“Yeni topraklara girildiği zaman kendilerini bir ormanda kaybolmuş bulduklarında bir o yana bir bu yana koşturmamaları ya da bir yerde durup kalmamaları gerektiğini bilen, gittikleri yönü şans eseri seçmiş olsalar da önemli bir neden olmadıkça birbirlerinden ayrılmadan tek bir yönde yürümeleri gerektiğini anlayan yolcuların örneği unutulmamalıdır.”
Bir zamanlar dünyada en fazla öne çıkan istek ilk olarak ve her şeyden önce iyi bir işe sahip olmaktı. Fakat post-kapitalizmin genişlemesiyle istekler ve arzular da sürekli değişti. Kitlelerin iş isteğine barış, güvenlik, haysiyet, insan onuru, sağlık, temiz gıda, su ve de en önemlisi ekolojik risklerin olmadığı bir gezegende yaşama arzusu eklendi. Sendikalar ve siyasi partiler mücadelelerinde daha önce toplumun genel çıkarını esas alırken bugün daha dar ve kutuplaşmacı bir mücadele hattı ile hareket ediyorlar. Birçok sorunda görüldüğü üzere insani duyarlılığın dibe çöktüğü bir eşikteyiz. Uzlaşmaz ve çözümsüz siyasetin belirleyici olduğu bir iklimde, düşünsel derinliğin yerini yüzeysellik alıyor, temel meseleleri anlama ve tartışmada ikilik mantığının dışına çıkmakta zorlanıyoruz. Ve elbette bu anlattıklarımızın kaynağında ahlaki ve politik toplum krizleri var.
Ahlaki ve politik toplum krizlerinin aşılması noktasında birer direniş alanı olarak gelişen esnek, değişken ve düzensiz halk hareketleri iktidarın eşitsiz gelişimi ve çelişkileri karşısında zaman zaman nefes aldıran parametreler olarak görülse de istikrarlı bir normalleşmeyi sağlamakta yetersiz kalıyor. Dönüşümün özneleri bugün çeşitlenmiş durumda. Her coğrafyanın baldırı çıplakları, horlanıp aşağılananları, kimliğinden, dilinden ve kültüründen dolayı ötekileştirilenleri çağın en hızlı reaksiyon gösteren toplulukları olduğu görülüyor; ancak örgütsüz, kesintili ve kısa süreli reaksiyonlar. Kesin sonuçlar alabilmek için toplulukların birliğini hedefleyen birleştirici siyasal öznelerin inşa edilmesi artık bir zorunluluk. Özetle yeni dünya düzeninin tabiiyet biçimleri, yeni popülist rejimler ve modernitenin çoklu krizleri karşısında sol hareketlerin ve sistem karşıtı yeni toplumsal hareketlerin temel bir yapıştırıcıya ihtiyacı var; bu yapıştırıcı kaynağını radikal demokratik stratejilerden alabilir.
Önceki yazımızda ahlaki ve politik toplum krizlerinin aşılmasında radikal demokrasiyi kuramsal olarak tartışmış, kimi eleştiriler getirmiş ve daha da güçlendirilerek üçüncü yol siyasetinin örgütlenme modeli olabileceğini söylemiştik. Bu yazımızda yukarıda çizdiğimiz tabloda kabaran sorunlara çözüm arayışları ve toplumsal örgütlenme modeli olarak radikal demokrasiyi güçlendirmeyi öneren bir siyasal arzu etrafında tartışmaya devam edeceğiz. Fakat ondan önce radikal demokrasi kuramına dair kısa bir hatırlatma yaparak devam edelim.
Hatırlanacağı üzere Radikal demokrasi, 1970’lerde hem Marksist teorinin açmaza girdiği hem de Kapitalist modernitenin kriz ve yıkımlarının defalarca deneyimlendiği bir konjonktürde yaşanan tıkanmaya üçüncü bir gözle bakan yeni bir alternatif olarak ortaya çıkmıştı. Çıkış koşulları itibariyle bir üçüncü yol siyaseti olarak doğan radikal demokrasi sola yeni bir bakış açısı getirmeyi başarmıştı ve hala bir üçüncü yol perspektifi olarak yerini korumaktadır. Post-Marksist kuramın teorik argümanlarını içeren bu politikyol, sermaye ve devlet karşısında ezilen, sömürülen ve ötekileştirilenlerin kuruculuğunda bir “karşı hegemonya” ile sola ve ezilen halklara yeni bir örgütlenme ve büyüme alternatifi sunuyor.
