ve çeşitli vesilelerle CHP’yi ve kendisini aşağılayan Recep Tayyip Erdoğan’ı Saray’da ziyaret edip oy isterken, seçimleri kazanmak için mutlaka ikna etmesi gereken İstanbul’daki HDP’li seçmenler için ise ‘özel bir çalışma’ yapmayacağını söylüyordu. Bu esas itibarı ile bir uzlaşma çağrısıdır. Ama eşitler arasında cereyan edecek bir uzlaşma değil, aleni bir kokuşmuş uzlaşma çağrısıdır. Bu yüzden kokuşmuş uzlaşmalar çoğunlukla karanlığın canevindedir. Bilhassa eşitlik mücadelesi iddiasında olan siyasal hareketlerin bu tür kokuşmuş uzlaşma türlerinden itina ile sakınması gerekir.

Siyasi cemiyetlerin idealleri bu cemiyetlerin ne olmak istedikleri hakkında bizlere bilgi verir. Ama bu siyasi cemiyetlerin hayata geçirmek istedikleri uzlaşmalar ve uzlaşı çağrıları onların kim olduğunu söyler. CHP’nin; İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin, Adana vb. HDP oylarının kilit rolde olacağı düşünülen yerlerde HDP tabanına ve HDP’ye yaptığı zımni uzlaşı çağrısı bu şekilde ele alınabilir. CHP’nin bu uzlaşı ahlakının içinde Eren Erdem için istenilen hak ve adaletin Demirtaş ve diğer tutuklu HDP’liler için de istenip istenmediğine bakılmalı. Veya CHP’nin Enis Berberoğlu için istediğini Leyla Güven için istememesi CHP’nin yerel seçimler için İstanbul, Adana, Ankara, Mersin gibi metropolleri kazanmak için Kürtlere ve HDP’ye önereceği uzlaşmanın şekli ve içeriği konusunda bizlere birçok ipucu veriyor.

CHP’nin bir uzlaşma istediği muhakkak, ama yukarıda bahsedilen siyasi tavır alma biçimi ve refleksleri altında CHP’nin önereceği her açık ve örtük uzlaşma kokuşmuş bir uzlaşma olacaktır. Zira CHP, kendisini uzlaşının muhtemel diğer tarafı ile eşit tutmak bir yana, adlarının bile yan yana anılmasını sahibine iade edilecek bir ‘hakaret’ olarak algılıyor. CHP tam da bu nedenle Türk milliyetçileri nazarında kendi saygınlığını muhafaza etme kaygısıyla, Ekrem İmamoğlu ve AKPM’deki ret oyları örneklerinde olduğu gibi, HDP’ye ve Kürtlere, metropollerde kazanmak için, kokuşmuş bir uzlaşma önerisinde bulunuyor.

Bir önceki satırlarda dile getirildiği gibi; kokuşmuş uzlaşmalar bir tür aşağılama meselesidir. Bu yüzden de CHP, HDP ile yan yana görünme korkusu nedeniyle, CHP’yi ve CHP’lileri hemen her gün aşağılayan ve hatta CHP’nin kurduğu rejimi tasfiye eden AKP ile yan yana gelmeyi tercih ediyor.

HDP, Mehter Marşı İle İzmir Marşı arasında bir tercih yapmak zorunda mı?

Türk metropollerinde yaşayan HDP ve HDP tabanı için yerel seçimlerin, simgesel olarak İslamcı Türk milliyetçiliğini ifade etmek için kullanacağımız Mehter Marşı ve Türk ulusalcılığını simgeleyen İzmir Marşı’nın arasına sıkıştırılmak istendiğini iddia etmek pek de abesle iştigal olmayacaktır.

