AKP-MHP iktidarı emperyal heveslerle Ortadoğu, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da birçok meseleye taraf oldu. Suriye, Irak, Ermenistan-Azerbaycan, Ukrayna, Libya, Mısır başta olmak üzere birçok ülkenin iç işlerine karıştı. Güçlü devlet ve bölgesel güç olmayı her meseleye hesapsız, kitapsız karışmak zannetti. Suriye, Irak, Libya ve Ermenistan’a direkt silahlı ve paramiliter güçleriyle dahil oldu. İç işlerine karıştığı ülkeler üzerinde hegemon güçlerle bir bilek güreşine tutuştu. Denge siyaseti zannıyla küresel güçler arasında yeni denklemler kurmaya soyundu.
Oysa en sakil siyasi akıl dahi güçlü devlet ve buna binaen bölgesel güç olmanın bazı asgari gereklerinin olduğunu bilir. Türkiye’de de bu ferasete sahip olan, bu gereklilikleri bilen çokça siyasi parti, hareket ve şahsiyet var. AKP-MHP iktidarına zamanında gerekli uyarılar da yapıldı. Ancak hiçbiri duyulmadığı ve kabul edilmediği gibi milliyetçi ve dinci bir aklın ürünü olan, “başkaları yapıyor da biz neden yapamıyoruz” itirazı ve “vatan hainliği” suçlamasıyla bastırıldı.
Türkiye’nin milliyetçi ve dinci ferasetle demokratik, güçlü, ve de bölgesel güç olamayacağı çok açıktı. Altyapısı, ekonomisi, askeri tekniği ve sanayisi, bölgesel güç olmaya haiz ancak demokratik, ilerici bir kurucu zihniyet ile siyasete sahip değildi.
Avrupa Birliği’ne katılım süreciyle birlikte neoliberal politikaların kısa vadeli hormonal büyüme yanılsamasına kapılarak, emperyal heveslere girişti. Suriye’de oluşturulan paralı radikal gruplar Irak, Libya ve Ermenistan’a taşınarak milyarlarca dolar harcandı. Erdoğan’ın habbesini 5 milyon dolar olarak açıkladığı füze ve bombalar, Federal Kürdistan Bölgesi’nde, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Şengal ve Mahmur’da Kürt dağ ve yerleşim merkezlerine yağdırıldı. Milliyetçi ve dinci akıl içeride sıfırı tükettikçe ve çoklu krizlerle karşılaşınca, 2020’de emperyal heveslerin öyle ucuz olmadığını anlamaya başladı. Başladı diyoruz çünkü sakil aklın anlaması da çeyrek oluyor.
Sorunun kaynağını yani fütuhat anlayışını sorunlu görmediği için bu politikalardan vazgeçmek yerine kapsamını daraltarak Kürt coğrafyasıyla sınırlandırdı. Suriye ve Libya emelleri üzerinden karşı karşıya geldiği Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile anlaşmanın yolunu aradı. Ancak fütuhat sürecinde o kadar köprü yıkılmıştı ki, onarılmaları çok pahalıya mal oldu.
Öncelikle Arap coğrafyasına dönük emperyal heveslerinden vazgeçtiğini deklare etti. Mısıra karşı beslediği İhvancı kesimleri budayarak etkisiz hale getirdi, Libya’dan elini eteğini çekti. Suudi Arabistan’la arayı yumuşatmak için Kaşıkçı dosyasını iade etti. 15 Temmuz Darbe Girişimi faili saydığı BAE ile ekonomik tavizler karşılığında anlaştı. Doğu Akdeniz ve Ege’ye sürülen gemilerin yelkenleri indirildi, limanlarda dinlenmeye çekildi. Daha önce birçok noktada daha haklı ve avantajlı olduğu Doğu Akdeniz’de, karşısında büyük bir cephe oluşturarak haksız ve saldırgan bir pozisyona düştü.
Bütün bunlar, dinci milliyetçi aklın dışarıda yenilgiyi kabul ettiği anlamına geliyordu. Elbette bunun aksini iddia ettiler ve bundan sonra da edilecek. Ne var ki son iki yılda Mısır, Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere Arap körfez ülkelerine karşı verilen tavizler, Doğu Akdeniz’de içine düşülen siyaset acziyeti, Suriye’de Beşar Esad ile barışmak için Moskova koridorlarının aşındırılması bu sakil aklın dışarıda yenilgiyi kabulünün somut ve gerçekleşmiş adımlarıdır.
Yine de dışarıda yaşanan yenilgiyi, içeride başarı hikayesi olarak anlatmada önemli bir maharet gösterdiğini kabul etmek lazım. Bu konuda elini kolaylaştıran iki önemli avantajı vardı. Birincisi aynı zihniyet kodlarına sahip resmi muhalefet; diğeri ise tekelleştirdiği medya oldu. Kürt ve Ermeni fobisini kullanarak dışarıda giriştiği tüm saldırıların altına, bu muhalefete de imza attırdı.
Resmi ideoloji muhalefeti saldırılara destek verdiğinde, başarısızlığını da görmezden gelmek zorunda kaldı. Böylece milliyetçi dinci siyasetin dışarıdaki her yenilgiyi, içeride başarı olarak sunmasında büyük kolaylık sağlamış oldu. Tekelleştirilmiş medya sayesinde de mehteran marşı eşliğinde başlatılan Libya, Suriye, Irak, Ermenistan, Doğu Akdeniz seferleri, geri çekilirken yokmuş gibi sayıldı.
