Her sorunun çözüleceği her haksızlığa sihirli bir formül olarak düşünülen 2023 seçimlerine hep birlikte kavuşmuş bulunmaktayız. Başta bugünü işaret eden 6’lı masadaki büyüklerimize olmak üzere hepimize hayırlı olsun. Her haksızlığa uğradığımızda, zamlarla emekçilerin beli büküldüğünde, Boğaziçi direnişçileri ev hapsine alınırken ve tutuklanırken, belediyenin temizlik işçileri hiçisleri bakanı tarafından “terörist” ilan edilirken, mahpus anneleri yerde sürüklenirken ve daha nice ceberut uygulamaya maruz kalırken bekleyin o büyük gün gelecek, sabredin 2023 seçimlerinde sandıkta hesabını soracağız dediler ve dayak yiye yiye hep birlikte 2023’e kavuştuk.
Eskilerin deyişi ile seçim sath-ı mailine girmiş bulunmaktayız. Seçim tarihi belli olmasa da Nisan, bilemedin Mayıs ayında o kutlu gün gelecek, hepimiz bir umut en güzel elbiselerimizi giyerek sandıklara koşacağız, oyumuzu atacağız. O yetmiyormuş gibi sandık başında nöbet tutacak, oy torbalarının peşinde koşturacağız.
Velhasıl sarmış bizim muhalif mahalleyi bir heyecan, 6’lı masanın adayı kim olacak? ‘Yüzde bir Ahmet ile yüzde 11 Meral’in oyu hiç eşit olur mu?’ derken, sol kulvardan HDP atağı ile ortalık karışıyor. ‘Açılın mekanın sahibi geldi’ diyor HDP ve kartlar yeniden karılıyor.
Muhalif mahalle bu değişim heyecanını yaşarken karşı tarafta neler oluyor biraz da ona bakalım.
Büyükşehir AKP’de iken şehrin her yerine “Büyükşehir Çalışıyor” diye bilboardlar yaparlardı. Bu bilboardların birinde görmüştüm “Büyükşehir Çalışıyor” yazısının altına “ee Kürtler de boş durmuyor” yazmıştı muzır bir Kürt vatandaş.
Evet hepimizi sarmış bir heyecan, çalışıyoruz, koşturuyoruz ama “ee AKP’de boş durmuyor”. Yani AKP derken kurulları ve kuralları ile seçime hazırlanan bir partiden söz etmediğimi hepiniz anlamışsınızdır. Hükümet olarak ekonomik kriz ile boğuşan seçmene yönelik asgari ücret düzenlemesi, EYT ve diğer maaşlara yapılan zamlarla, pansuman önlemlerle bir şekilde seçime kadar idare edelim diye düşünürken esas çalışmasını yargı üzerinden yürüttüğünü hepimiz görüyoruz. Yani her ne kadar siyaset için seçim takvimi henüz ilan edilmemiş olsa da yargının kendi seçim takvimini çoktan devreye soktuğunu görüyoruz.
Bir taraftan ehven-i şer aday olarak sağ ve sol tüm muhalifler için makul seçenek olan Ekrem İmamoğlu’nu oyun dışı bırakmak için yargıç değiştirip siyasi yasak ve ceza verilirken diğer taraftan Gezi Davasının istinaf incelemesi ışık hızında yapıldı ve dosya son kararın verileceği Yargıtay’a havale edildi.
Yine HDP kapatma davasında, ülkenin en üst yargı organı olan ve haksızlığa uğrayanların hakkını aradıkları son merci olarak tasarlanan ama etkili bir başvuru yolu olup olmadığı hukukçular tarafından çokça sorgulanan Anayasa Mahkemesi yine kendi varlığını tartıştıracak bir karar vererek, HDP’nin hazine yardımı hesaplarına bloke koyma kararı verdi. Kapatma davası ülkenin ikinci büyük muhalefet partisinin boynunda, Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor. Resmen hakem rakip takımın forvetiymiş gibi maç yönetiyor.
Kobani kumpas davası
İleride AKP’li günlerin yargı hikayesi yazılırken en trajikomik dosyaların başına yazılacak Kobani Kumpas Davası’nın da bu seçim takviminden payını almaması tabi ki düşünülemezdi. HDP’lilerin atmış oldukları bir Tweet neticesinde onlarca HDP’liyi öldürmekle suçlandığı devletin MİT’inden, Emniyetine, Et Balık Kurumundan AKP’sine, bilumum kurum ve kuruluşları ile “incindiği” ve incindiği için katılma talebinde bulunduğu 21. yüzyıl Dimitrov davasında, davanın açılma şekli, yürütülme şekli daha önce kamuoyunda çok tartışılmıştı.
