Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birine gidiyor. Sıradan bir süreç yaşanmayacaktır. Nereden bakılırsa bakılsın kader tayin edici bir seçim olacak. Bunun bir çok iş ve dış faktörü var. Ülkenin önümüzdeki onlarca yılın siyasal dizaynını belirleyecektir. Seçim Millet ve Cumhur ittifakları ile Emek ve Özgürlük İttifakı olarak temel ve belirleyici üç blok arasında geçecektir. Cumhur İttifakı yaşadığı ve topluma yaşattığı çoklu kriz durumundan dolayı birçok dezavantajla sürece giriyor. Daha önce topluma verdiği sözlerin hiçbirini yerine getiremedi. Karnesi aksi pratiklerle dolu. Düşünce ve ifade özgürlüğünden tutalım, yargı, eğitim, sağlık ve ekonomiye kadar çökmüş bir sistem var. Mafya, çete, rüşvet ve yolsuzluk rejimi toplumun tüm hücrelerine kadar nüfuz etmiş vaziyette. AKP-MHP iktidarı ve taraftarları dışında toplumun kahir ekseriyeti sistemin de iktidarın da değişiminden yana. Verebileceği her sözü vermiş, her vaadi defalarca kullanmış ve pratiğinde tamamını boşa çıkarmış, hikayesi kevgire dönmüştür.
Seçim sürecini karşılarken iktidarın dezavantajlarının listesini uzatmak mümkün. Yanı sıra avantajlı olduğu noktalar da var. Devletin mekanizmalarını ve bu mekanizmaların haiz olduğu baskı ve şiddet araçlarını elinde bulunduruyor. Yedi yıllık sürece bakıldığında iktidarını ayakta tutmak için şiddet araçlarını sonuna kadar kullandığına ve kullanacağına şüphe yok. 7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasında şiddetin dozunun katliamlara kadar vardırıldığı görüldü. Önümüzdeki seçimin kritikliği gözetildiğinde şiddetin dozajı ve yaygınlığının arttırılması mümkün. Birkaç haftalık süreç dahi bu konuda bir çok ipucu veriyor bize. İstiklal Caddesi’nde yaşanan katliam ve katliamın ardından Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya yaygın hava saldırıları, karadan işgal tehditleri Cumhur İttifakı’nın seçim stratejisinin ana hatlarına işaret ediyor.
Buradan herkesin ama özellikle Millet İttifakı ve genel olarak muhalefetin çıkarması gereken önemli sonuçlar var ve dahi dersler var. İstiklal katliamının PKK ile alakasının olduğuna ne Türkiye’de ne de dünyada inanan oldu. Aksine herkes katliamın AKP-MHP iktidarının bilgisi dahilinde gerçekleştiğinde hemfikir. İçişleri Bakanı Soylu, ilk dakikadan itibaren ileri sürdüğü senaryoya taraftarlarını dahi inandıramadı. İktidarın içerde ve dışarda ciddi bir güvenirlik sorunu yaşadığı yaşanan kısa sürecin önemli bir sonucudur. Katliam üzerinden iktidarın iç çıkar çatışması açık bir şekilde su yüzüne vurdu. Yayın yasağı getirilmesine rağmen Soylu’nun senaryosunun hilafına bilgiler iktidar kanalıyla yandaş medyanın bir kısmı üzerinden açıklandı. İktidar için çıkar çatışmasının bu düzeyde ifşa olması görülmesi gereken ikinci sonuç.
AKP-MHP iktidarı seçimi kazanmak ve iktidarda kalmak için yapamayacağı kötülük yoktur. Her türlü senaryoyu tezgahlayabilir. Kendilerinin peypayece tezgahladıkları faciaları başkalarına yıkarak daha büyük kötülük ve faciaların gerekçesi yapabilirler. Devletin olanakları ve medya gücü ellerinde olduğundan tüm bunları yaparken yüzleri hiç kızarmadan çok rahat ve pişkince yalan söyleyebiliyorlar. AKP-MHP iktidarının seçim stratejisi devletin şiddet araçlarını kullanarak baskı ve şiddetle toplumu korkutmak, sindirmek ve esir almaktır. İstiklal katliamıyla başlangıcın bu düzeyde yapılması önümüzdeki dönemde toplumu terörize edecek daha büyük senaryoların tezgahlanma ihtimali yaşananlardan çıkarılması ve gerekli tedbirlerin alınması gereken üçüncü sonuç oluyor.
İktidar bu stratejiyle içeriye ve dışarıya olmak üzere iki mesaj veriyor. İçeriye dönük olanı halka ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Dışarıya ise ne olursa olsun iktidarda kalacağı ve seçim sonrasında da muhatabın kendisi olacağı ve kendisiyle iyi geçinilmesi gerektiği mesajını veriyor. Peki AKP-MHP iktidarı bu stratejiden sonuç alabilir mi? Kesinlikle bu sorunun cevabı Altılı Masa’nın vereceği cevaba, izleyeceği politikaya bağlıdır. İktidarın bu stratejiyle ne yapmak istediğini iyi okuyabilse ve karşı adımlar atabilse iktidarın stratejisini kolaylıkla boşa çıkarabilir. Açık ki iktidar Kürt halkını şiddetini üzerinde uygulayacağı hedef olarak seçmiş. Kürt oylarının kritik önemini biliyor ve bu oyların kendisine gitmeyeceğinin de gayet farkında. Kürtlerle Altılı Masa’yı karşı karşıya getirmeyi hedeflemektedir.