AKP-MHP iktidarı Irak ve Suriye’de ilhakını planladığı Arap coğrafyasından vazgeçtiğini beyan ederek, asıl hedefi olan ve kolay lokma olarak gördüğü Kürt coğrafyasına dönük ilhak niyetine ilişkin tepkisizlik bekledi. Irak ve Suriye’de gerçekleştirdiği kapsamlı hava ve kara saldırılarına karşı belli bir sessizlik de oldu. Dışarıda yenilgiyi kabul etmesi karşılığında, uluslararası alanda da Kürtlere karşı savaş için benzer bir sessizlik satın aldı. Bundan güç alarak da 17 Nisan’da, Federal Kürdistan Bölgesi’ni ilhak için tarihinin en kapsamlı hava ve kara saldırılarını gerçekleştirdi. Hedef Zap, Metina ve Avaşin bölgelerini alarak Kandil’e çıkmaktı. Bu senaryoda Ermenistan ve Libya’ya gönderilen bir kesim cihatçı da kullanıldı. Bağımsızlık Referandumu sonrası iradi olarak yenilen ve tutunacak dal arayan KDP’nin de tam desteğini alınca, kısa sürede sonuca ulaşacağını sandı. Hatta buna gereğinden fazla inandı.
Masa başında yapılan ilhak planları Zap’a uymayınca, evrensel hukuka ve uluslararası savaş hukukuna aykırı silahların kullanımına başlandı. Bir yılına giren saldırılara rağmen sonuç alınmayınca, dümen Kuzey ve Doğu Suriye’ye çevrildi. Kürt sivil yerleşim yerleri, yoğun bir şekilde bombalandı. Mahmur’da, Şengal’de, Rojava’da yüzlerce Kürt katledildi. Altyapı tesisleri yok edilerek Kürtler yıldırılmak, göçertilmek istendi.
Rojava’ya yeni kara saldırı hazırlıkları yapıldı ve 19 Kasım 2022’de onlarca uçakla Kürt kentleri bombalandı. Bu gözü kara saldırırlar bir gücün gösterisi değil, bir yenilginin sonucuydu. Nitekim Zap’ta başlatılmak istenen ilhak saldırısı sonuçsuz kalmış ve ağır kayıplar sonucunda sürdürülemez hale gelmişti. 11 Aralık’ta Zap, terk edilmek zorunda kalındı. Savunma Bakanı Hulusi Akar her ne kadar bunu “operasyonun” tamamlanması olarak ileri sürse de, yaşanan yenilgiydi.
Elbette bütün bunlar resmi ideoloji muhalefetinin gündemine hiç girmedi, zira aynı tezkerenin altında imzaları vardı. Bombalama anlarını canlı veren, Akar’ın Pentagon özentisi görüntülerini, mehteran marşı eşliğinde canlı yayınlayan tekel medya da, geri çekilmeyi görmezden geldi.
Ancak nasıl ki dışarıda yenilginin faturası olduysa, içeride de yenilginin faturası olacaktır. Nihayetinde olan ise Türkiye halklarına, emekçilerine, işçi ve ezilenlerine oldu ve olacak. Savaşa harcanan Erdoğan’ın tabiriyle ‘habbesi 5 milyon dolar’ olan füzelerin parası halkın kursağından kesildi. Toplum ekonomik kriz başta olmak üzere siyasi ve toplumsal krizin pençesine düştü. Kuşkusuz ileride sonuçları daha fazla hissedilecek, sancısı çekilecek büyük çaplı bir yıkım var ortada. AKP-MHP iktidarı şu an devlet olanaklarını kullanarak tahribatın büyüklüğünü kısmen de olsa örtebiliyor. Kapıyı kara paraya açık, darphaneyi işler tutarak gerçeği gizliyor. Şu an yaşanan kriz buna rağmen hissediliyor.
AKP-MHP iktidarı, Kürt halkına savaş açmış ve bu savaşta yenilgiye uğramıştır. Dışarıda yaşadığı yenilginin asıl nedeni de Kürtlere karşı yaşadığı yenilgidir. Evrensel hukuku, Anayasal hukukunu çiğneyerek sürdürdüğü tüm saldırılara rağmen Kürdün iradesini kıramamış ve yenilgiyi kabullenme sürecine girmiştir. Milliyetçi dinci zihniyetin Arap ve Kürt coğrafyasını ilhak planları Rojava’da boğulmuştur. İktidarda kalma çabaları da Federal Kürdistan Bölgesi’nde son bulmuştur. AKP-MHP iktidarının Kürtleri yenme iradesi ve gücü kalmamıştır. Artık temel hedefleri Kürtlere karşı savaşı sürdürürken işledikleri suçlardan kurtulmaktır.
Beşar Esad ile görüşmek için yalvar yakar Moskova’nın koridorlarını aşındırmanın da nedeni bu korkudur. Suriye rejimini ve Rusya’yı ortak ederek Kürtlere karşı hamle yapmak ve seçimi kazanma hesapları da tutmayacaktır. Seçime yakın Rojava’ya karşı agresif kimi hamleler yapılabilir. Resmi ideoloji muhalefetinin de tekrar oluru ve imzası alınabilir. Böylece Kürtlerle muhalefeti karşı karşıya getirmeye çalışacaklardır. Ancak ne olursa olsun AKP-MHP iktidarının ne Rojava’da, ne de içeride istediklerini alması mümkün görünmüyor. Her hamlesinin iktidara kaybettiren şaşırtıcı ve beklenmedik bedelleri olacaktır. Dolayısıyla dışarıda yenilen AKP-MHP iktidarının içeride iktidarda kalma ihtimali yoktur. Resmi muhalefete rağmen bu böyledir.
Abdulmelik Ş.Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.