Bir sol alternatif siyaset stratejisi olarak radikal demokrasi, toplumsal kimliklerin tamamlanmamış açık karakterini sol siyasetler için yeni bir örgütlenme penceresi olarak tarifliyor; devamla solun mücadele dinamiği olan işçi sınıfının yanına yeni toplumsal hareketleri ekleyerek hem solun iç krizlerini aşmayı hem de sisteme soldan bir meydan okumayı içerecek şekilde bir siyasal yolu öneriyor. Radikal demokratlar günün sonunda demokratik bir devrime ulaşmayı umut ediyor. Özetle solun demokratik zeminleri terk etmesi değil, tersine demokratik direnişi bütün sivil topluma ve devlete doğru genişleterek solu demokrasiye duyarlı bir pozisyon almaya davet ediyor.
Üçüncü Yolu Radikal Demokrasi ile yürümek
Radikal demokrasi bir zamanlar liberalizm ile sosyalist ütopyalar arasında üçüncü bir alternatif iken Türkiye ölçeğinde de iki iktidar bloğu arasında yeni bir alternatif siyaset yolu olarak görülebilir. Faşizme teslim olan iktidar ile restorasyoncu muhaliflere karşı demokrasiyi radikalleştirmek gelecek siyaseti açısından hayati düzeydedir. Dünya örneklerinde görüldüğü üzere Türkiye’de de siyaset ya popülist sağ ailelere ya da beyazlara teslim ediliyor. Bu durumda üçüncü bir pencereden bakan bir ideolojik-politik ağırlık merkezi ihtiyacı her geçen gün kendisini daha fazla hissettiriyor. Bu ağırlık merkezine yön ve doğrultu verecek asıl siyaset radikal demokrasinin pratikleşmesi ile mümkün olabilir.
Türkiye ölçeğinde bakıldığında Radikal demokrasi, hem teorik bağlamı ve referansları hem de pratikleştirme bakımından güçlü öznelliklere sahip. Çağımızın küresel-yerel ölçekte en hegemonik ve meşru mücadelesi olarak kadın hareketi, paryalaşan devasa umutsuz kitleler, hepimizin geleceğini ilgilendiren ekoloji hareketi, korkunç bir özgürlük, eşitlik ve kimlik sorunu yaşayan Kürt kitlesi ve Türkiye halkları ile buluşması gereken sosyalist hareket açısından radikal demokrasinin sunduğu çerçeve, bu dinamikleri hızlıca programlanması gereken bir pratiğe zorluyor. Bu yönüyle bakıldığında Kürt siyasetlerinin kuracağı ittifak, Emek ve Özgürlük İttifakı, daha geniş ve kapsayıcı bir zemin olarak demokrasi ittifakı, kadın ve ekoloji ittifakları, barış ittifakı gibi zeminler radikal demokrasinin ilkesel aklıyla anlaşılması, organize edilmesi ve programlanması halinde daha geniş kitlelere ulaşmak da kolaylaşacaktır. Zira radikal demokrasi pratiklerle temenni düzeyinden çıkabilir.
Radikal demokrasinin üçüncü yol olarak siyasete dahil olduğunu ve hala üçüncü bir seçenek olarak güçlü bir karşılığa sahip olduğunu akılda tutmakta fayda var. Üçüncü yolun yol levhaları halkın talepleriyle berraklaşabilir. Mesela Kürtler ne istiyor diye sormak ve ona göre bir radikal demokratik program kurmak gerekiyor. Kadın toplumunun, Alevi toplumunun, emekçilerin ve gençlerin sesini politika haline getirmek radikal demokrasinin pratikleşmesi ve üçüncü bir seçenek olarak varlığını göstermesiyle sonuç alıcı bir noktaya taşınabilir.
Mesela yerel demokrasi Türkiye ölçeğinde kapsayıcılığı olan bir meseledir. Tartışılması halinde siyasetin merkezileşen ve otoriterleşen yüzü daha da ayyuka çıkmış olacak. Kaldı ki kaynakların yerelden alınıp merkeze devredildiği bir yerde hiçbir şekilde ne demokrasiden ne de sol bir siyasetin varlığından bahsedilebilir. Haliyle demokrasi radikalleşecekse bunun ilk odaklanacağı alan yerel demokrasinin güçlendirilmesi olabilir.