Kürtlere yönelik saldırılarla bir yandan milliyetçi duyguları körükleyerek kendini tabanını konsolide ederken öte yandan muhalefetin milliyetçilik damarını kullanarak ya arkasına diziyor ya da söylemsiz ve siyasetsiz bırakıyor. Haliyle Kürt karşıtlığında iktidarın arkasına dizilen ya da politikasız kalan muhalefet ile Kürtler ve demokratik çevrelerin arası açılıyor. Tabiri caizse AKP-MHP iktidarı Altılı Masa’nın milliyetçilik damarından tutmuş istediği gibi yön tayin ediyor. Kürt halkın ve ezilenlere yönelik en zalimane saldırılarını dahi Altılı Masa’ya ya alkışlatıyor ya da sessizliği büründürebiliyor. Muhalefetin şimdiye kadar ki tavrına bakıldığında AKP-MHP iktidarının şiddet ve tehdide dayalı seçim stratejisini boşa çımada başarılı olamadı.
İstiklal katliamı Altılı Masa’nın bundan sonra da gerekli feraset ve cesareti göstermede çok umut vermiyor.
Perde arkasında sağa sola İstiklal katliamını AKP-MHP iktidarının yaptığını söylerken perde önünde iktidar ağzıyla iktidarın senaryosunu tekrarlama basiretsizliği ne kendi kitlesine, ne Kürtler ve demokratik çevreler ne de dış dünyaya güven vermiyor. Nitekim Altılı Masa’nın bu basiretsizliği AKP-MHP iktidarına yeni fırsatlar sunuyor. Birincisi, iktidar bloğu en fazla zorlanması gereken dönemi oldukça rahat geçiriyor, yeni şiddet senaryolarını tezgahlama, hamle yapma ve algı operasyonları geliştirme fırsatı veriyor. Her manipülasyonuna Altılı Masa’dan koru şeklinde destek sağlayarak Kürtler ve demokrasi çevreleriyle arasını açıyor. Oluşturduğu algı üzerinden hem içerde hem de dışarda iktidarda kalıcılığı olduğu algısını pompalıyor.
İktidar kıt avantajlarının sağladığı güçle devasa dezavantajların yarattığı handikapları dengelemeye çalışıyor. Hiç başarılı olmadığı da söylenemez. İçerde oy erimesini tamamıyla durdurmasa da erime hızını azalta bildi. Dışarda ise iktidarda kalacağı algısını önemli oranda sağladı. AKP-MHP iktidarı sağladığı avantajlar itibarıyla Rusya ve müttefikleri tarafından zaden tercih edilen bir iktidar. Batı ve Körfez ülkeleri ise yavaş yavaş ehveni şer olarak görme eğiliminde. Batı basınına bakıldığında basiretsiz, politika geliştirmeyen bir muhalefetin yerine bir süre daha Erdoğan ile yürüme eğilimi gözlemlenebiliyor. Bu hava Körfez ülkelerine de yansıyor. Arap ülkelerinin iktidarın en yumuşak karnı olan ekonomi konularda destek sözü vermesi AKP-MHP iktidarının dışarıya yansıttığı, “iktidarda ben olacağım” algısının satın alınmasının sonucudur.
Gidişata bakılınca haliyle bir çok kesimin aklına, “Altılı Masa treni kaçırıyor mu? sorusu geliyor. Hikayesi bitmiş, şiddet araçlarıyla ayakta kalan AKP-MHP iktidarının ayakta kalma şansı yoktur. Bu anlamda Altılı Masa’nın treni kaçırdığını söylemek erken. Ancak iktidarın kurduğu denklemin dışına çıkamazsa bu olasılık yüksek. Bunun içinde öncelikle şah damarını iktidarın elinden kurtarması gerekir. Muhalefetin iktidar tarafından tutulan ve kendisini kötürüm hale getiren şah damarı ise iktidarla ortak olan milliyetçi duygu ve zihniyetidir. Bu zihniyet Kürt karşıtıdır. İktidar Kürt halkının oyunu alamayacağını bildiği için saldırıyor. Tüm stratejisini Kürt karşıtlığı ve Kürtlere saldırı üzerine kurmuş. İşin insani, ahlaki ve vicdani yönü bir yana bırakılırsa dahi politik olarak de iktidarın kurduğu denklemden kurtulması için Kürtlere yönelik saldırılara karşı çıkması gerekir.
İktidarın stratejisini boşa çıkarmanın, tezgahı bozmanın ve treni kaçırmamanın en temel şartı budur. Bu hem Kürtlerin ve demokrasi çevrelerinin AKP-MHP iktidarına karşı desteğini sağlayacak, hem muhalif seçmene güven sağlayacak hem de dışarıda muhalefetin kazanacağı algısını güçlendirerek destek sağlayacaktır. Bunun için Altılı Masa bir an önce AKP-MHP’nin Kürt halkına karşı saldırılarına karşı tutum almalı, bu kozu iktidarın elinden almalıdır. Almadıkça yarın iktidar daha büyük tezgahlarla Altılı Masa’yı yeni sınavlarla karşı karşıya bırakacaktır. Net tavır almadan muhalefetin bu sınavları geçmesi mümkün değildir. Kürt halkının da milliyetçilikte iktidarla yarışan bir muhalefete destek vermesini kimse bekleyemez. Dolayısıyla muhalefetin seçim sürecine etki edecek kesim ve dinamiklere güven veren bir performans ve cesarete ihtiyaç var ve zamanı tükeniyor.
Abdulmelik Ş.Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.