Türkiye, tarihinin en kritik seçimlerinden birine hazırlanıyor. Bir yanda Cumhur İttifakı diğer yanda ise Millet İttifakı var. Fakat sonucu belirleme potansiyeline sahip bir de kurucu güç var, HDP.
Türkiye tarihi “uzun” bir seçim öncesi süreci yaşıyor. Her iki hegemonik blok, ismini koymasa da seçim çalışmalarını başlattı. Muhalefet, her fırsatta “tarihi seçim” hatırlatmasını yapıyor, Cumhuriyetin “elden gideceği”, “rejimin ve yönetim sisteminin değişeceğini” ifade ederek bir kırılma anına işaret ediyor.
Fakat söz konusu Kürt halkının adalet talebi olunca, bu tarihi kırılma hissi kendisini “eklemlenin!” telkinine bırakıyor. Nitekim HDP’nin kendi Cumhurbaşkanı adayını açıklayacağını ve ilkeler ekseninde ortaklık zeminine hazır olduğunu ifade etmesi etrafında kopan fırtına bu üstenci, efendi zihnin dil aracılığıyla dışa vurumu oldu.
Eskiye dön çağrısı
Peki efendi makamından seslenen Millet İttifakı, Kürt halkına ve HDP’ye neyi telkin ediyor? “İkinci yüzyılına girilirken ilk yüz yıla razı ol” telkininde bulunuyor. Daha kötüyü “yeni Türkiye” üzerinden cisimleştirip yeni bir yüzyılda bir kez daha efendi-köle diyalektiğini dinamik tutma çağrısı yapıyor.
Kürt sorununun çözümüne dair en ufak görüş açısına sahip olmaksızın yapılan bu çağrı, Millet İttifakı’nın Kürt halkının talebi karşısındaki yaklaşımına ışık tutuyor. Bu yaklaşımın içinde “efendi-köle” kurgusu kadar, Kürt halkının siyasal mücadelesinin ve tanınma derecesinin 21. yüzyılda geldiği, güçlü aşamayı göremeyen bir politik körlüğü de barındırıyor. Denklem bozma ve kurma gücünü henüz dört yıl önceki yerel seçimlerde görmesine rağmen telkinde ısrar, Kürt halkını bir siyasal gerçeklik olarak kabullenme hususundaki hazımsızlığa işaret ediyor. Türklük dünyasından, hissinden, konfor ve hiyerarşisinden çıkma iradesini bırakalım, niyetinin bile esamisi okunmuyor.
Böylece Kürtlere yönelik “eskiye dön” çağrısı bir tür onlarca yıllık mücadelenin kazanımlarından vazgeç düsturunun önceli haline geliyor. Oysa geçmişin nostaljisine saplanarak ve değişen siyasal gerçekliği dikkate almadan topluma güçlü bir siyasal iddiayla gitmek değişim önündeki temel engeldir.
Sandıkla yok sayılma
Millet İttifakı’nın “seçimleri kaybetsek de Türklük konforumuz baki” rahatlığı, siyasetin kurucu momentini kaçırmasına neden oluyor. Böylece Kürtler bir kez daha kendi göbeğini kesme durumuyla karşı karşıya kalıyor.
Kürtler entite olarak yok sayılmasına karşı başarılı olan mücadelesinde yeni bir zorlukla karşı karşıya getirilmek isteniyor. Hegelyen diyalektikle söylersek, tez-anti tez ikiliği başka bir uzamda ve farklı kavramlar/aktörler/yapılar üzerinden yeniden kuruluyor.
Bu düzlemde Millet İttifakı’nın telkini yeni bir yok sayılmaya çağrı olarak kayıtlara geçiyor. Bu telkin, önceki yüzyıldan farklı olarak entiteyi bir oy sayısı olarak kabul etse de Kürt halkını bir siyasal varlık olarak kabul etmeme hususunda süreklilik arz ediyor. Yani Kürtlere varlık olarak inkâr edilmekten kurtulma karşılığında sandıkla yok sayılma durumu dayatılıyor. Kürtler oy tercihiyle karşı karşıya bırakılarak bizzat kendi siyasal gerçekliğinin celladı olmaya çağrılıyor.