Görünen o ki, burada yer alan olası tercihler ehvenişer değildir. Bilakis, burada karşımızda duran tablo; kötü ile radikal kötü arasında yapılması beklenen ve hatta dayatılan bir tercihtir. Bu yüzden de metropollerdeki aday belirleme yöntemi konusunda HDP Mehter Marşı ile İzmir Marşı’ndan birinden birini tercih etmek zorunda değildir. Zira HDP tabanı nazarında, kendilerini görünmez kılmak için özel bir çaba ile hazırlanmış bir kokuşmuş uzlaşma çağrısında bulunanların kabul görmesi pek olası da olmayacaktır. HDP tabanı ve Kürtler bu Faustvari uzlaşma çağrısını görecek ve değerlendirecek kadar politik reflekslere sahiptir. Ayrıca bu tür anlaşmalar yalnızca günü kurtarmaya yönelik uzlaşmalardır. Bu yüzden Kürt siyasal tabanı ve HDP’liler açısından belediye seçimleri, belediyelerden ve seçimlerden öte bir anlam içerir. Yani sadece günü kurtarmaya dönük bir tarzla ele alınması beklenmemeli.

“Yasadışı ama Evet” veya mümkünlerin kapanması

Carl Schmitt, Parlamenter Demokrasinin Krizi metninde doğru siyasi iradenin ortaya çıkması için kamusal müzakerenin ve kamusal münakaşanın son derece önemli olduğuna işaret eder. Bunun için de tarafların kamusal ve aleni olarak ortada durmasının önem arz ettiğini belirtmek gerekir. Yine Carl Schmitt, parlamenter demokrasinin, parlamento eliyle etkisiz kılınabileceğini yıllar önce öngörmüştü. “Türkiye’de parlamenter demokrasi deneyimi var mıydı?” tartışmasından azade olarak, bir parlamentarizm deneyimi ön kabulüne varılabilir. Ta ki 16 Nisan 2017 referandumuna kadar… HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM’ye getirildiği aşikâr olan yasa tasarısına “yasadışı ama evet diyeceğiz” politikasını izleyen CHP, hem olası uzlaşıların mümkünatını kapatmaya başlamış, hem de Türkiye’deki parlamentarizmi sonlandırması için AKP’ye önemli bir fırsat ve zımni bir destek sunmuş oldu.

AKP’nin HDP’yi ölümcül kimliklere sıkıştırma uğraşı CHP tarafından, ama açık ama örtük olarak, çeşitli şekillerde besleniyor ve destekleniyor. Fakat günün sonunda bu dost-düşman anomisi dönüp-dolaşıp CHP’yi de bir şekilde vuruyor. Eren Erdem ve Enis Berberoğlu örneklerinde olduğu gibi… CHP açışından 31 Mart seçimlerinin de benzer şekilde bir trajediye dönüşme ihtimali ortada duruyor.

Sonuç olarak;

CHP’nin, HDP’ye ve HDP’li politikacılara yaklaşım biçimi ve uzlaşma arayışı şeklinin etik boyutu ele alındığında CHP’nin, HDP tabanının 31 Mart yerel seçimlerinde Türk metropollerinde oynayacağı rolün önemini ıskaladığını rahatlıkla gözlemlemek mümkün. Bunun seçim sonuçlarına yansıması da kaçınılmaz olacaktır.


Kaynak
Margalit, Avashai, (2013), Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşmalar, (İstanbul: İthaki Yayınları) (Çev. Nedim Çatlı).

Yazarın diğer yazıları:

HDP’yi Meclis’e gönderenler, pastör Brunson ve ‘İstisna Kürt’ ile Platon’un Mağarası’nda – Özcan Kırbıyık

Mezarsızlık politikası: Yer altının lanetlileri – Özcan Kırbıyık

Referandum ve ötesi: Ulusal birlik için fırsata çevrilebilecek bir ‘kriz’ – Özcan Kırbıyık

Türkiye’nin patika yolu ve Kılıçdaroğlu’nun bisikleti – Özcan Kırbıyık

Panahi’nin şiirleri, Kurkut’un kemanı ve mağduriyet dili endüstrisi – Özcan Kırbıyık

Previous post
Tuzla’da yakıt tankerinde yangın: İki işçi yaşamını yitirdi
Next post
Avukat Selçuk Kozağaçlı babasına eli kelepçeli halde veda etti