Tehdit ve korku yaratmaya dayalı güvenlik paradigmalarına karşı savaş karşıtlığı ekseninde gelişebilecek barış söylemi, kuvvetler birliğine karşı kuvvetler ayrılığını güvence altına alacak demokratik anayasa söylemi, tek adam rejimine karşı demokratik ve özgürlükçü rejim söylemi, insan hak ve özgürlükleri, örgütlenme ve siyaset hakkı, modernitenin ve modern ulus devletin halklar ve gruplar arasında çizdiği politik, ekonomik ve kültürel sınırlarda çatlaklar yaratmak yine radikal demokratik bir siyaset ile mümkün olabilir.
Kapitalist moderniteye karşı önemli bir direniş modeli olan radikal demokrasi hem Kürtlerin içinde karşılık buluyor hem de solun geniş bir yelpazesini kapsıyor. Herkesin aynı düşünmek zorunda kalmadığı ancak tüm farklılıklarını koruyarak birlikte yol yürüyebileceği model radikal demokratik pratiklerle olanaklı hale gelebilir. Yapılan müzakerelerde toplum için, toplumsal kimlikler için veya üzerine müzakere edilen sorun için hangi çözüm yolu daha az maliyetli ve kazanımcı ise o yol tercih edilir.
Riskler ve fırsatlar
Yukarıda çizdiğimiz tabloda riskler ve fırsatlar iç içe gelişmekte. Devrimci dinamikler arasında siyasi önderlik kapma yarışına girerek taktiksel konularda yaşanabilecek bölünmeler, örgütlerin gerçeklikten uzak beklentileri ve bu beklentilerini siyaset üstü olarak kategorize etmeleri, karşı hegemonya oluşturamamak, toplumsal sorunlara mesafeli durarak siyasal yapıların kendi iç dünyalarında abarttıkları gündemlerin peşine düşmeleri, küresel ve yerel siyaset dengelerini birlikte okuyamamak ve sadece belli bir siyaset etrafında siyaseti sıkıştırmak gibi riskler ilk akla gelenler…
Elbette riskler çoğaltılabilir, ancak fırsatları da gören bir projeksiyonu da göz ardı edemeyiz. Örneğin Türkiye ve Ortadoğu ölçeğinde Kürtlerin gecikmiş-tirilmiş özgürlük, eşitlik barış içinde yaşama arzusu, ekolojistlerin gezegenimiz konusunda yaptıkları keskin uyarılar ve sisteme yönelik rasyonel eleştirileri, kadınların dünyanın yarısına seslenen geniş örgütlenme ağı ve her ülkedeki devrimin taşıyıcısı olma konusundaki motivasyon repertuarları, sınıfın, ezilen sömürgeleştirilen halklarla dost bir mücadele birliği yaratma arayışı büyük fırsatların temel başlıkları olarak görülebilir… Fırsatları uzatabiliriz. Her fırsatın altında milyonlara dokunabilecek örgütlü alanlar yaratmak mümkün. Ve sistemi toplumun lehine dönüştürmek hiç bu kadar mümkün olmamıştı.
Sonuç olarak güçlendirilmiş radikal demokrasiye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Yaşamın her alanında sistemden muzdarip her kesimin sesinin taşıyıcısı ve örgütleyicisi olabilecek bir örgütlenme ağı ile ana muhalefet bloğunun önerdiği, fakat içi doldurulmayan güçlendirilmiş parlamenter sistemi daha fazla kadına, emeğe, barışa, demokrasiye, ekolojiye, topluma ve Kürde duyarlı hale getirmek güçlendirilmiş radikal demokrasi ile mümkün. Hem geçiş süreci hem de geleceğin kurgulanmasında bir çok sorun ancak güçlendirilmiş radikal demokratik pratiklerle aşılabilir.
Kutuplaşmacı dinamiklerin popülist motivasyon ile kitleleri düşmanlaştırma stratejisinin karşısına, birbirinin acısına ve neşesine ortak olmayı dert eden bir toplum iddiası ile çıkmanın tam da zamanı…
Devam edecek…
Mehmet Nuri Özdemir kimdir?
MKÜ Eğitim Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji mezunu. 3 yıl sağlık memurluğu, 13 yıl öğretmenlik hayatından sonra 2016 yılında çıkarılan 675 sayılı KHK ile işinden atıldı. Gazete Karınca’da okur-yazar.