Buna gerekçe olarak “milliyetçi hassasiyetler”, “tek adam rejimi” gibi söylemleri öne çıkarılıyor. Oysa ki modern Kürt sorununun kökeninde zaten bu gerekçeler bulunuyordu ve Kürt halkı bu söylem/aktör/yapı üçlüsüne karşı mücadele ederek bir siyasal gerçekliğe sahip olduğunu kabul ettirmişti. Şimdi tekrar aynı gerekçelere sığınarak Kürt halkına telkinde bulunmak, sorunun kaynağındaki nedenleri başka formlarda yeniden diriltmekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla Kürtlere vaat edilen farklı formlarda yüz yıl geri gitmektir.
Rövanşın enstrümanı olarak Kürtler
Millet İttifakı’nın, Kürt halkına ve HDP’ye telkinindeki temel odaklardan biri “tek adam rejimi”dir. “Tek adam rejimi” Kürtler için olumsuzun olumsuzu olarak ifade ediliyor. Oysa Kürt halkını tanımak onun belleğini, zihinsel topolojisinin şeyleri nasıl haritalandırdığını anlamaktan geçiyor.
Eğer Cumhuriyet demokrasiye doğru rotayı kırmayacaksa, devlet Kürtler için her yeri geldiğinde “tek adam” oldu. Bu teklik hem siyasal anlamda Türklük, Erkeklik, Sünnilik ekseninde işledi hem de sistem içi tüm partilerin Kürt halkına karşı kırılma anlarında tek cephede toplaşması anlamında belleklerde yer edindi, konumu belirlendi, anlamlandırıldı.
Dolayısıyla Millet İttifakı’nın “devletin/Cumhuriyetin elden gitmemesi” olarak yaratmak istediği alarmizm, Kürt halkının belleğinde zulmün farklı formlarda devamı olarak okunuyor. Çünkü bu alarmist çağrıda ve üstenci telkinde Kürtlere, efendi-köle diyalektiğini ortadan kaldırma ve/ya adaleti sağlama değil, farklı kavramlar/aktörler/yapılarla bir kez daha millet-i mahkume olma çağrısı yapılıyor. Efendilerin karşılıklı iktidar mücadelesinin rövanş aşamasında, Kürtlere oy sayısı üzerinden enstrüman olmak dayatılıyor.
Adalet arayışı
Jacques Derrida’nın dediği gibi “adalet talebi (…) sabırsız, sözden anlamaz ve kayıtsız şartsızdır.” Bugün Kürt halkı, yüz yıllık siyasal deneyim ve özgüveni arkasına almış şekilde Derridacı anlamda adalet talebini milyonlar halinde, denklem kuracak ve bozacak gücüyle dillendiriyor.
Millet İttifakı’nın yapması gereken şey, Kürt sorununun kökenindeki gerekçeleri tekrarlamaktan ve Cumhur İttifakı’nın kötü bir replikası olmaktan kurtularak, fark siyasetini kurucu fikri arkasına alarak üretmesidir. Demokratik Cumhuriyeti, İkinci Yüzyılın gerçek alternatifi olarak sunacak cesareti göstermek, “efendi-köle diyalektiğini” üretecek zeminleri yok edecek bir yaklaşıma sahip olmasıdır. Cumhuriyeti bir telkin rejiminden çıkarıp ortaklaşma, tanınma ve adaleti sağlama rejimine dönüştürmesidir.
Bunun dışındaki hiçbir seçenek Kürt halkının sözden anlamaz ve kayıtsız şartsız adalet talebinin önünde duramayacaktır. Çünkü Kürtler on yıllardır devam eden mücadelesiyle yeni bir Kürt yaratmış, tüm dünyada görünür olarak hakikatini avuçlarının içine almıştır.
Hasan Kılıç kimdir?
Hasan Kılıç, lisans ve yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı. Doktora öğrenimine Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalında doktora tez aşamasında devam etmektedir. Türkiye siyasi tarihi, devlet kuramı ve felsefesi, Kürt Sorunu gibi alanlarda çalışmaktadır. Bugüne kadar birçok gazete ve dergide makale ve yazıları yayınlanmıştır. Gazete Karınca’ya yazılar yazmaktadır.