Bunların üzerinde çok durmayacağım ama küçük bir hafıza tazelemeye de ihtiyacımız var sanırım. Hatırlanacağı gibi önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan, Demirtaş için ‘onlarca kişinin katili’ demiş, Demirtaş da ona hitaben ‘benim hiçbir dosyamda böyle bir suçlama yok’ yanıtını vermişti.
İşte bu yanıttan sonra ne olduysa olmuş ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ile başlayan bir soruşturmadan, 34 kişiyi öldürmeye azmettirme, yüzlerce kişiyi yaralamaya azmettirme, özel ve kamu malına zarar verme, çocuk düşürme ve TCK’da bulanan bilumum suçlamalar yazılarak bir iddianame düzenlenmişti. Yani basit bir suçlama ile başlayan bu soruşturmada ve ifadeleri dahi alınmayan siyasetçilere onlarca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve binlerce yıl süreli hapis cezası talep ediliyordu. 3.500 sayfalık iddianame bir haftada okunarak kabul edilmişti.
Mahkeme süreci sürekli gergin geçmiş, avukatlar ve yargılanan siyasetçilere yönelik şiddete varan polis ve jandarma müdahaleleri olmuştu. Hem Demirtaş hem diğer siyasetçiler için çıkan AİHM kararları, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesince sudan gerekçeler ile reddedilmişti. Mahkemenin kendinden pek emin ‘arkamda devlet var’ havaları ile yargılama yapan başkanı Bahtiyar Çolak hakkında, kendisini MİT mensubu olarak tanıtan bir çetenin yöneticisi olmaktan dava açılmış ve görevden alınmıştı.
Mahkeme bu kadar ağır suçlamaların olduğu 7/8 Ekim olaylarının tamamının yer aldığı yargılamayı bir an önce bitirmek için, kesintisiz günlerce süren duruşmalar yapmak istemiş ancak hem yargılanan siyasetçiler hem de avukatların itirazları neticesinde, 2 hafta duruşma yapıp 2 hafta ara vererek yargılanan siyasetçilerin sorgularını almaya karar vermişti. Duruşma periyotları yaklaşık bir yıldır bu şekilde devam ederken, birden seçim takviminin devreye girmesi ile 30 Aralık 2022 tarihli duruşmada mahkeme, yargılanan siyasetçilerden henüz sorgusu alınmamış olan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Zeynep Karaman’ın sorgularını alınmış kabul ederek, dosyanın esas hakkında mütalaasını sunması için savcılığa verilmesine karar vermiştir.
Yani duruşmalar kendi seyrinde yürürken, sadece 4 kişinin sorgusu kalmışken, mahkeme savunma hakkını tamamen askıyı alarak dosyayı bitirmek için savcılığa tevdi etmiştir.
Daha da ilginç bir bilgi vereyim; savcılık 9 Ocak 2023 tarihinde mahkemeye bir yazı yazarak Yargıtay uyuşmazlık dairesince yargılanan siyasetçilerden birinin, bir dosyasının bu dosya ile birleştirilmesine karar verildiğini, hem bu birleşen dosyanın olması hem de mütalaa için verilen sürenin yeterli olmadığını söyleyerek, kendilerine ek süre verilmesini talep etmiş ama mahkeme 10 Ocak 2023 tarihinde savcının talebini de reddederek mütalaanın, duruşmanın görüleceği 9/10/11 Şubat 2023 tarihinde savcılıkca hazır edilmesine karar verilmiştir.
Savunmaya süre vermeyen mahkemenin, takvimi o kadar sıkışmış ki iddia makamına dahi süre vermemektedir.
Önceki Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında, Tayyip Erdoğan’ın söylediği ancak Demirtaş tarafından yalanlanan bilgi, iki seçim arasında yargı eliyle doğrulanıp, tescil edilmeye çalışılmaktadır.
Yargı, tıpkı 1984 romanının kahramanının çalıştığı Gerçekler Bakanlığı işlevi ile hareket etmekte hiçbir beis görmemektedir. Romanın kahramanının bakanlıktaki görevi Büyük Birader’in ve hükümetin daha önce yaptığı tahminleri ve bildirilerini değiştirerek geçmişi değiştirmektir. Kobani dosyasında da yargı, Tayyip Erdoğan’ın daha önce verdiği yanlış bilgiyi doğrulamak çabası ile hareket etmektedir.
AKP’den önce kendi seçim takvimini hızla devreye sokan yargı ile AKP ilişkisini kısaca “AKP için iftar, yargı için iftihar vakti” diye ifade edebiliriz sanırım.